Artan enflasyon, düşen alım gücü ve yetersiz ücretler karşısında birçok işçi ek zam talebini dillendiriyor. Birçok işkolunda işçiler tepkilerini eylemlerle, sendikalaşma girişimleriyle gösteriyor.
Asgari ücretliler açlık sınırının altında!
AKP-MHP iktidarı, tepkileri dizginlemek ve kapitalizmin çarklarını döndürebilmek için asgari ücrete Temmuz’da bir ara zam, daha doğrusu mecburi düzenleme yapmak zorunda kalmıştı. Ancak, 4 kişilik bir aile için açlık sınırı 7.300, yoksulluk sınırı 23.600 liradır. Dolayısıyla asgari ücret açlık sınırının altındadır. 2-3 kişinin çalıştığı bir ailede bile yoksulluk sınırı geçilememektedir.
Tersinden ise sermaye sürekli büyümektedir. Büyük şirketler kâr rekorları kırmaktadır. Borsa İstanbul’un rakamlarına göre, üretimde temel yer tutan 429 şirket, bu yılın ikinci çeyreğinde, geçen yılın aynı dönemine göre net kârını 4’e katlamıştır. Büyük bankaların kârı ise 6 katına çıkmıştır. Buna rağmen ücretlerimizdeki artış TÜİK’in uyduruk enflasyonu düzeyindedir.
İşçiler tepkili!
Durum işçi ve emekçiler için daha da çekilmez bir hal aldığı için, ücretlerin yetersizliğine karşı tepkiler dışa vurmaya,eylemler gerçekleşmeye, ek zam talebi yükselmeye başladı. İmzalanan sözleşmeler resmi enflasyon oranlarını geçmedi.
Sonuç itibariyle milyonlar resmi enflasyona, yani sefalete mahkûm edildiler. Ücretlerimizin yetersizliğinin temelinde, örgütsüzlüğümüz ve hareketsizliğimiz yatıyor. Bizler boyun eğdikçe, bizler sustukça, asalak kapitalistler alınterimize el koymaya devam edecekler. Onların pastası büyüyecek, bizlerin aldığı pay ise küçülecek.
Kapitalizmde emeğimizin karşılığını alamayız!
Kapitalistler ücretlerimizi belirlerken, bizlerin ürettiği metaların değerine, yaptıkları kâra bakmazlar. Emeğimizin karşılığını vermezler. Bizler emek-gücümüzü belli bir süreliğine kullanması için kapitaliste satarız. Onlar da emek-gücümüzün yenilenmesi için gerekli olan asgari temel ihtiyaçlarımızın karşılığı bir ücret öderler. Bu ücret sınıf mücadelesinin seyrine göre yukarı veya aşağı yönde değişebilse de, sonuçta emeğimizin gerçek karşılığını alamayız.
Zira kapitalizm koşullarında ücretler, emeğimizin karşılığına göre değil, ertesi gün tekrardan işe gidip çalışmamızı, yani emek-gücümüzün yenilenmesini sağlayacak sınırlarda belirlenir. Bizlere ölmeyecek ama ertesi gün işe gelecek kadar, rahat ettirmeyecek ama ses de çıkartmayacak kadar ücret öderler. Bu yüzden ücretli kölelik düzeni diyoruz zaten.
Bugün sermaye büyürken ücretlerimiz günden güne erimektedir. Bir sınıf olarak sermayenin karşısına dikilmezsek daha da eriyecektir. Bu nedenle bir dizi fabrikada sefalet ücretlerine ve ağır çalışma koşullarına karşı gerçekleşen eylemler, sendikalaşma girişimleri, saldırılara karşı direnişler çok anlamlıdır.
Artık dur demeliyiz!
Artan işsizliği, borç içinde olmamızı sırtımızda sopa olarak kullanıyorlar. Sermaye devleti baskıyı, şiddeti, her türlü işçi eylemine karşı yasakçı ve saldırgan tutumunu sürdürüyor. Ek zam talebine karşı Temmuz’da asgari ücret başta olmak üzere bir dizi düzenleme yapmak zorunda kalmışlarken, daha birkaç ay geçmeden tekrar ek zam talebinin yükselmesi karşısında Tayyip Erdoğan, asgari ücret üzerinden beklenti yaratmaya çalışmaktadır. Asgari ücret zammını beklememiz salık verilmektedir.
Bu tablo kabul edilemez! Birçok fabrikada işçiler fazla mesailere kalmakta, ek işler yapmaktadır. Bütün bir ömrünü sermayeyi büyüterek tüketen milyonlar olarak buna dur demenin vakti geldi de geçiyor.