Akbelen Ormanı için süren direniş, kapitalizmin doğa üzerindeki yıkıcı etkilerini toplumun gündemine soktu. Kapitalizmin ve sanayileşmenin erken evrelerinde Marx ve Engels, insanı ve doğayı değil de parayı eksen alan bu düzenin gezegenimize vereceği zararlara işaret etmişti.
Marx, Kapital’in birinci cildinde kapitalist üretim için şu ifadeleri kullanmıştı: “Teknolojiyi geliştirir ve ancak bütün zenginliğin asıl kaynağını, yani toprağı ve emekçiyi kurutarak çeşitli süreçleri toplumsal bir bütün içinde bileştirir.” Kapitalist sistem ilkel döneminden teknolojik olarak hızla geliştiği günümüze kadar her aşamasında doğayı talan etmektedir. Kar hırsı sermaye sınıfının gözünü öylesine bürümüş durumdaki, gezegenin yok olma riskini dahi umursamamaktadır.
Akbelen’de yaşanan ağaç kıyımı on günlük bir olay değil. Akbelen’in dört yıldır iktidar yandaşı inşaat şirketlerinin hedefinde olduğu biliniyor. Çevre örgütleri ve duyarlı kesimler bu sorunu uzun bir süredir gündeme getiriyor, çeşitli eylemler yapıyor. Ağaç kesimi başladığında ise duyarlılık ve eylemler direniş biçimini aldı. Fakat daha öncesinde toplumsal mücadelenin farklı kesimleri tarafından sahiplenilemediği için Akbelen Ormanı’nın ağaçları katledildi. Akciğerlerimizin oksijen damarları yok edildi.
Sömürü ve talan düzeni, gezegenin her noktasını kar getirecek alanlar haline dönüştürüyor. Bugün için Akbelen’deki direniş saray rejiminin ve yandaş Limak’ın pervasızlığına ve doğa düşmanlığına karşı koyuş anlamında önemli bir mevzi. Ama maalesef Türkiye’de şu anda talanın yaşandığı tek yer değil. Hemen her gün Türkiye’nin bir yerinden orman yangını haberleri geliyor. Tarumar edilen ormanlar, göz dikilen zeytinlikler vb. karşısında birçok kentten mücadele sesleri de yükseliyor. Örneğin Hatay Dikmece’de TOKİ’nin bina dikmeye çalıştığı zeytinlik ve tarım arazisi için yöre halkı mücadele ediyor. Zeytinlikleri ve tarım arazilerini korumak isteyen insanların karşısına saray rejimi TOMA ve iş makineleri ile çıktı. Tokat Gülçalı’da da siyanürlü altın aramaya karşı ormanlarına, topraklarına sahip çıkan köylülerin karşısına aynı rejim dikildi. Gerici-faşist rejimi ve yandaş şirketleri Kaz dağlarında, Erzincan İliç’te ve daha birçok noktada maden çıkarma gerekçesiyle ormanları delik deşik etmesinden ve toprağı-suyu zehirlemesinden tanıyoruz.
Öte yandan, Antalya’da, Cudi’de, Manisa’da, Muğla’da ve daha birçok yerde orman yangınları yaşandı/yaşanıyor. Her yangında olduğu gibi kısa zaman sonra bu noktalarda yükselen otelleri, villaları görüyoruz.
Engels, Doğanın Diyalektiği kitabında kapitalizmin doğaya olumsuz etkilerine dair şunları ifade ediyor: “Doğa üzerinde kazandığımız zaferlerden dolayı kendimizi pek fazla övmeyelim. Böyle her zafer için doğa bizden öcünü alır. Her zaferin beklediğimiz sonuçları ilk planda sağladığı doğrudur, ama ikinci ve üçüncü planda da büyük çoğunlukla ilk sonuçları ortadan kaldıran, bambaşka, önceden görülmeyen etkileri vardır. Mezopotamya, Yunanistan, Küçük Asya ve başka yerlerde işlenecek toprak elde etmek için ormanları yok eden insanlar, ormanlarla birlikte nem koruyan ve biriktiren merkezlerin ellerinden gittiğini, bu ülkelerin şimdiki çölleşmiş durumuna ortam hazırladıklarını akıllarına hiç getirmiyorlardı. Alpler’deki İtalyanlar, dağların kuzey yamaçlarında dikkatle korunan çam ormanlarını güney yamaçlarında yok ederken, bölgelerinde sütçülük sanayiinin köklerini kazıdıklarını sezemiyorlardı.”
Sömürü ve talan düzeninin gerici, milliyetçi, kadın düşmanı politikalarla baskı altına aldığı toplumun yaşam alanlarına dönük barbarca tavırları sadece bugünü etkilemiyor, gelecek nesillerin varlığını da tehdit ediyor. İşçiye düşman, kadına düşman, çocuğa düşman, gençliğe düşman, doğaya düşman, hayvana düşman, ağaca düşman bir rejimle karşı karşıyayız.
Bu gerçeğin karşısında Akbelen ses yükseltmişken, bu sesi güçlendirmesi gerekenler Türkiye’nin dört bir yanındaki emekçilerdir, fabrikalarda ve işyerlerinde azgınca sömürülen işçilerdir. Bu topraklar ağaca ve doğaya sahip çıkma mücadelesinde Haziran Direnişi gibi bir birikime sahip. Haziran Direnişi sürecinde, Gezi’de çakılan kıvılcımın ardından toplumun farklı kesimleri kendi yaşadıkları sorunlardan hareketle AKP iktidarına karşı sokakları doldurmuştu. İşçi ve emekçiler bu direnişin öğrettiklerinden ve deneyimlerinden güç alarak Akbelen’deki talanın karşısına dikilmelidir. Sömürüye, talana ve AKP’nin saray saltanatına karşı ağaca, doğaya, emeğe, geleceğe ve gezegenimize sahip çıkmak için, devrimci sınıf çizgisinde birleşik-toplumsal mücadele büyütülmelidir.