Kapitalistler işçi sınıfına çok yönlü saldırılarını artırıyor. Dünya ve Türkiye gündemlerine bakıldığında bu apaçık ortadadır. Saldırıların en önemli sebebi kuşkusuz yaşanan ekonomik ve siyasal krizi işçi sınıfına fatura etmek istemeleridir. Tüm bu saldırılara karşı sınırlı da olsa işçi ve emekçiler tepkilerini yükseltiyor. Yakın zamanda gözle görülür en önemli örneği ise geçen sene ocak zamlarına tepki olarak başlayan yıla yayılan ve bu yıl yine kendini hissettiren direnişlerdir. Eriyen ücretleri ve gasp edilen kimi hakları için üretimden gelen güçlerini kullanan işçiler, saldırılara karşı en azından kendi mevzilerinden ses çıkarmaya başladılar.
Bu yıla girmeden önce ise LC Waikiki’ye bağlı Klüh şirketi çalışanı işçiler gasp edilen promosyon hakları için 19 Aralık tarihinde eylem yapmışlardı. Toplamda 500 çalışanı olan bu şirkette kayıtlı işçilerin olduğu tüm LC Waikiki depolarında iş durdurma eylemi yaşanmıştı. Asalak patron ve ayak takımının oyalamalarıyla aynı gün eylem sonlandı. Ardından LC Waikiki’nin kadrolu işçilerinde de hareketlilik yaşanmış, belli işçiler işten çıkarılmış, birçok işçi ise diğer depolara sürgüne gönderilmişti.
Yine aynı zamanda, yılbaşına doğru tekrar alevlenen bu süreçte taşeron işçiler oyalamaya karşı tekrar iş bırakma yoluna girmiş, LC Waikiki ve Klüh işbirliğiyle öne çıkan işçiler Kod-46 bahanesiyle işten çıkarmıştı. Yani işçileri bölmeye yönelik bir saldırı gerçekleşti. Bu saldırı ilk iş bırakma eylemlerinde yaşandığı gibi tüm işçilerin ortak karşı koyuşuyla geri püskürtülemedi. İç örgütlülüğü olmayan işçiler böyle bir saldırı karşısında ne yapacaklarını şaşırdılar. Atılan işçiler kapı önünde beklerken depo önüne giden Limter-İş Sendikası ve BDSP’li işçiler haklarını isteyen işçilerle temas kurdular. İlk gün aynı zamanda işten atmanın olduğu depoda arkadaşlarına sahip çıkan 100’e yakın taşeron işçi çalışmadı. Bu sayı işten atmanın olduğu depoda çalışan taşeron işçilerin neredeyse çoğunluğu demekti. Tüm tehditlere rağmen kapı önünde bekleyen arkadaşlarıyla yan yana oldular. İlk anda atılan arkadaşlarına sahip çıkan işçilerin üretimden gelen güçlerini kullanarak gösterdikleri sahiplenme planlı bir hale getirilerek tüm LC Waikiki işçilerine arkadaşlarına sahip çıkmaları için üretimden gelen güçlerini kullanma çağrısına dönüştürülebilirdi. Bu olanağın iyi değerlendirilemediğini söyleyebiliriz. Kuşkusuz direnişe müdahale eden kurumların taşeron işçiler içinde önden güçlü temasları ve örgütlü zeminleri yoktu. Buna rağmen işçilerin ortaya koyduğu irade büyük bir inisiyatifle değerlendirilebilirdi. Harekete geçen işçilerin tepkilerini daha güçlü ve tüm işçileri harekete geçirme hedefiyle birleştirilmediğinden LC Waikiki ve taşeron Külh yöneticilerinin tepkileriyle zamanla sönümlendi. Keza Gemi Söküm sürecinde sınıf devrimcilerinin yaptığı müdahale benzer bir durumda sınıfın tepkisini birleşik eylemli hatta çevirmek için ortaya koyulan inisiyatifin önemini bu vesileyle bir kere daha göstermiş oldu.
Sürece müdahale etmek için alana giden devrimci bir işçi olarak, bu konuda pasif kaldığımızı da söyleyebilirim. Limter-İş Sendikası da alandaydı. Sendika olması ve hızla avukat desteği sunmaları işçilerle daha rahat bağ kurmalarına vesile oldu. Bu saatten sonra inisiyatif kırmamak adına ortaya koyduğumuz tutumun pasif bir tutum olduğu açık. İlk gün sendikanın iş bırakan işçilere iş başı yapmaları doğrultusundaki yönlendirmesi doğru bir inisiyatif değildi. Bizde bu duruma müdahale etmeyerek atılmış yanlış bir adıma seyirci kalmış olduk. Hangi gerekçeyle olursa olsun böylesi bir davranışın sınıfın eylemini ileri çekme konusunda zayıf bir tutum olduğu açık.
İşçi sınıfının tablosunu sunan bir direniş!
Aslında direnişe bakıldığında günümüz işçi sınıfının tablosunu yansıtmaktadır. En azından, ekonomik istemli talepler dışına çıkamayan işçiler sömürücü patronun korku ve tehditlerine boyun eğmektedirler. Henüz olumlu bir örnek bir elin parmaklarını geçmese de aşılması da çok uzun sürmeyecektir. Nitekim fabrikalarda işçiler birbirine güvense bile asalak patronun birliği bölmek için birçok stratejik yolları denediği biliniyor. İşsizlik ise bu ülkede had safhaya ulaşınca işçiler krizin derinleştiği bu dönemde, işsiz kalmak istemiyorlar.
Ancak LC Waikiki direnişine bakıldığında dönemi perdeleyen birçok örnek de yaşandı. Bunlar bireysel tercihler olsa bile, işçiler arasında güven meselesine nasıl bakacağımıza yol gösterecek, onlarla kurulan bağları güçlendirecek örnekler diyebiliriz. Mesela işten çıkarılmasa bile, arkadaşlarıyla çadırda bekleyerek Kod-46’yı göze almış işçiler de bulunuyordu direnişte. İlk gün bahçede bekleyen işçilerin hepsi aslında ne bir sendika ne de bir birliğin planladığı doğrultuda hareket etmediler. Kendileri inisiyatiflerini kullandılar ve işten atılan arkadaşlarının işe geri dönebilmesi için üretmediler. Kırılma noktaları bulunana dek bunu da sürdüreceklerdi. Yine direnişçi işçilerin bir başka direnişi ziyareti esnasında kendi aralarında dayanışma olarak erzak ve para toplamaları da bir başka örnek olarak gösterilebilir. Bunlar bireysel görünüyorlar ama dönemle beraber bakıldığında anlamlı oldukları anlaşılacaktır.
İşçi sınıfı, her ne kadar yalpalasa bile kendi inisiyatiflerini kullanabiliyor. Dönemin getirdiği koşullarda hatalı birtakım adımlar da atabiliyorlar. Asıl önemli nokta ise bizim etki ve müdahalemizdir. Kendi deneyimlerinden alacakları dersler konusunda zayıflar ve bu konuda bizlerin birikimleri onlar açısından atacakları adıma yardımcı olacaktır. Hatta yardımcı olmaktan ziyade akıllarında kalacak ve bundan sonraki yaşadıkları süreçlerde bizleri bulma ihtiyacı doğuracaktır. Böylesi bir durumu yaşadığımız süreçlerden biliyoruz. Sonuçta tanıştığımız ya da bizi tanıyan işçiler sınıf devrimcilerinin ufkunu ve iddiasını biliyor.
Ortaya çıkan önemli bir diğer sorun ise fabrikalarda birlik sorunudur. Bu da bu örnekte kendini hissettirmektedir. Direnişe katılmış işçilerin de asıl önemli gördükleri nokta, LC Waikiki’de bir birliğin olmamasıdır. Taşeron işçilerin başta böyle bir sorunu olmadığı görülmüş olsa bile, işten çıkarmalarla yavaş yavaş bu durum kırılmıştır. Fakat kadrolu işçilerde bu kendini göstermiştir. Asalak patron tarafından çok kolay bir şekilde işçiler bölünmüş, sürgünlerle beraber işçilerin birlik ve dayanışmalarının önüne geçilmiş, birlikte vakit geçirmeleri engellenmiştir.
Sonuç olarak, LC Waikiki işçileri belli kazanımlar elde ettiler. Asıl olarak başardıkları Kod-46 saldırısını püskürtmek ve yaşanan sorunlara karşı sınıfın harekete geçmekten başka bir çözümünün olmadığını göstermek oldu. Kamuoyunda ses getirdiler, birçok ilde ve uluslararası anlamda LC Waikiki mağazalarında açıklamalar yapıldı. Ancak kazanımı getiren aslında direnişçi işçilerin iradesi ve kararlılığı oldu. Birlik ve komitenin eksikliği hareketliliğin devam etmesi açısından büyük bir zafiyet alanıydı. LC Waikiki işçilerinin direnişi bunu da bir kere daha göstermiş oldu.
Her mücadelede olduğu gibi biz sınıf devrimcileri sınıfın bugünkü tablosundan ve eyleminden de fazlasıyla ders çıkarıyoruz. Dönem kıvılcımları yaratıyor ve yeni yangınlara gebe. Bunlara biz ne kadar müdahale edebilirsek, fabrikalarda birlik ve komitelerin kurulmasına vesile olursak hem sınıfın kendisi için hem de tarihsel açıdan kazanımlar ve deneyimler olacaktır. Bu bakımdan bizlere bu dönem birçok sorumluluk düşmektedir.
Esenyurt’tan bir sınıf devrimcisi