Dinci-gerici AKP, iktidara geldiği günden bu yana gerçekleştirdiği icraatlarla, sermayeye hizmette sınır tanımadığını/tanımayacağını kanıtladı 18 yıllık iktidarı boyunca işçi ve emekçilerin kazanımlarını hedefleyen bir dizi saldırı yasası çıkarttı. Son olarak meclise sunulan torba yasa ile çalışma yaşamındaki güvencesizliğin kapsamı genişletilmek istiyor. AKP-MHP iktidarı birbirini ilgilendirmeyen birçok yasanın birlikte geçirildiği “torba yasa”larına bir yenisini daha ekleyerek, “istihdamı teşvik” adı altında işçi sınıfının çalışma koşullarını daha da ağırlaştıracak olan yasayı meclise sunmuş bulunuyor.
Torba yasada jokeylerin gelir vergisinin sabitlenmesinden kayıtlı olmayan paraya vergi affı getirilmesine kadar birçok başlık yer alırken, asıl hedef bir kez daha sermayeye yeni teşvikler ile işçilerin kölelik zincirinin daha da kalınlaştırılmasıdır. Torba yasada, işçileri günlük 34 TL’ye mahkûm eden ücretsiz izin uygulamasının uzatılması, sınıfın dörtte birine tekabül eden 25 yaş altı ve 50 yaş üstü çalışanlara dönük koşulsuz belirli süreli iş sözleşmesi dayatılıyor. Bu yasa hayata geçirilirse, işçi sınıfının dörtte birinin emeklilik ve kıdem tazminatı gibi hakları tamamen ortadan kaldırılmış olacak.
Kıdem tazminatının gaspının gündeme gelmesinin işçi sınıfında yarattığı tepkinin farkında olan sermaye devleti, bu yolla işçi sınıfını bölerek, kıdem tazminatı hakkını işçilerin bir bölüğü için fiilen ortadan kaldırmış olacak. Böylece sermayenin 40 yıldır talep ettiği kıdem tazminatının gaspı kısmen gerçekleşecek.
Bu denli önemli bir saldırı karşısında sendikalar cephesinden hemen “tepkiler” yükselmeye başladı. Türk-İş 81 ilde yaptığı “kitlesel” basın açıklamaları ile “Kölelik yasalarına hayır!” demiş oldu. Bu göstermelik eylemlerle yasanın geçmesini engelleyeceklerini iddia eden sendika bürokratlarının yaptığı gerçekte bir görev savmadır. Yaptıkları açıklamada, “Böyle bir düzenlemeye karşı çıkmazsak hem kendimize hem çocuklarımıza çok büyük kötülük yapmış oluruz. İşverenlerin isteklerinin bizim aleyhimize olduğunu biliyoruz. Bu gidişe dur dememiz gerekiyor” diyorlar. Sendika bürokratlarının, işçi sınıfına dönük saldırının kapsamı ve önemine işaret ettikten sonra, bunu durdurmanın yolunun “kitlesel basın açıklamaları” olduğunu söylemeleri, “dostlar alışverişte görsün” diye sokağa çıktıklarını gösteriyor.
Gerçekleştirilen eylem ve söylemlerle bu saldırının geçmesinin engellenemeyeceğini sendika bürokratları da çok iyi biliyorlar. Bugün sendikaların başına çöreklenmiş bulunan bu işbirlikçiler bir adım atıyorlarsa, bunu da kendi koltuklarının ve ayrıcalıklarının devam etmesi için yapıyorlar. “Kıdem tazminatı kırmızı çizgimizdir” kararı almalarına rağmen saldırı gündeme geldiğinde ciddi bir adım atmayanlardan, asgari ücrette işçinin hakkını yedirmeyiz deyip sonra sefalet ücretine imza atanlardan işçi sınıfına hiçbir zaman hayır gelmemiştir. Her söylemlerinde “iş barışı”ndan dem vuran sendikal ağalarının kitabında mücadele, grev, direniş, hak almak vb. yoktur. Tabandan gelen basınçla bir mücadele sürecine girdiklerinde ise, işçilerin direncini kırmak, karamsarlık tablosu yaratmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Geçmişte söylemde de olsa sınıfa dönük saldırılar karşısında “genel grev”den söz ederlerken, bugün saldırılar bu kadar yoğunken “genel grev”in adını bile anmıyorlar.
İşçi sınıfının bu kapsamlı saldırıları püskürtmek için dün olduğu gibi bugün de kendi gücüne yaslanmaktan başka çaresi yoktur. Türkiye’de derinleşen krizin faturasını işçi sınıfına ödettirmek için çalışma yaşamında atılan adımlarla kapitalizmin vahşi sömürü koşulları geri getirilmek istenmektedir. İktidarın hedefi, işçi sınıfının yıllardır grevlerle, işgallerle, direnişlerle kazandığı, önemli bir bölümü gasp edilmiş hak ve kazanımlarını tamamen ortadan kaldırmaktır. Sermaye iktidarı, işçi sınıfının harekete geçmemiş olmasından da yararlanarak saldırılarını daha da arttıracaktır. Hayata geçen her saldırıyı bir başka hak gaspı izleyecektir.
İşçi sınıfı bir an önce harekete geçmeli, haklarını korumak için fabrikalarda tabandan birliğini kurmalıdır. Sonu gelmeyen bu saldırıları püskürtmenin, fabrikalardan başlayarak örgütlü birleşik bir direnişi geliştirmek dışında bir yolu yoktur.