Metal fabrikalarında TİS süreci grev aşamasına gelmiş bulunuyor. Arabulucu sürecinin sona ermesiyle yetkili sendikalar grev kararı aldılar. Birleşik Metal-İş kademeli olarak çıkacağı grev tarihlerini ve fabrikalarını ilan etti. Türk Metal ise grev kararı duyurusu dışında grev tarihlerini açıklamadı.
Grev kararlarının ardında MESS sendikalara tekrar bir görüşme çağrısı yaparak yeni teklifini sundu. Buna göre ilk altı ay için saat ücretlerine %32 zam ve ardından 20,5 TL seyyanen zam önerdi. 10 yılı geçmemek kaydıyla 1,5 TL kıdem zammı teklif olarak masaya konuldu. Ancak, sözleşmenin 3 yıllık imzalanması, ikramiye ve sağlık sigortası gibi kazanılmış hakları ortadan kaldırmaya yönelik dayatmalar ise devam ediyor. Kısacası kâr rekorları açıklayan metal kapitalistleri işçilere bir kez daha sefaleti dayatmaya çalışıyor. Sendikalar ise bir öncekinden ufak farklılıklar taşıyan, ifade ediş şeklinde küçük değişiklikler içeren yeni teklifi kabul etmediklerini açıklamış bulunuyor.
Şu haliyle ilan edilen tarihlere göre ilk grevler, Birleşik Metal-İş’in örgütlü olduğu fabrikalarda 19 Ocak günü başlayacak. Türk Metal ise “bir gece” sözleşmeyi imzalama fırsatı bulamazsa grev uygulama tarihlerini ilan etmek zorunda kalacak. Bunun için sözleşme süreci kritik bir aşamaya girmiş bulunuyor. Deyim uygunsa TİS sürecinin kaderi önümüzdeki birkaç gün içinde farklı bir mahiyet kazanacak. MESS şefleriyle Türk Metal ağalarının süreci bitirmek için hummalı bir çaba içinde olduklarını tahmin etmek güç değil. Geçmiş TİS deneyimlerimiz bu konuda fazlasıyla veri sunuyor. Bu olasılık gözden kaçırılmamalı. Birleşik Metal yöneticilerinin ise bakış, anlayış ve iradelerinin sınırı konusunda fikir veren bir dizi deneyim mevcuttur.
Öncelikle altı çizilmesi gereken nokta, süreci buraya kadar getirenin metal işçilerinin biriken öfke ve tepkisinin gücü olduğudur. Ancak halihazırda gösterilen tepkiyle sendikal bürokrasi üzerinde basınç uygulamanın bir sınırı olduğu da açık. Mevcut sendikal düzen ve işleyişin geçmiş TİS süreçlerinde birbiri ardına tekrar eden icraatları bilinirken, “bir gece imzalanacak” satış sözleşmesi ihtimali orta yerde duruyor.
Metal işçisi hali hazırda sendikal bürokrasi karşısında irade ve inisiyatifini, söz ve karar hakkını savunabilecek kanallardan mahrum bulunuyor. Çalışma ve yaşam koşullarının artık kaldırılamaz derecede ağırlaştığı bu süreçte tepkilerin yoğunlaşması doğal, ancak bunun örgütlü bir güce kavuşturulamaması halen işçilerin açmazlarından biridir.
Somut durumun bir yanı budur. MESS’e geri adım attıracak, sendikal bürokrasiyi baskı altına alarak yol yürümeye zorlayacak, bu olmadığında ise onu aşıp geçecek bir iradenin henüz billurlaşmış olmaması, sürecin seyrini kestirmeyi zorlaştırıyor. Ancak geçmiş dönem TİS deneyimlerinden süzülen asgari deneyim ve sendikal bürokrasinin “ikna oyunlarının” pek bir geçerliliğinin olmaması, bu öfkenin kendiliğinden bir patlama ile açığa çıkmasının koşullarını güçlendiriyor.
Zayıf ve güçlü yanlarıyla birlikte düşünüldüğünde, şu kritik günlerde metal işçilerinin mücadele istek ve kararlılığını güçlendirme çabası, grev iradesini pekiştirme ve AKP-MHP rejiminin olası grev yasağına karşı direnişi örme vurgusu öne çıkartılmalıdır. Sendika, fabrika ayrımlarını ortadan kaldıracak, sınıfa karşı sınıf bakışını güçlendirecek, “birleşik grevin” önemini hatırlatacak vurgular gündeme alınmalıdır. Metal işçilerinin yıllardır içine hapsedilmeye çalışıldığı “sermaye-devlet-sendikal bürokrasi” cenderesinde açılabilecek her gedik, aşılabilecek her sınır yol açıcı olacaktır.
Sözleşmenin nasıl sonuçlanacağından öteye, bir bütün olarak işçi sınıfı mücadelesine yeni bir soluk ve dinamizm kazandırma potansiyeli yüksek olan bir dönemin içinden geçiyoruz. Asgari ücrete yapılan sefalet zammı, şu sıralar gündemde olan Ocak zamları, derinleşen yoksulluk ve sefalet bir bütün olarak düşünülmelidir.
Sınıf mücadelesinin ön cephesinde olan metal işçilerinin ileriye doğru atacakları adımlar, içinde bulunduğumuz ekonomik ve sosyal koşullar karşısında artan tepki ve öfkenin akacağı bir kanal oluşturabilir. Tekstilden petrokimya alanına kadar sınıfın bir dizi bölüğünü hareketlendirebilir, yeni bir çıkışın basamaklarını döşeyebilir. Halihazırda birbirinden bağımsız olarak süren birçok işçi direnişi var. Onlarca fabrikada on binlerce işçinin mücadelesinin güçlenmesi, birleşik bir sınıf hareketinin oluşumu için de paha biçilmez imkanlar ortaya çıkartacaktır. Sınıf devrimcileri ve öncü işçiler sorumluluklarına bu gözle bakmalı, yeni dönemi kazanmak için günün görevlerine dört elle sarılmalıdırlar.