MESS TİS sürecinde görüşmeler başlıyor…

Metal işçisi ancak birliği ve mücadelesi ile kazanabilir!

Metal işçilerinin talepleri ile AKP-MHP iktidarının sermayenin ihtiyaçları üzerinden dayattığı hedefler arasında bulunan doğal tezatlık, gerilimin ve TİS sürecindeki esas mücadelenin ekseni durumundadır. Başta söylediğimizi tekrarlayalım: Hangi tarafın kazanacağını ise metal işçilerinin tabandan birliği, mücadelesi ve iradesi belirleyecek.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 26 Eylül 2023
  • 12:00

Metal işçilerinin çalışma ve yaşam koşullarını belirleyecek olan MESS Grup TİS süreci ilerliyor. Yaklaşık 150 bin metal işçisini doğrudan etkileyecek olan bu süreçte atılan adımlar, geçmiş dönemdekilerin bir kopyası niteliğindedir. Özellikle 2015 Metal Fırtınası’nın ardından gerçekleşen TİS süreçlerine bakıldığında, yetkili sendikaların bir oldu-bitti ile metal işçisine dayattıkları ne ise, bugün de benzer şeyler tekrarlanıyor.

Şu an metal işçisinin içinde bulunduğu çalışma ve yaşam koşullarının ağırlığı, geçmiş TİS süreçlerinde adım adım yaratılmıştı. Bu TİS sürecinde de metal işçisi sözünü söylemezse eğer, sonuç yine çalışma ve yaşam koşullarının daha da ağırlaştırılması olacak. MESS kapitalistleri, AKP-MHP rejimi ve sendikal bürokrasi, birlikte yarattıkları bu vahim tablonun devamını istiyor. Metal işçileri ise artık katlanılmaz hale gelmiş bulunan çalışma ve yaşam koşullarının değişmesini umuyor. Ancak istemek tek başına yeterli değil. Taraflardan hangisinin daha kararlı olacağı, değişimin yönünü de belirleyecek.

***

Metal fabrikalarında yetkili üç sendika TİS taslaklarını açıkladı. Sendikal bürokrasi metal işçilerinin somut talep ve istemlerine gözlerini kapatan, taslak hazırlama sürecinde olduğu gibi göstermelik adımlar atmak dışında metal işçilerini sürecin dışında tutan yaklaşımını sürdürüyor. “MESS’in neyi ne kadar vereceği, makul ölçek” vb. yaklaşımlarla hazırlanan taslakları, metal işçisine sefaleti dayatma planının bir parçası saymak gerek.

Göründüğü kadarıyla metal işçileri çevrilen oyunun farkındalar. Nitekim taslaklar fabrikalarda güçlü bir tepkiyle karşılandı ve koşullar gözetilerek enflasyon ve hayat pahalılığı üzerinden yenilenmesi talep edildi. Ancak tepki göstermek sınırında kalan hareketlilik, fiili bir mücadele düzeyine sıçratılamadı. Bunu hayata geçirebilecek bilinç ve örgütlülük birikiminin yetersiziliği, sendikal bürokrasinin bildiğini okumasını kolaylaştırdı. “Sefalete devam” taslakları MESS’e teslim edildi, ilk görüşmeler 26 Eylül’de (bugün) başlayacak.

***

Ekonomik krizin tüm yükü işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin üzerine yıkıldı. Saray iktidarının attığı adımlar ise bu yıkımı her geçen gün derinleştiriyor. Metal fabrikalarında çalışan işçiler de koşulların her geçen gün ağırlaşmasının huzursuzluğunu yaşıyor. Ortalama ücret asgari ücretin bir tık üstü seviyesine çekilen, ağır vergi yükü altında ezilen metal işçileri TİS sürecinden bir parça rahat nefes alarak çıkmak istiyor. İnsanca yaşanabilecek bir ücret talep ediyor. Artan enflasyon karşısında ücretlerini koruyabilecek bir güvence bekliyor. Metal işçilerinin vergi adaletsizliğinin yarattığı ağır yükün giderilmesi için vergi oranlarının sabitlenmesi, sosyal hakların kırıntı düzeyden çıkartılarak ihtiyaçlara uygun hale getirilmesi vb. temel ekonomik/sosyal istemleri var. İşçiler bu taleplerini çeşitli yollarla dile de getiriyorlar.

Metal işçilerinin bu talepleri, Saray rejiminin hayata geçirdiği politikalarla tam anlamıyla çelişiyor. Seçimlerin ardından “rasyonel zemine dönen” ekonomi yönetimi işçi sınıfı ve emekçilerin ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamını tam anlamıyla harabeye çevirecek adımları peşi sıra atıyor. Ekonominin başına getirilen Mehmet Şimşek, atılan tüm adımlara Tayyip Erdoğan’ın tam destek verdiğini ifade ederken, Saray iktidarının tam bir mutabakatla ekonomik yıkımın icracısı olduğunun altını çiziyor.

“İç pazarı yumuşatmak, yabancı yatırımı teşvik etmek, ihracata dayalı büyüme, şirketlerin uluslararası rekabet gücünü artırmak” şeklinde sıklıkla tekrarlanan sözler, AKP-MHP rejiminin hedeflerini oluşturuyor. Ekonomi programlarını, “orta vadeli hedefler” olarak ifade eden rejim, amacına ulaşabilmek için emekçilere yüklenmeye devam edecek.  

“İç pazarı yumuşatmak” demek ülkede alım gücünü düşürmek demektir. Alım gücünün düşmesi ise işçi ve emekçilerin en temel insani ihtiyaçlarını dahi karşılayamadığı bugünkü koşulların daha da ağırlaşması anlamına geliyor. Güya kimse bir şey alıp satmaz ise enflasyon düşecekmiş! Saray iktidarının ikide bir çıkıp sabır telkin etmesi bundan. Bir avuç burjuva asalak ve onların iktidardaki temsilcileri ülkenin tüm kaymağını oburca tıkınırken milyonlarca işçi ve emekçinin açlık ve sefaleti yaşıyor olması madalyonun iki yüzünü oluşturuyor. Bu öyle tek başına “kriz oldu, ekonominin dengesi şaştı” meselesi değil; sermayenin emekçilere bilinçli ve hedefli şekilde ekonomik/sosyal yıkım dayatmalarının sonucudur. Sermayenin tek adam diktatörlüğünün ekonomi yönetiminin temel hedeflerinden biri bu tablonun kalıcı hale getirilmesidir.

“Yabancı yatırımı artırmak, ihracata dayalı büyümeyi teşvik etmek, şirketlerin uluslararası rekabet gücünü artırmak” ise yukarıda söylenenlerin bir tamamlayıcısı olarak saptanan hedeflerdir. Türkiye’yi “yabancı sermaye için cazip yatırım ülkesi” haline getirme çabası, üretim maliyetlerinin düşürülmesidir aynı zamanda. Üretim maliyetlerini düşürmek ise temelde işçi maliyetinin, öncelikle ücretlerin azaltılması demektir. Ucuz işçilik, çalışma sürelerinin ve koşullarının ağırlığı yabancı sermaye için “cazip koşullar” olarak öne çıkartılıyor. Ucuza ve değeri sürekli düşen TL üzerinden verilen kuru maaş karşılığında ürettirip, döviz karşılığında ihracat yaptırma vaadiyle sermayenin vahşi iştahı kabartılıyor. “Ucuza çok üretirsek, pazarda çok satarız. Uluslararası rekabet gücümüz de güçlenir” diyorlar. Güya bu yolla ülkeye döviz girişi sağlanacak, içerde “para bolluğu olacak”, ekonomi “rahat bir nefes alacak”. Bunu bir de ülkenin her karış toprağını satarak sağlamaya çalışmışlardı. 21 yıllık AKP/AKP-MHP iktidarının yarattığı vahim sonuçlar ise ortada.

Evet Saray iktidarının ekonomi hedefleri bunlar ve milyonların değil, kapitalist patronların kârlarını arttırmayı esas alıyor. MESS ile başlayacak TİS görüşmelerinin genel içeriğini de bu belirleyecek. Saray rejimini arkasına alan MESS kapitalistleri düşük ücret, sosyal hakların kısıtlanması, çalışma koşullarının ağırlaştırılması vb. dayatmaları bu hedeflerle bütünlüklü olarak masaya koyacak.

***

Metal işçilerinin talepleri ile AKP-MHP iktidarının sermayenin ihtiyaçları üzerinden dayattığı hedefler arasında bulunan doğal tezatlık, gerilimin ve TİS sürecindeki esas mücadelenin ekseni durumundadır. Başta söylediğimizi tekrarlayalım: Hangi tarafın kazanacağını ise metal işçilerinin tabandan birliği, mücadelesi ve iradesi belirleyecek. Kendiliğinden bir şeylerin değişmesini beklemek, MESS patronlarının “vicdana gelmesini” düşlemek ölümcül bir hata olacaktır.

MESS patronlarının değnekçiliğini yapmak dışında bir meziyeti olmayan ve bunu birçok kez somut icraatlarıyla kanıtlamış bulunan sendikal bürokrasiden adım atmasını beklemek de ham hayaldir. Ortada çıkar ve istemler temelinde taban tabana zıt iki bakış ve yaklaşım var ise bu bir tarafın lehine çözülmek zorunda. Saray rejimi, MESS patronları ve sendikal bürokrasi karşı tarafta, metal işçileri bu tarafta. Bu tarafın/işçi sınıfı tarafının kazanması için fabrikalarda örgütlenmek, taleplerimize sahip çıkmak ve üretimden gelen gücün kullanılması da dahil mücadeleyi şimdiden ilmek ilmek örmek dışında bir seçenek bulunmuyor.