İşçi sınıfı çok yönlü bir kuşatma altında tutuluyor. Sabahın karanlığından gecenin karanlığına, gün yüzü görmeden, kölelik koşullarında çalışan işçiler bu sömürüden kurtulmak için girişebilecekleri tüm imkânlardan mahrum bırakılıyorlar.
Öylesine ağır sömürü koşullarında çalışmak zorunda kalıyorlar ki bırakın sosyal kültürel faaliyetlerde bulunabilmeyi, zorunlu ailevi ihtiyaçlarını bile karşılayamıyorlar. Hem en yakınlarından hem de kendi arkadaşlarından tam anlamıyla tecrit ediliyorlar. Sermaye devletinin hapishanelerde uygulamaya çalıştığı tecrit ve tretman politikası, kapitalist sistemin artık toplama kampı haline getirdiği sanayi bölgelerinde, fabrikalarda da uygun araç ve yöntemlerle hayata geçiriliyor.
Türk ceza sistemini rehabilitasyon politikalarıyla birlikte uygulayan sermaye devleti siyasi tutsakları “topluma kazandırma” yalanıyla “rehabilite” ederek, daha açık deyimle kişiliksizleştirerek sindirmeye çalıştığı gibi, baş düşmanı işçi sınıfının mensuplarını da benzeri bir politikayla ezmeye, kimliksizleştirmeye çalışmaktadır.
Son olarak maden ve metal işçilerinin Ankara yürüyüşünde olduğu gibi, devletin baskı yöntemleri işçi ve emekçileri zapturapt altına almanın şiddet boyutunu gözler önüne seriyor. Sinsice hayata geçirilen bir diğer uygulama ise işçileri yalnızlaştırmak, birbirlerinden koparmaktır. Tatil hakkı bile olmadan devam eden ağır çalışma saatlerinin tek amacı sadece daha fazla kâr değildir. Elde edilecek bu haksız kazançla birlikte bir diğer amaç da işçilerin sosyal yaşamla bağlarını koparmak, onları sadece çalışmaya programlanmış birer robota çevirmektir.
Yaptığı işten başlayarak sırayla en yakındakilerine, birlikte çalıştığı arkadaşlarına kadar yabancılaşmış, bilinçsiz işçi yığınları için bu karanlıkta görülebilen tek belirti bu düzenin değişmeyeceğine olan yargıdır. İşçi sınıfının önüne türlü engeller çıkarılarak onu kurtuluşa götürecek olan yola ulaşması engellenmektedir. Aynı şekilde işçi sınıfını kurtuluşa götürecek yol ve yöntemlerin ona taşınması da yine çeşitli yol ve yöntemlerle engellenmektedir.
Hiçbir şey tesadüf değil
Son yılların en popüler iletişim aracı olan sosyal medya oldukça yaygın kullanılıyor. Kuşkusuz işçiler de sosyal medya imkânlarını kendilerince değerlendirmeye çalışıyorlar. Ancak tam da burada işçilerin karşısına yine yasaklar çıkmaktadır. Fabrikalarda telefon kullanılmasının yasaklanmasını “iş güvenliği” adıyla İş Kanunu’na ekleyerek yasaklayan devlet, patronların bu alandaki pervasızlığına çok doğal olarak sessiz kalıyor. Bilmekteyiz ki birçok fabrikada işçilerin cep telefonları işbaşından önce patronların görevlendiği şahıslar tarafından toplatılmakta, işçilerin iletişim özgürlüğüne el konulmaktadır. Bu yapılan, sermayenin çok bilinçli bir saldırısıdır. Kaldı ki yakın bir zaman önce gerçekleşen ve Metal İşçileri Birliği’nin yayılmasına öncülük ettiği Metal Fırtına’da, 3. hava limanı işçilerinin çalışma koşullarının gün yüzüne çıkmasında, DEV TEKSTİL sendikasının sosyal medya araçlarıyla işçilerin yaşadığı sorunların duyulmasını sağlamasında vb. sosyal medya imkânlarının nasıl bir işlev gördüğü ortaya çıkmıştır.
Son olarak giyim işkolunun öne çıkan satış mağazalardan biri olan Koton’da yaşananlar da bu gerçeğe işaret etmektedir. Koton işçileri, kölece çalışma koşullarına karşı Koop-İş Sendikası’nda örgütlenmelerinin ardından işten atma saldırısıyla karşılaştılar. İşçilerin ağır sömürü, baskı ve mobbinge karşı sosyal medyada tepkilerini dile getirmeleri ve bu yöndeki paylaşımları beğenmeleri, işten atma saldırısına gerekçe olarak gösterildi.
Birlik olmak şart!
Sermaye sınıfı kendisini, dolayısıyla sömürü düzenini tehlikeye sokacak her türlü gelişmeye karşı teyakkuzda beklemektedir. İşçi sınıfının elindeki en basit haberleşme, iletişim araçları işçiler için örgütlenmeye, haklarını aramaya, harekete geçmeye yaradığında yasaklar da başlamaktadır. Türkiye dahil tüm diğer kapitalist ülkelerdeki toplumsal eylemler söz konusu olduğunda Twitter’dan Facebook’a kadar tüm iletişim araçları yasaklanabilmektedir. Sosyal medya gözaltı ve tutuklamaları olmakta, muhalif medya organları anında kapatılmakta, yayınlanmış haberlere bile erişim engeli getirilmektedir. Koton örneğinde olduğu gibi, sermayedarlar da sahipleri olduğu devletin yaptığı gibi yapmakta, sosyal medya paylaşımlarını gerekçe göstererek işten atma saldırısını devreye sokmaktadır.
Sermaye iktidarı ve tek tek kapitalistler tarafından en temel hak ve özgürlüklerin gasp edilmesine karşı işçi sınıfının birlik olmak, örgütlenmek ve mücadele etmekten başka bir seçeneği yoktur.