Türkiye’de pandemi süreciyle birlikte siyasal, ekonomik ve sosyal planda her geçen gün ağırlaşan bir tablo ile karşı karşıyayız. Derinleşen çok yönlü kriz karşısında AKP-MHP koalisyonu, ayakta kalabilmek için, dışarıda savaş ve saldırganlık, içeride baskı ve terör ile yol almaya çalışıyor. 7 Haziran seçimleri ile 15 Temmuz darbe girişimi sonrası süreçte sola, ilerici güçlere, Kürt hareketine ve toplumsal muhalefet yönelik olarak tırmandırılan saldırılar gelinen yerde yeni bir boyut kazanmış bulunuyor.
Dünyayı etkisi altına alan pandemi sürecini yönetmekten aciz olan AKP-MHP iktidarı, bu süreci fırsata çevirerek, işçi ve emekçiler üzerinde ağır ekonomik ve sosyal yıkımlara yol açmış durumda. Açlığın ve yoksulluğun derinleşmesi, işsizlik, kuralsız ve güvencesiz çalışma, eğitim ve sağlık haklarından yoksunluk vb. sorunlar, bu tablonun yansımaları. Tüm süreç boyunca izlenen gerici ve kutuplaştırıcı politikalar ise tabloyu daha da ağırlaştırıyor.
İşçi sınıfının kazanılmış haklarından geriye kalanlar bir bir gasp edilirken, toplumsal muhalefeti sindirme hamleleri devam ediyor. Kürt hareketine dönük operasyonların ardı arkası kesilmiyor. Türkiye Barolar Birliği ve Türk Tabipleri Birliği gibi meslek örgütleri hedef haline getiriliyor.
Nispeten dinamizmini koruyan kadın hareketi dışta tutulursa, toplumsal muhalefetin diğer bileşenleri belli tepkiler verseler de, henüz saldırıları püskürtmeye yetecek güç ve irade ortaya konulamıyor. Ekonomik, sosyal ve siyasal planda yaşanan kapsamlı saldırılar geniş emekçi kesimlerde öfke ve tepki birikimine yol açsa da, henüz saldırılara yanıt üretilemiyor. Bu tablo ilerici kesimlerde ve toplumsal muhalefette umutsuzluğu besliyor.
Karanlık tablodan çıkış yolu
AKP-MHP koalisyonunun giderek daha da koyulaştırdığı bu karanlık tablodan nasıl çıkılacağı tartışma konusu olmaya devam ediyor. Burjuva solundan reformist sola geniş bir kesim, yine AKP’yi sandıkta altetme tartışmalarını yürütüyor. AKP karşıtı tüm güçleri kapsayacak “demokrasi cephesi”, “demokrasi için birlik” vb. önerilerle beraber erken seçim tartışmaları alevlendiriliyor. Parlamenter çözüm çıkış yolu olarak sunuluyor. 7 Haziran seçimlerinden bu yana parlamenter alanda yaşanan hüsrana ve geniş kitlelerde yarattığı umutsuzluğa rağmen, hala meclis adres olarak gösterilmeye, umutlar sandığa havale edilmeye çalışılıyor.
Oysa, tek adam rejiminin yarattığı bu boğucu atmosferi ancak, sandıktan çıkacak sonuçlar değil işçi sınıfının merkezinde yer aldığı birleşik bir kitle hareketi dağıtılabilir.
İşçi sınıfının mevcut geriliği nedeniyle Türkiye solunda sınıf hareketine duyulan güvensizlik yeni bir olgu değil. Türkiye solu ileri çıktığı dönemlerde dahi sınıfa duyduğu bu güvensizliği aşamamıştır. Oysa işçi sınıfı bilinç ve örgütlenme planındaki tüm geriliğine rağmen hep bir hareketlilik içinde olmuştur ve hala da tüm zayıflığına rağmen toplumun hareketlilik içindeki kesimlerinden biridir.
Bugünkü kapsamlı saldırıları ancak sınıfın birleşik örgütlü mücadelesi püskürtebilir. Sınıf hareketinin parçalı yapısına, işçi sınıfının geri bilincine ve örgütsüzlüğüne rağmen, biriken öfke ve tepkinin kendini açığa vurması, ölü toprağını üzerinden atması kaçınılmazdır. Bunun için de işçi sınıfına güç ve moral verecek, örnek olacak öncü çıkışlar bir ihtiyaçtır.
Son süreçte bir dizi tekil işçi eylemi gerçekleşmektedir. Soma ve Ermenek’teki madencilerin, Systemair HSK işçilerinin ve Bimeks işçilerinin direnişleri öne çıkıyor. Uygulanan baskı ve teröre karşı kararlı duruşları toplumsal muhalefetin tabanında da önemli bir moral etki yaratıyor.
Maden işçileri, Soma ve Ermenek olmak üzere, iki koldan Ankara’ya yürüyüş gerçekleştiriyorlar. 748 işçi adına yürüyen Soma işçileri, yıllardır ödenmeyen tazminatlarının ödenmesini istiyorlar. Ermenek maden işçileri ise, bir yılı aşkındır ödenmeyen maaşları, tazminatları ve diğer alacakları için yürüyorlar. Maden işçileri, alacaklarının ödeneceğine dair söz verilmesine rağmen, iki ayrı noktada bekleyişlerini sürdürüyorlar. Bimeks işçileri ise, dört yıldır ödenmeyen maaşları ve tazminatları için kararlılıkla direniyorlar. Kuralsız ve güvencesiz çalışma dayatması ve haklarının gasp edilmesi karşısında işçiler direniş yolunu tutuyorlar.
Kuralsızlığın boyutlanarak devam ettiği pandemi sürecinde, sermaye sınıfının saldırılarına parça parça yanıt verilmeye başlandı. Ücretsiz izin uygulamasına ilk tepkiler, sendikalaşan ve bu nedenle ücretsiz izne çıkarılan işçilerden gelmeye başladı. Sinbo işçileri günlerdir eylemli tepkilerini ortaya koyuyorlar. Kadri Uğur Tekstil’de sendikalaşan işçiler ücretsiz izin saldırısını geri püskürttüler. Sendikalaşan Chen Solar işçileri, iş bırakma eyleminin ardından ücretsiz izin uygulamasına son verdikleri gibi, kapitalist patronun yetki itirazını da engellediler. Systemair HSK’da da sendikalaşmalarının ardından dayatılan ücretsiz izin dayatmasına karşı metal işçilerinin eylemleri devam ediyor.
İşçilerin bu meşru mücadeleleri çok yönlü bir kuşatma altında olan ve çıkış arayan işçi sınıfına güç ve moral veriyor ve izlenmesi gereken yolu gösteriyor.
Gerçekleşmekte olan tekil direnişlerin nasıl sonuçlanacağı bir dizi etkene bağlıdır. En önemlisi ise sınıf dayanışmasının yükseltilmesidir. Dolayısıyla, bu eylemlerin kazanımla sonuçlanması için destek ve dayanışmanın örgütlenmesi büyük bir önem taşıyor. Varolan direnişlerle çok yönlü bir dayanışmayı örgütlemek, eylemli desteği büyütmek, aynı zamanda bu direnişleri diğer sınıf bölüklerine taşımak, yapılması gerekenlerin başında geliyor.
Sermayenin ve sermaye iktidarının çok yönlü ve kapsamlı saldırılar karşısında mevcut tabloyu değiştirmek ve bir çıkış yaratabilmek için, işçi sınıfının diğer bölükleri içinde mücadeleyi örgütleme çabalarının yanısıra, varolan direnişlerle dayanışmayı yükseltmek güncel bir sorumluluktur.