Türkiye’de medyanın en az %90’ı AKP-MHP koalisyonunun denetiminde. Yerel medyada da durum farksız. Bundan dolayı düzen medyası, faşist cunta dönemleri dahil tarihinin hiçbir döneminde bu kadar rezil olmamıştır. Dinci-faşist koalisyonun militan tetikçiliğini yapan medya ne kadar yaygınsa, inandırıcılığı da o kadar azdır. Zira dün ak dediğine bugün kara diyen, gerçeğe zerre kadar itibar etmeyen, izleyicilerini ve okurlarını aptal yerine koyan medyadır söz konusu olan.
Medyayı egemenlik altına almak saray rejimini rahatlatmaya yetmiyor olmalı ki, “aktroller” diye anılan bir “sosyal medya tetikçileri organizasyonu” oluşturuyor. Bu da yeterli olmuyor diyaneti, imamları kullanıyor. Bu da yetmiyor eğitimde müfredatı değiştirerek ortaçağ artığı ideolojik zihniyetini “eğitim” adı altında çocuklara zorla dayatıyor.
Görünen o ki, tüm bunlar dinci-faşist rejimin gerçeklerin dile getirilmesinden duyduğu korkuya merhem olamıyor. Bu konudaki en büyük korkuları ise sosyal medya. Zira yalanlar, düzmece haberler anında deşifre edilebiliyor. Bunun son örneği, Adana’da Suriyeli bir genci katleden polisi aklamak için saray borazanı medyanın yaydığı yalanların birkaç saat içinde deşifre edilmesinde görüldü.
Saray rejimi, bu “tehlikeli düşman”ı kontrol altına almak için uzun süreden beri çare arıyor. Medyayı korkutarak, sindirerek, satın alarak, el koyarak, yandaşlaştırarak ele geçirdiler. Ancak sosyal medyayı ele geçirmek mümkün değil. Bundan hareketle biri MHP’den biri AKP’den iki milletvekili sosyal medyayı kontrol etmek için neler yapılabileceğini söylediler. Bu iki ‘görevli’, saray rejiminin kirli niyetlerini de dile getirmiş oldular.
Faşist parti milletvekili asıl hedeflerinin ne olduğunu şu sözlerle ortaya koydu: Sosyal medyaya giriş TC kimlik numarası ile yapılmalı. Dinci-faşist partinin milletvekili ise, aynı hedefi “etik kurallar” kılıfıyla örtmeye çalışarak dile getirdi.
Buradaki üslup farkının bir önemi yok. Dinci-faşist çizgide birleşen iki partinin ortak hedefi nettir: Sosyal medyada gerçeklerin dile getirilmesine engel olmak! Geçerken belirtelim ki, saray rejimi adına konuşan birinin “sosyal medyada etik”ten söz etmesi riyakarlık ötesi bir kepazeliktir. Zira saraydan maaş alan aktrollerin sosyal medyadaki yorumlarında tehditler, küfürler, hakaretler, iftiralar, linç kampanyaları gibi iğrençliklerin haddi hesabı yoktur.
Göründüğü kadarıyla bu saldırı yakında meclis gündemine taşınacak. Sosyal medya paylaşımları gerekçesiyle binlerce kişi hakkında dava açıldı, yüzlercesi gözaltına alındı, bir kısmı ise tutuklandı. Zorbalığın bu kadarıyla yetinmek istemeyen iktidarın efendileri, bir sürek avı başlatarak sosyal medyayı da ele geçirme hesapları yapıyor. Histerik saldırganlığın bu noktaya vardırılmasını, sarayda giderek derinleşen çöküş korkusunun dışa vurumu saymak gerek.