TPI işçilerinin 6 Temmuz günü başlayıp 22 Temmuz günü tüm taleplerin kabul edilmesiyle sonuçlanan direnişi, elde ettiği açık kazanımla sınıf hareketi açısından son dönemde gerçekleşen en önemli eylemlerden biri oldu. Sermayenin saldırgan, sendikal bürokrasinin oyalayıcı tutumlarına karşın elde edilen bu başarının ebetteki kendine özgü yanları var. Yaklaşan şube genel kurul seçimlerinin sendikal bürokrasinin elini kolunu bağlaması ve bundan kaynaklı olarak yöneticilerin işçilerin taleplerini doğrudan karşılarına almaya cesaret edememesi bunların başında geliyor. Özellikle son toplu sözleşme sürecinde yaşanan satışın tepkilere yol açmış olması, işçilerin baştan itibaren “sendikacıları denetim altına almak gerekir” bakışıyla hareket etmesini sağladı. Böylece birçok benzer direnişte karşılaştığımız sendikal bürokrasinin işçileri kolayından satmasının önüne geçildi.
Ama daha önemlisi işçinin zayıflatılamayan kararlılığıydı. Başlangıçtaki tepki koyma hali ilerleyen günlerde gücünü haklılığından alan bir kararlılığa dönüştü. İşçiler kısa bir zaman dilimi içinde birçok kez zorlu virajlardan geçtiler. Ama her bir virajdan güçlenerek, kazanacağına dair inancı güçlenerek çıktılar. Böylece baştan itibaren işçilerin taleplerini baskı ve şantaj ile ezmeye çalışan TPI yönetimine ve aslında olayı alışık olduğu biçimde bitirmeye çalışan sendikacılara rağmen işçiler istediklerini aldılar.
TPI sermayesinin yenilgisi…
TPI yönetiminin ezmeye çalıştığı işçi iradesi karşısında aldığı bu yenilgiyi sineye çekip çekmeyeceğini önümüzdeki dönem gösterecek. Muhtemeldir ki yönetim ilk fırsatını bulduğunda sudan bahanelerle işçilere saldıracak ve daha önemlisi işçinin direniş içinde oluşan iç birliğini dağıtmaya çalışacak. Bu açıdan denebilir ki TPI'de elde edilen kazanım bir son olmaktan çok, bir başlangıçtır. Ya işçiler elde ettikleri kazanımı kendi örgütlülük düzeylerini ileriye sıçratmanın, kararlılık ve birliklerini güçlendirmenin bir manivelası haline getirecekler. Ya da birçok örneğini gördüğümüz biçimde bu kazanımlar işçilerin elinden yeniden alınacak, hatta aldığı yenilginin öfkesiyle sermaye daha da saldırganlaşacak. Neyin ne olacağına tıpkı direniş sürecinde olduğu gibi sermayenin ne yapacağı değil işçinin bunun karşısında ne kadar kararlı duracağı belirleyecektir. Bu açıdan bakıldığında, işçilerin aralık vermeden örgütlülük düzeylerini yükseltmeye dönük çabaları hızla yeni bir düzeye ulaştırmaları acil bir gereklilik. Bunun önündeki engellerden biri olan “deneyim planındaki zayıflıklar” aşılamayacak sorunlar değiller. Hem içerdeki öncü işçilerin hem de direnişin derlenip toparlanmasında ve öncülerin ortak davranmasında, kararlılığın arttırılmasında özel bir rolü olan sektör birlik çalışanlarına bu konuda çok özel görevler düşüyor. Ne iyi ki devam eden çabalara sektör sayfasına yansıyan paylaşım ve çağrılara bakıldığında hem öncü işçilerin en azından bir kısmının, hem de birlik çalışanlarının bu kritik görevin öneminin yeterince farkında olduğu görünüyor. Yaklaşan şube genel kurulunun sapla samanı birbirine karıştırma risklerini barındıran yanlar taşımasına rağmen, en azından bir kısım işçi yalnız bu direnişin değil, diğer birçok benzer mücadelenin de en önemli sorun alanlarından biri olan tabana dayalı gerçek bir fabrika örgütlenmesinin inşası için çaba harcıyor. Bu çabanın başarı sağlayıp sağlayamayacağı elbette ki bu çabaların ötesinde bazı başka etmenlerle doğrudan bağlantılıdır. Ama bu açıdan sağlanacak her bir gelişmenin yalnız TPI işçisi için değil, Petrol-İş camiasının toplamı için önemli sonuçlar yaratacağı açıktır.
TPI direnişi neyi gösteriyor?
TPI direnişinin gelişim seyri, karşı karşıya kaldığı sorunlar ve bunlara ürettiği çözümler başta komünist basın olmak üzere bir dizi mecrada işlendi, işleniyor. Her bir kazanımla sonuçlanan direnişin ardından işçi sınıfının artık önünün alınamayacağına dair gerçeklikten uzak yaklaşımlar bir yana bırakılırsa, bu tür değerlendirmelerde öne çıkan önemli başlık, direnerek kazanılabileceğinin TPI işçisi tarafından bizzat gösterilmiş olmasına yapılan vurgulardır.
Sınıf hareketinin oldukça geri bir seyir düzleminden henüz kurtulamadığı, sınıfın tek örgütlenmesi olan sendikaların bürokrasi tarafından mücadeleleri dumura uğratan odaklara dönüştürüldüğü, siyasal süreç ve çatışmalarda sınıfın bağımsız bir güç olarak ortaya çıkamadığı bugünün Türkiye’sinde, içinde bulunduğu olumsuz koşullara rağmen bir mücadelenin kendi direniş kararlılığına dayanarak kazanım elde etmesi tabii ki az şey değildir.
TPI talepleri konusunda kazanım elde eden tek direniş olmasa da Amerikan sermayesinin tüm uzlaşmaz politikalarına, baskı ve dayatmalarına rağmen bu kazanımın elde edilmesi, bu kazanımı ve buna yol açan direnişi çok daha anlamlı kılmaktadır. Direnişe, mücadeleye, greve inançsızlığın yalnız sendika bürokratları tarafından değil birçok öncü işçi tarafından da neredeyse ideolojik bir tutum haline geldiği düşünüldüğünde, direnişle kazanılabileceğini gösteren örnekler yalnız öğretici değil, aynı koşullar içinde bulunan ama umutsuzluk/çaresizlik sarmalına saplanıp kalan milyonlarca işçi için esin kaynağı olacaktır. Kazanan her örnek uzun zamandır kaybedilen, direnerek ve kendi gücüne güvenerek kazanma bilincini tarihin sayfalarından yeniden geri çağıracak, yeni mücadele örneklerine ilham verecektir.
Ancak TPI direnişi açısından dikkat çekilmesi gereken esas noktalar bunlarla sınırlı değildir. TPI Ocak-Şubat döneminden itibaren daha görünür bir biçim ve yaygınlık kazanan, ücret sorunu üzerinden kendini ortaya koyan, daha iyi çalışma koşulları merkezli mücadele arayışının yeni bir örneğidir. Fabrikanın geleneksel bir sendikada örgütlü olması, işletmenin Türkiye kapitalizmi açısından stratejik önemi olan bir sektörün içinde bulunması artık eylemlerin temel işletmelere ve örgütlü birtakım yerlere doğru yayılmaya başladığını, ama daha da önemlisi sendikal bürokrasinin buralarda kurduğu güçlü tahakküme rağmen mücadele arayışlarını eskisi kadar kolay denetleyemeyeceğini göstermektedir.
Gelişmelerin seyri, ağırlaşan sömürü ve yaşam koşullarına karşı sınıf içindeki direnme eğiliminin güçleneceğini gösteriyor. Ancak bu eğilim temel dinamiği mevcut çalışma koşulları ve asgari bir yaşam şartlarını bile sağlayamayacak seviyeye gerilemiş olan reel ücretlerdir. Bu tür bir mücadele içinde direniş bayrağını yükselten her bir örneğin hem kendisinin hem de sınıfın genelinin siyasal eğitimi için önemli imkânlara zemin yaratacağı açıktır. Ancak ücret merkezli ve sendikal mücadele sınırlarını aşamayan her bir mücadele girişimi önemli kazanımlara yol açsa bile, bunları bugünün sınıf hareketi koşulları içinde elinde tutabilmesi zordur.
Kendini devrimci, sosyalist hatta muhalif olarak tanımlayanların TPI direnişinden çıkarabileceği en önemli sonuç, sınıfın bir mücadeleye arayışı içinde yol almaya çalıştığı, bu yol içinde mücadelesini güçlendirecek ve onu ilerletecek müdahalelere, bunu yapabilecek samimi yaklaşım ve çabalara daha açık hale geldiğidir.
Başta sınıf devrimcileri olmak üzere sol ve sosyalist güçlere düşen kendini biraz da nesnel koşulların ürünü olarak ortaya koyan bu arayıştan gerektiği gibi faydalanmayı başarmaktır. Sınıf devrimcileri bulundukları her alanda ortaya çıkan mücadele arayış ve örneklerine çok daha yaratıcı, inisiyatifli ve kararlı bir müdahale yapmak görevi ile karşı karşıyadırlar. Ve ortaya çıkan güçlü mücadele örneklerinin gösterdiği gibi, bunu başarmanın birinci koşulu olan açık bir ideolojik-politik çizgiye sahiptirler. Gerisi bunu başarıyla uygulamak için ısrarlı, sabırlı ve kararlı olmak ile ilgilidir.
Hareketin geleceğini, onun yeni bir yükselişe doğru ilerleyip ilerlemeyeceğini ise, bu çabayla da bağlantılı olarak çok yönlü siyasal koşullar belirleyecektir.