Tunus’ta gerçekleşen 3. Uluslararası Kadın Konferansı’na Orta Amerika ve Kolombiya’dan katılan delegeyle konferans üzerine konuştuk…
- Kendinizi tanıtabilir misiniz?
- Adım Chrissy Stonebraker-Martínez. InterReligious Task Force* Orta Amerika ve Kolombiya yöneticilerindenim. Bizler The Fellowship of Reconciliation'ı** temsil ediyoruz. Sizinle birlikte olmak gerçekten çok güzel.
- Teşekkürler…
- Ülkenizdeki kadın ve sınıf hareketi hakkında neler düşünüyorsunuz?
- Kadın haklarının insan hakları olduğunu ve kadın ve insan haklarının ayrıca sınıfsal olduğunu da biliyorum. Biliyorum ki özellikle işçi sınıfı kadınları özgürlük ve vücut özerkliği konusunda kriminalize ediliyor. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde haziran ayında 28 günlük hamileliklerde kürtaj hakkını kaybettik. Siyahi insanlar, yerli halk, mülteciler, yoksul insanlar, işçi kadınlar, bizler dünya düzeninin devam ettiğinden emin olmak için ön saflardayız. Ancak bizler gerçekten bu yaptıklarımızdan fayda görmüyoruz. Bizler sağlık sorunları ve eğitim sorunları ile boğuşuyoruz. Vergilerimizin yüzde 65'i militarizme ve savaşa gidiyor ama bizim sağlığımız, eğitimimiz, suyumuz yok. Bunlar Amerika’da bizlerin boğuştuğu sorunlar ve biz biliyoruz ki bu sorunlarla boğuşan yalnız bizler değiliz.
- Uluslararası Kadın Konferansı hakkında ne düşünüyorsunuz ve gelecek konferanstan beklentileriniz nelerdir?
- Öncelikle bu konferansa davet edildiğim için çok gururluyum. Ben ve Amerika’dan delege arkadaşım çok güzel zaman geçirdik. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin dağıtılmasına yönelik önerge sunduk. Çünkü konsey eşitliğin olmadığı diğer ülkeler arasında hiyerarşi yaratıyor. Ve dünyanın dört bir yanından insanların emperyalist olmayan bir yol ile kendi sağlıkları ve toprak anayı savunmak için bundan uzak durmaya ihtiyacı var. Bu bizim önergelerimizden biri idi.
Konferansın genel atmosferine gelince… Burada olan kadınlar, Filistin’den özellikle Gazze’den, Rojava’dan, Türkiye’den, Batı Sahra’dan, Afganistan’dan hepimiz bir aradaydık. Biz topluluğumuzun ihtiyacı olduğunu bildiğimiz şeyler için canı gönülden kardeşçe tartışmalar yürüttük. Çünkü bizler kendi hayatlarımızın uzmanlarıyız. Bizler barış, sevgi, özgürlük, adaleti hak ediyoruz. Bizler onurlu iş, onurlu bir hayatı hak ediyoruz. Biz hepimiz ekmeği, çalışma hakkını, sosyal hakları hak ediyoruz. Hepimiz aynı zaman da gülleri de hak ediyoruz. Ben çok mutluyum çünkü ben Dünya Kadın Konferansı’nda bu değerlerin enerjisini hissettim.
- Türkiye işçi sınıfına ve kadın işçilere mesajınız nedir?
- Siz güçlüsünüz ve sendikalar olarak bir araya gelmenin, ailelerimiz ve kendimiz için savaşmanın ne olduğunu gösteren modelsiniz ve model olmaya devam edin. Dünyanın her yerinde, Amerika’dan Kolombiya’ya ve diğer tüm bahsettiğim ülkelerden bizler sizinleyiz. Sizin mücadelenizle gururlanıyoruz. Dünyanın geri kalanına model olduğunuz için, bir araya gelerek barış, adalet ve özgürlük için savaşmanın ne olduğunu gösterdiğiniz için teşekkür ediyorum.
- Ve son soru olarak Amerikalı kadınlar olarak komünizm ve Karl Marx hakkında ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle sorunuzu kişisel olarak cevaplayacağım. Katılımcı, üyelerinin refahının sorumluluğunu alan, birbirine bağlı bir toplumu yaratmanın ne demek olduğunu biliyorum. Çünkü sadece Karl Marx’dan değil aynı zamanda Rojavalı kadınlardan, Chiapaslı kadınlardan, Zapatistalı kadınlardan sosyalizmin ne olduğunu öğrendim. Sosyalizmin korkulacak bir şey olmadığını aksine ihtiyacımız olduğunu biliyorum. Şu an içinde yaşamakta olduğumuz kapitalizm bizi ve toprak anayı boğuyor. Bizim daha iyi bir yola ihtiyacımız var ve bu yolun mümkün olduğunu biliyoruz. Ve umut ediyorum ki hep birlikte biz bunu başarabiliriz.
* Dinler Arası Görev Gücü
** Uzlaşma Kardeşliği