Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek kapitalistlere hitaben yaptığı açıklamada, “Önümüzdeki dönemde iç talep yavaşlayacak, şirketlerimiz mutlaka dış pazar arayışına girsinler, her türlü desteği vereceğiz” diye tavsiyelerde bulundu.
Şimşek’in yaptığı açıklamalar, iktidarın yoksullaştırma politikasını daha pervasız bir şekilde sürdüreceğine işaret ediyor. Açıklamalarının bir yerinde "vergiyi tabana yayacağız" diyen Şimşek, daha sonrasında "yanlış anlaşıldığını” iddia ederek şunları söyledi:
“Geçen 'vergiyi tabana yayacağız' dedim, yanlış anlaşıldık. Bizim derdimiz vergi vermeyen, kayıt dışında olanlar. Onları sistemin içerisine almak. Yani vergiyi tabana yaymak demek, kayıt dışılıkla mücadele etmektir. Bu literatürde var olan bir şey, ben üretmiyorum. Biz vergi reformlarıyla, ödemeyenlerin üzerine gideceğiz. Vergi adaletini iyileştirmemiz lazım. Bakın biz asgari ücretliden vergi almıyoruz, sıfır vergi. Asgari ücrete kadar bütün ücretlerden biz ciddi gelirden vazgeçiyoruz. Bizim bunları daha da pekiştirmemiz lazım."
Vergi gelirlerinin yüzde 70’inin tabandan dolaylı vergiler şeklinde alındığı bilinmesine rağmen bu açıklamayı yapan Şimşek, ortaya koyduğu programla emekçilerden daha çok vergi alma derdinde olduğunu gizlemeye çalışıyor. Mehmet Şimşek’in sarayın bakanı olarak atanmasından sonraki tüm icraatlar, emekçi düşmanı programın pervasızca uygulanmaya devam ettiğini gösteriyor.
28 Mayıs seçimleri sonrasında TL’nin değersizleşmesi, emekçilerin vergilerinde artış ve kademeli faiz artışları birbirini izledi. Hayat pahalılığı artarken, enflasyon yükselirken emekçilerin sırtındaki yükler gün be gün ağırlaştı, kapitalist şirketler ise bu süreçte karlarını katladılar. AKP-MHP rejiminin tüm bu icraatları “emekçileri enflasyona ezdirmeyeceğiz” sahte söylemleri eşliğinde hayata geçirildi.
Seçimlerden bu yana geçen süreçte uygulanan ekonomi politikaları ve Şimşek’in yaptığı açıklamalar, “ekonomimiz büyüyor/şahlanıyor” söylemlerinin aksine ekonomik krizin derinleşeceğini ve faturanın emekçilere kesileceğini açıkça göstermektedir. Sermayeyi ülkeye çekmek için faiz artışı uygulayan Şimşek, sıcak para arayışında ise soluğu son olarak İspanya’da aldı. ABD, İngiltere, Fransa, BAE, Katar ve Suudi Arabistan'ın ardından 14-15 Aralık’ta Avrupa Birliği (AB) Dönem Başkanı İspanya ile “para dilenme” görüşmeleri gerçekleştirdi.
Sarayın bakanı Şimşek ülkeden ülkeye koşup para dilense de genelde eli boş dönüyor. AKP-MHP rejiminin kurduğu yağma ve talan düzenine güvenmeyen tefeci sermaye, göründüğü kadarıyla cazip tekliflerle pek ilgilenmiyor. Rejimin derinleştirdiği krizin içine itilen toplumun tablosuna baktığımızda ise gözümüze ilk çarpan şey artan sömürü, sefalet ve çürüme oluyor: Yüksek faiz, enflasyon, döviz kurlarındaki yükseliş, ranta dayalı ekonomi, ülkede mafya ve çetelerin cirit atması, uyuşturucu kartellerinin hesaplaşmaları, vurgun yapma derdinde olan “futbolcular”, kara para aklamanın aparatı “fenomenler” …
Bu kokuşmuş sistemin mimarı olan AKP-MHP iktidarının bekası ise ancak ve ancak emekçilerin gözlerini bağlamak, sesini kısmak, zorbalığı daha arttırmakla mümkün olabiliyor.
Rejimin, emekçilere indireceği daha büyük darbeleri 2024 yılı mart ayında yapılacak yerel seçimlerin sonrasına ertelediği söyleniyor. “Enflasyonla mücadele” söylemleri, bir tür “algı operasyonu” olarak devam etse de Şimşek’in “ihracata yönelin” çağrısı, iç talebin daha da kısılacağı anlamına geliyor. Bu ise “yüksek enflasyon koşullarında düşük ücret dayatma” politikasının devam ettirileceğinin itirafıdır. Ancak bu defa iflasların da artacağı, bunun ise yaygın işten atmaları da kaçınılmaz hale getireceği öngörülüyor. Açlık sınırının altında sabitlenen asgari ücreti “norm” haline getiren AKP-MHP rejimi, emekçileri yeni bir işsizlik dalgasıyla da karşı karşıya bırakmaya hazırlanıyor.
İktidarın önünde, yeni dönemde uygulamak üzere çok yönlü bir sosyal-iktisadi yıkım programının olduğu açık. Bu program, geçtiğimiz dönemde sarayın maliye bakanları tarafından uygulanan politikaların devamıdır aynı zamanda. Şimşek’in ortaya koyduğu program, “parlak gözlü” Nebati’nin bıraktığı yerden yola devam ediyor. Dolayısıyla, AKP-MHP iktidarının “kemer sıkma programı”, önümüzdeki dönemde krizin faturasının emekçilere çok yönlü olarak ödetileceğini ortaya koyuyor. Bunun önüne geçmek ve vahşi kapitalizmin sömürü çarklarını kırıp atmak ise işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü mücadeleyi yükseltmesiyle mümkün olabilir.