“Sınıfa karşı sınıf” eksenli direniş ya da kölelik!

Bu çalışma sistemi işçi sınıfının direnişiyle engellenmezse eğer, kaba köleliği dayatmaları zor olmayacak. Yanı sıra, işsizlik fonunda biriken paranın yağmalanması dahil, kapitalistlere yeni kaynaklar aktarılacak.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 01 Kasım 2020
  • 16:45

Meclis kapanmadan önce AKP şefi Erdoğan kıdem tazminatının gaspı için hamle yapmış, ancak gelen tepkiler üzerine geri adım atmıştı. Bu geri adımın saldırıdan vazgeçmek anlamına gelmediği biliniyordu. Zira bu hakkın gaspı hem sermaye sınıfı hem de onun demir yumruğu olan AKP-MHP rejimi için vazgeçilmez bir hedeftir. Nitekim meclis açılır açılmaz sarayda hazırlanan “Torba Yasa”ya dahil ederek saldırıya geçtiler. Meclis gündemine getirilen kanun teklifini “sarayın noterleri” olan AKP ve MHP milletvekilleri onaylayacaklar.

Bu saldırıyı daha önce defalarca gündeme getirmiş ancak hedeflerine ulaşamamışlardı. Salgının kontrolsüz bir şekilde yayıldığı, işsizliğin doruğa çıktığı, emekçilerin yoksulluğa-sefalet mahkûm edildiği, Türk lirasının her gün değer kaybettiği koşulları saldırı için uygun gördüler. İşçi sınıfının bu kadar basınç altında ciddi bir tepki veremeyeceği hesabını yapmış olmalılar.

Sendika bürokratlarından yana ise zaten bir sorunları yok. Zira bürokrat takımı ancak tabandan gelen basınç güçlü olduğunda eylem kararı almak zorunda kalıyor. Yaptıkları da çoğunlukla hava boşaltma eylemleri oluyor.

Hem kıdem tazminatı hem emeklilik hakkı hedefte

Din istismarcısı AKP ile şoven-milliyetçi MHP koalisyonu işçi sınıfını hedef alan saldırıları her koşulda sürdürüyorlar. Pandemi sürecinde işçi sınıfı “virüsün insafı”na bırakıldı. Fabrikalarda, işletmelerde, maden ocaklarında sömürü çarkları işçilerin ölümü pahasına dönmeye devam ediyor. İşçilere açlık ya da ölüm ikilemini dayatan bu işçi düşmanları, bununla da yetinmiyor, yeni saldırılarla işçilerin karşısına çıkıyorlar.

Esnek üretim, taşeronlaştırma, grev yasakları, güvencesiz çalıştırma, kayıt dışılık, süreli sözleşme, işsizlik fonunun yağmalanması ve daha pek çok saldırıyı gerçekleştiren bu iktidar şimdi etkili bir darbe indirmeye hazırlanıyor. 25 yaş altı ile 50 yaş üstü işçilerin belirli sözleşme ile çalıştırılması hedefleniyor. Bu koşullarda çalıştırılan işçilerin kıdem tazminatı hakkı fiilen ortadan kaldırılacağı gibi emekli olmaları da imkânsız hale getirilecek. Bu çalışma sistemi işçi sınıfının direnişiyle engellenmezse eğer, kaba köleliği dayatmaları zor olmayacak. Yanı sıra, işsizlik fonunda biriken paranın yağmalanması dahil, kapitalistlere yeni kaynaklar aktarılacak. 

Biri din istismarcısı, diğeri şoven-milliyetçi!

AKP-MHP koalisyonu, sınıf hareketi ile ilerici-devrimci toplumsal muhalefetin zayıflığını fırsat sayıyor, bu rahatlıkla pervasız adımlar atıyor. Her saldırı “istihdam paketi” adı altında gündeme getiriliyor. Ne zaman bir “istihdam paketi” açılsa, işsizlik artıyor, sefalet derinleşiyor. Ama aynı zamanda kapitalistlerin kasaları dolup taşıyor. Yandaş kapitalistlerin bir kısmı dolar milyarderleri listesine terfi ediyor. Elbette kendileri de bu yağmadan büyük bir pay alıyorlar. Nitekim geçmişte “Eğer bir gün duyarsanız ki Tayyip Erdoğan çok zengin olmuş, bilin ki haram yemiştir” diyen AKP şefi, dünyadaki en zengin başbakanlar-cumhurbaşkanları sıralamasında yıllar önce ilk ona girmiş bulunuyor.

Birisi din istismarcısı, diğeri şoven-milliyetçi iki parti, ABD emperyalizminin tescilli işbirlikçileri olan AKP ve MHP, “yerli” ve “milli’ oldukları safsatasını kitlelere yutturmak için her yola başvuruyorlar. Zira dinci-ırkçılık, hem sömürücü sınıflara yaptıkları hizmetin hem de yağmadan aldıkları payın, yolsuzluğun, rüşvetin üstünü örten bir şal işlevi görebiliyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin bir kesimini dinci-ırkçı ideolojiyle zehirlemeleri sayesinde bu mümkün olabiliyor.

Sermayenin hizmetindeki bu rejimin yaydığı dinci-ırkçı zehrin işçi sınıfına ödettiği bedel ağırdır. Bu ideolojilerin etkisi altına giren işçiler yozlaşabilmekte, sınıf kimlikleri sakatlanmakta, işçi sınıfına saldıran rejime kalkan olmaya çalışmaktadırlar. Bu durum işçileri karşıt kutuplara bölmekte, birliğini dinamitlemekte, sömürünün, sefaletin, köleliğin “kader” kabul edilmesine yol açabilmektedir. Bu parçalanma işçi sınıfının direnme kapasitesini daraltmakta, mücadeleyi kösteklemekte, sermaye üzerinde yaratılacak basıncı hafifletmekte, dolayısıyla hak gasplarını önlemek mümkün olmamaktadır.

Saldırıları püskürtmek için direniş!

“İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi” başlıklı saldırının bu koşullarda gündeme getirilmesi, kapitalistlere hizmette sınır tanımayan iktidarın küstahça dayatmaları sürdüreceğini göstermektedir. Damat bakan Albayrak “ekonomi toparlanıyor” yalanlarıyla kitleleri aldatmaya çalışsa da, durumun tam tersi olduğu, ödenmesi gereken faturanın her geçen gün büyüdüğü koşullarda başka türlü davranma imkanına sahip değiller. Tam bir batağa sürükledikleri ekonominin çarkları ancak, işçi sınıfının daha azgın bir sömürüsüyle, kalan hak ve kazanımlarının tırpanlanmasıyla mümkündür.

Bu saldırı püskürtülemezse, yenilerinin geleceğinden kuşku duyulmamalıdır. Sermayenin ve onun hizmetindeki AKP-MHP rejiminin “fıtratı” bunu gerektirmektedir. İşçi sınıfının haklarını ve kazanımlarını son kırıntısına kadar gasp etmek için herşeyi yapacak, her türlü imkânı, yolu, yöntemi, aracı kullanacaklardır. Onları yalnızca işçi sınıfının örgütlü, birleşik, meşru, militan mücadelesi durdurabilir.

“Sınıfa karşı sınıf” eksenli bir mücadelenin örülmesi elbette emek, cesaret, kararlılık ve bilinç gerektiriyor. Sınıf devrimcileri ile öncü-ilerici işçiler başta olmak üzere tüm ilerici sol güçlerin ve geleceğin sahip çıkmak isteyen emekçilerin bu yönde çaba harcamaları ertelenemez bir sorumluluktur. AKP-MHP koalisyonunun yaydığı dinci-şoven propagandaya karşı durmak, sınıfın birleşip örgütlenmesi için çalışmak, üretimden gelen gücün kullanılması dahil sınıfı harekete geçirebilmek için etkin bir çaba sergilemek kritik bir önem taşıyor. Sendika ağalarının son günlerde yaptığı türden pasif eylemlerle saldırıların püskürtülemeyeceği yeterince açıktır. Kölelik zincirlerini kırmak için, insanca onurlu bir yaşam için işçi sınıfının önünde tek çıkış yolu vardır: “Sınıfa karşı sınıf!” eksenli meşru-militan mücadeleyi büyütmek!