Su çürüyor: Marmara Deniz’inde müsilaj tehdidi

Marmara Denizi’nde yaşanan çevre sorunun bugünkü boyutlara gelmesinin sorumlusu, özel mülkiyet ve kâr üzerine kurulu kapitalist düzendir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 11 Haziran 2021
  • 08:00

Kasım ayından bu yana normalde dönemsel olarak açığa çıkan deniz salyası (müsilaj) bu yıl Marmara Denizi’ni terk etmedi. Gün geçtikçe daha geniş alanlara yayılıyor. İstanbul, Adalar, Tekirdağ, Çınarcık, Bursa, Erdek… Körfezler, kıyılar ve denizin derinlikleri yoğun müsilajla kaplanmış durumda. Marmara Denizi’ni yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakan müsilaj tüm canlı yaşamına da tehdit oluşturuyor.

Müsilaj yalnızca sonuç

Deniz salyası adıyla bilinen müsilaj yapışkan ve bulaşkan organik bir oluşum. Bu jelimsi oluşum, çevresindeki canlı ve cansız karbon kaynaklarını da içine hapsederek deniz yüzeyinde, su kolonunda ve deniz tabanında geniş alanları kaplayarak, özellikle dipte yaşayan canlılar olmak üzere tüm ekosistemi olumsuz yönde etkiliyor. Müsilaj denizde sınırlı miktarda kalan oksijeni tüketerek denizi de öldürüyor.

Müsilajın oluşumunu tetikleyen pek çok faktör var. Hızla çoğalması, yayılması ve denizi terk etmemesinin nedeni ise artan deniz suyu sıcaklıkları ve atıklardır. Bu kirliliğin oluşumundaki başlıca etkenler arıtım tesislerinin niteliksiz ve yetersiz oluşu, aşırı balıkçılık, sanayi atıkları, deniz kumunun kontrolsüz biçimde kullanılması, nüfus yoğunluğu, küresel ısınma, termik santraller vb.dir. Görüldüğü gibi tüm bunlar doğa ile uyumsuz, bilimle zıt insan etkinlikleridir.

Marmara Denizi’nin kendine özgü bir yapısı ve haliyle bunun yarattığı sorunlar da olabiliyor. Fakat kirletilme sürecine bakıldığında denizin adım adım katledildiği, bu çevre felaketinin sadece bir sonuç olduğu açıkça görülüyor. Bugünkü kirliliğin başlıca kaynaklarını şöyle sıralamak mümkün:

1- Marmara bölgesindeki sanayileşme paralelinde neoliberal politikaların hayata geçirilmesi ile denizin yapısının bozulması aynı döneme denk geliyor.

2- 150 bin insanın atığı hiç arıtılmadan kanalizasyonla deniz kıyısında toplanarak, sıvılaştırılıp denizin dibine bırakılıyor. Kanalizasyon atıklarının yanı sıra endüstriyel atıkların rolü de büyük. Marmara’da endüstriyel atıkların yarattığı kirlenmeden ötürü canlı türü çeşitliliği ortadan kalktı. Denizdeki doğal denge vahim bir darbe aldı, almaya devam ediyor. Denizin yüzeyinde yer alan balık yumurtaları müsilajın içine hapsolarak yaşama şansını yitiriyor. Müsilaj ortamdaki hayvansal besini içine hapsediyor ve birçok deniz canlısı türünün kitlesel ölümüne neden oluyor.

3- Küresel ısınmanın neden olduğu deniz suyundaki anormal miktardaki sıcaklık artışı da müsilajın yayılmasında rol oynuyor.

4- Termik santrallerin yapımındaki artış denizleri kirleten temel bir etkendir. Termik santraller Akdeniz foklarının yaşadığı mağaraların üzerine beton enjekte edilerek kuruluyor. Hem fok balıklarına hem de yumurtalarını bu mağaralara bırakan deniz kaplumbağalarının yaşamına zarar veriyor. Santrallerde kullanılan soğutma suları denizlerden alınıyor. Marmara’dan tuzlu soğuk su alınıp, sıcak su veriliyor. Boruların bir ucu açık ve deniz içinde. Boruları temizlemek için kullanılan kimyasallar da yeniden denize bırakılıyor.

5- Plansız şekilde faaliyet gösteren limanların tüm atıkları ve kimyasalları denize bırakılıyor.

6- Bölgedeki tüm inşaatlarda kullanılan deniz kumunun Marmara’dan alınması denizdeki dengeyi bozuyor.

Sorunun kaynağı olanlar, çözümün engelidirler

Ortaya çıkan doğal felaketler, AKP-MHP iktidarının övündüğü sanayideki büyümenin yalnızca sömürüyü artırmadığını, aynı zamanda çevre koruma önlemlerinin uygulanmadığını ve sanayi atıklarının Marmara’ya salındığını da gösteriyor.

AKP'nin rant projesi “Kanal İstanbul”un da bir çevre felaketine yol açacağı uzmanlarca ifade ediliyor. Açılacak kanalın depreme neden olmasının yanı sıra Marmara Denizi'nde çürük yumurta kokusuna yol açacağı, denizde canlı ölümlerine yol açabileceği, hatta Marmara'yı ölü bir deniz haline getirebileceği belirtiliyor.

Ancak rant ve talana doymayan iktidarın doğa ile inatlaşması ve sorumluluk almaması Marmara Denizi’nde yaşanan çevre sorunu ile bir kez daha açığa çıktı. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, deniz salyaları ile ilgili olarak, “İBB’ye bırakmayacağız. Bunu çözeceğiz” demenin ötesine geçmeyerek, böylesi hayati bir sorunu bile salt siyasi propaganda malzemesi sınırlarında ele aldığını gösterdi. Birikerek devam eden sorunun parçası ve kaynağı olanlar buna çözüm üretemezler. Zira onlar için önemli olan kâr, para ve siyasi ranttır.

Bir bardak temiz su için dahi sosyalizm

Marmara Denizi’nde yaşanan çevre sorunun bugünkü boyutlara gelmesinin sorumlusu, özel mülkiyet ve kâr üzerine kurulu kapitalist düzendir. Gezegenimiz, insanlık ve uygarlık her bakımdan çürüyen kapitalist düzenin tehdidi altındadır. İnsana ve doğaya düşman kapitalist düzen, üzerindeki tüm canlılarla birlikte gezegeni de felakete sürüklüyor. Doğa, onlarca yıldır kapitalist sistem tarafından hoyratça tahrip ediliyor. Bunun sonucu olarak küresel ısınma, ozon tabakasında delinme, iklim sorunları, biyo-çeşitliliğin azalması gibi pek çok çevre sorunu milyonlarca yıl içinde oluşan doğanın dengesinde bozulmaya yol açıyor.

Ortaya çıkan çevre sorunlarının çözümü, kapitalist sistemde mümkün olmadığı gibi, bu sistem çözümün önündeki en büyük engeldir. Denizleri, balıkları, yosunları, ağaçları yaşatacak olan toplumsal düzen, üretimin insan ihtiyaçlarını karşılamak için yapıldığı, insanın her türlü etkinliğinde doğayla uyumun sağlandığı sosyalizmdir. TKİP Programı’nda belirtildiği üzere, işçi ve emekçilerin sosyalist iktidarı altında, “Toplum sağlığını gözeten bir üretim, kentleşme, enerji ve ulaşım politikası izlenir. Bu, toplum sağlığının vazgeçilmez koşulu sayılır. Kapitalizmden miras çevre tahribatının giderilmesi, doğal çevrenin, toprağın, suyun ve havanın korunması için köklü önlemler alınır.”

K. Düşgör