Yaklaşık 150 bin metal işçisini doğrudan, milyonlarca işçiyi dolaylı etkileyecek olan Metal Grup TİS süreci aralık ayının başında uyuşmazlık zaptının tutulmasıyla yeni bir evreye girdi. Metal patronlarının sözcüsü MESS, şu ana kadar görevinin hakkını vererek, metal işçisine daha ağır kölelik koşulları getirecek olan son teklifini yaptı. Arabulucu sürecine varan görüşmelerde MESS, başta sefalet zammı, 3 yıllık sözleşme süresi; ikramiyelerin devamsızlıklar üzerinden, prim esaslı değerlendirilmesi ve yıllık ödenmesi, deneme süresinin 4 aya çıkarılması, denkleştirme ve telafi çalışması gibi birçok dayatmalarda bulunuyor. Böylesine ağır şartlar dayatan MESS, kuşkusuz metal işçilerinin sözde temsilcileri konumundaki sendika ağalarının uzlaşmacı ve teslimiyetçi çizgisine, mevcut siyasal iktidarın (AKP’nin) son yıllarda arttırdığı baskı ve yasaklamalara güveniyor.
Metal işçilerini temsil ettiklerini iddia eden sendika ağaları, bu dayatmalara karşı göstermelik eylemlerle mücadele pozları vermeye başladılar. Birçok fabrikada iş çıkış ve giriş saatlerinde, özellikle üretime yansımayan eylemler gerçekleştirildi. Eylemlerde geçmiş süreçlerde sendika bürokratlarından sürekli duyduğumuz iddialı sözler bir kez daha sarf edildi. Ancak yine geçmiş sözleşmelerde, bu iddialara uygun davranmayanların satış sözleşmesini nasıl imzaladıklarını da gördük. O zamanlar olduğu gibi bugün yapılanlar da sadece göstermelik eylemlerden ibaret.
Fabrikalardan yansıyanlara bakılırsa eylemler birçok işçinin haberi olmadan, alelacele gerçekleştirildi. Yukarıdan alınan kararlarla ve tabanın hiçbir söz hakkının olmadığı eylemler yapıldı, yapılmaya devam ediyor. MESS’in dayatmalarını sözde geri çektirecek ve metal işçisinin insanca yaşayabileceği koşullara ulaşması için yapıldığı iddia edilen eylemlerin, gerçekte bu perspektiften çok uzak olduğu biliniyor. Eylemler göstermelik olmaktan öteye geçmiyor. Sadece, imzalanacak satış sözleşmesi sonrasında, “biz elimizden geleni yaptık” diyebilmek hesabıyla düzenleniyor. Öyle olmasaydı, bu “eylemler”i düzenleyen sendika bürokratları, diğer yandan sözleşme sürecinin öncesinden başlayarak, fabrikalarda “ekonomik kriz ve sonuçları” argümanlarıyla işçiler üzerinde baskı kurmaz, manipülasyonlarla aza razı etme politikası gütmezlerdi.
Türk Metal çetesi Metal Fırtınası sonrası yapılan ve kısmi kazanımların olduğu sözleşmeyi, “yüzyılın sözleşmesi” şeklinde diline pelesenk etmişti. Şimdilerde, yapılan bu sözleşmeyi kendine siper ederek, aslında gündemdeki olası satış sözleşmesini aklama derdine düşmüş durumda. Sendika bürokratları aynı zamanda satış sözleşmesi sonrasında, “bu koşullarda bu kadarı yapılabilir” düşüncesini işçilere aşılamak için de görüntü veriyorlar. Böylece, olası tepkilerin önüne şimdiden geçmeye hazırlanıyorlar. Olası tepkiler diyoruz, çünkü son yıllarda hızla artan zamlar ve vergiler ile ücretlerdeki düşüş, yine çalışma koşullarının son yıllarda artan ağırlığı işçilerde büyük öfkeler biriktirmektedir. Ayrıca asgari ücret görüşmeleri de sözleşmede alınacakların aynası durumundadır. Metal Fırtınası sonrasında fabrikalardaki işçi çıkarmalarının ardından, metal işçilerinin yarısından çoğu işe yeni giren asgari ya da ona yakın ücretle çalışan işçilerden oluşmaktadır.
MESS, sermaye devleti ve sendika bürokratları üçlüsü, her şeyi ince hesaplayarak, koordineli bir şekilde yol yürümeye çalışıyor. Her cepheden yapılan açıklamalar birbirini tamamlayan bir yan taşıyor. Masa üstünde göstermelik bir kavga, masa altında ise el sıkışmalar bir arada yürütülüyor. Bu süreç metal işçisinin değil, MESS’in elini güçlendirmekten öteye geçmiyor.
Eylemlere katılım ve coşkuya bakılırsa işçilerde biriken öfkeyi görebiliriz. Ancak birçok işçide “mevcut sendikalarla bir şey alınmaz” anlayışının hakim olduğunu da görüyoruz. Fabrikalarda göstermelik eylemlerle ilgili olarak metal işçilerinin yaptığı değerlendirmelerde eylemlerin üretime yansımamasına karşı tepkiler dikkat çekiyor. Bir metal işçisinin “Eylemlerin benim zamanımdan değil, patronun zamanından çalması gerekir. Diğer türlü fazlaca bir anlamı yoktur.” sözü her şeyi açıklar niteliktedir.
Grup TİS süreci metal işçisi açısından çok yönlü sorunlar barındırıyor. Sermaye cephesi içerden güçleriyle birlikte bir bütün olarak hareket ediyor. MESS’in dayatmalarının kabulü için yakın süreçte sermaye devleti kurumlarının seferberliği başlayacaktır. Yargısıyla, kanunlarıyla, kolluk güçleri ve medyasıyla her biri ayrı koldan saldırılara geçecektir. Her şey metal işçisinin, MESS şahsında sermaye sınıfına boyun eğmesi içindir.
Metal işçisi bunun bilinciyle hareket etmek ve acilen buna göre bir hazırlık içerisine girmek zorundadır. Fabrikalarda Metal Fırtınası’nı yaşamış ileri öncü işçiler, geçmiş deneyimlerinden dersler çıkararak, bu süreçte harekete geçmelidirler. Yapılan eylemlerde sürükleyici bir rol üstlenmek öncelikle deneyimli öncü işçilere düşüyor. İnisiyatif temsilcilerin elinden alınmalıdır. Her ne kadar metal işçisinin bilinç ve örgütlülük düzeyi zayıf olsa da öncü işçiler buna takılmamalı. Çünkü saldırının boyutu çok büyüktür ve metal işçisinin bu koşullara karşı öfkesi her geçen gün artmaktadır. Geriye sadece bu öfkeyi örgütlemek ve doğru temelde yönlendirmek kalıyor.
İşçilerin birbirine güven sorunu bu eylemlerde sarf edilen çabalarla ortadan kalkabilir. İleri ve öncü işçiler önce kendilerine, sonra diğer işçilere inanmalıdırlar. Saldırı tüm metal işçisine yapıldığına göre, saldırıya karşı verilecek mücadele de ortaklaştırılmalı, talepler somut ve net olmalı, tüm işçileri kapsamalıdır. Tutulması gereken yolu, Metal Fırtınası ve geçmiş deneyimler döne döne göstermektedir. Metal işçisi fabrikalarda tabandan gelen birliğini kurar ve fabrikalar arası kurullarını oluşturup, talepleri uğruna fiili-meşru mücadele yolunu seçerse karşısında hiçbir güç duramaz. MESS’in dayatmaları, sendikal ağalık düzeni ve AKP iktidarının grev yasakları ve baskıları ancak bu şekilde yok edilir ve ancak bu yolla süreç gerçek bir sınıf kavgasına ve mücadelesine çevrilebilir.
Bir MİB çalışanı