Emperyalist-kapitalist sistem derin bir kriz sarmalının içinde debeleniyor. Sistemin efendileri krizi aşmak için işçi sınıfı, emekçiler ve ezilen diğer toplumsal kesimler üzerindeki sömürü, baskı ve zorbalığı artırıyorlar. Dünyaya yayılmış olan korona salgınını da emekçileri baskı altında tutmanın bir aracına dönüştürmüş bulunuyorlar.
Tüm baskı ve saldırılara rağmen dünyanın her köşesinde egemenlerin dayatmalarına karşı öfke yükseliyor. Yer yer kitlesel direnişler ve halk isyanları olarak patlayan öfke şimdilik sistemin kontrol edebileceği bir düzeyde seyrediyor. Fakat her geçen gün derinleşen ekonomik ve sosyal kriz, artan yoksulluk, yoğunlaşan baskı ve zorbalık işçilerin ve emekçilerin öfkesini körüklüyor, çıkış yolu için arayışa itiyor. Emekçilerin sömürüsü üzerine kurulu sistem de kendini daha güçlü tahkim etmenin yollarını arıyor.
İnsanlığın kurtuluşu için…
Bir yanda barbarlık diğer yanda sosyalizm! İnsanlık bu iki seçenekten birini tercih etmek zorundadır. Sistemin gezegenimizi her geçen gün daha büyük yıkımlara uğrattığı çağımızda insanlığın önünde üçüncü bir seçenek yoktur. Ezilen ve sömürülenlerin kapitalizmin aşırılıklarını sınırlamak için oluşturdukları örgütlülükleri ve toplumsal hareketlilikler sistemin hareket alanını ancak bir miktar daraltabilir. İkinci emperyalist paylaşım savaşı sonrası bir dizi ülkede yaşanan bu olmuştur.
Egemen sınıflar işçilerin ve emekçilerin örgütlülüğünü dağıtmayı ya da denetim altına almayı başardıkları andan itibaren ise saldırılarını artırmışlardır. İşçi sınıfının güçlü örgütlülüklere sahip olmadığı bugünün koşulları saldırılarını rahatlıkla hayata geçirdikleri bir süreç olarak işlemektedir. Egemen sınıfların en önemli sorun alanı sistemin krizinin derinleşmesidir. Ekonomik-sosyal sorunlar dünya genelinde derinleşmekte ve yeni toplumsal hareketleri mayalamaktadır. İşçi sınıfı ve emekçilerin en önemli handikabı ise, onlara önderlik edebilecek, yol gösterebilecek, kitlelerle bütünleşmiş bir devrimci örgütlülüğün-odağın olmamasıdır. Günün acil görevi bunu yaratmaktır. Aksi halde toplumsal öfke düzen sınırları içine hapsedilerek egemenlerin kontrol altına alması kolaylaşacaktır.
İnsanlığın kurtuluşu için sosyalizm, sosyalizm için ise işçi sınıf ve emekçilerin devrimci örgütlüğünü güçlendirmek, militan eylemini örgütlemek hayati bir önem taşımaktadır
İşçi sınıfı olmadan asla!
Dünya ölçeğinde yaşana kriz ülkemizde de ekonomik ve sosyal sorunları ağırlaştırmaktadır. Gerici faşist iktidar krizi ve salgını toplumun geniş kesimleri üzerindeki baskıyı artırmanın aracına dönüştürmüştür. Bunun karşısında hâlihazırda güçlü bir toplumsal mücadele odağı oluşturulamamış, saldırılarını sınırlayacak adımlar dahi atılamamıştır. Baskı, zorbalık ve sömürü üzerine kurulu sistem her yanından dökülmektedir. Din-faşist iktidar eliyle daha da derinleştirilen çözümsüz sorunlara, üstü örtülemeyen çürüme ve kokuşmaya rağmen, düzen içi eksende dahi bunların üzerine yeterince gidilememektedir. Düzen muhalefeti kendi rolünü oynayamamaktadır. Sol cenahın önemli bir kesiminin kendi eksenini oluşturmak yerine düzen muhalefetinden medet umması, iradesizliklerinin ve umutsuzluklarının bir göstergesidir.
Düzenin çok yönlü krizi giderek daha da ağırlaşacaktır. Yapılması gereken, işçi sınıf ve emekçilerin verili koşullarını doğru kavrayarak bunu uygun mücadele araç ve yöntemlerini devreye sokmaktır. İşçi sınıfı ve emekçilere sınıf ve mücadele bilinci kazandırmak ve “sınıfa karşı sınıf” tutumunu geliştirmektir.
Türkiye solunun önemli bir kesiminin en büyük sorunu, işçi sınıf ve emekçilerin devrimcileştirilmesi için çaba sarf etmemesi, sınıfın dönüştürücü gücünü küçümsemesidir. Kuşkusuz işçi sınıfı, sınıf olma bilincine ulaşamadığı, örgütsüzlüğünün sürdüğü koşullarda önemli bir kesimiyle gerici faşist iktidarın destekçisi olmayı sürdürecektir. Bu durumu tersine çevirmek, sınıfın tarihsel ve toplumsal misyonuna uygun hareket etmesini sağlamak, devrimci güçlerin görevidir.
Tarih yol gösteriyor!
İşçi sınıfının mücadele tarihi bugüne ışık tutan sayısız deneyimle doludur. Kendi yakın tarihimizde de benzer deneyimler fazlasıyla vardır. İşçi sınıfının mücadele tarihinden dersler çıkarmasını başarabilenler geleceğe sağlam adımlarla yürüyebilirler. Haziran ayı yakın tarihimizde iz bırakmış iki tarihsel kitle eyleminin de yıldönümüdür. Biri 15-16 Haziran büyük işçi direnişi, diğeri ise Haziran Gezi Direnişidir.
İlkinde, örgütlü ve mücadele bilincine sahip 150 bini aşkın işçi sendikal örgütlülüklerine ve mücadele ile kazanılmış haklarına yönelen saldırılara fiili meşru militan mücadele ile yanıt vermiştir. Saldırı karşısında sokakları, meydanları zaptetmiş, işçi sınıfının üretimden gelen gücünü egemenlere göstermiştir. Nihayetinde bu büyük direniş meclisten geçirilen yasal düzenlemeyi parçalayarak tarihin çöplüğüne atmıştır.
İkincisinde ise, gerici faşist iktidarın saldırılarına karşı değişik toplumsal kesimler sokaklara dökülmüş, başta Gezi Parkı olmak üzere ülkenin meydanlarını zapt etmiştir. Sınırlı demokratik taleplerle başlayan direniş ülkenin dört bir yanına yayılmış ve günlerce sürmüştür.
Haziran ayına damgasını vuran bu iki direniş önemli dersler barındırmaktadır.
İlkinde işçi sınıfı üretimden gelen gücünü kullanmış, egemen güçlerin saldırılarını geri püskürtmüştür. Devrimci gençlik dışında dönemin sol hareketi bu görkemli direnişe hak ettiği ilgiyi göstermemiş, büyük ölçüde yalnız bırakmıştır. 1970’li yıllarda işçi sınıfının eylemine önderlik etme iddiasında olan devrimci partisi olmadığı için, 15-16 Haziran Direnişi ihanetçi sendika yöneticilerinin çabasıyla egemen güçler tarafından kontrol altına alınmıştır.
İkincisinde ise gerici saldırılar karşısında farklı toplumsal kesimler harekete geçmiştir. Direnişte işçi sınıfı kendi sınıfsal kimliği ve örgütlülüğüyle yer alamadığı için, direnişe hakim orta sınıf eğilimi aşılamamıştır. Sol hareketin önemli bir kesimi Haziran Direnişi’ni işçi sınıfı eksenli toplumsal mücadelelerin tarihsel olarak aşıldığını kanıtlamanın argümanına dönüştürmeye çalışmıştır.
İki hareketlilikte de, işçi sınıfının devrimci partisiyle etle-tırnak gibi bütünleşememesi ve solun sınıf mücadelesine uzaklığı temel bir zafiyet olarak öne çıkmıştır.
Sınıf devrimcileri yıllardır büyük bir sabır ve kararlılıkla bu durumu tersine çevirmek için mücadele ediyor, geleceğin toplumsal mücadelelerinin ancak örgütlü işçi sınıfının önderliğinde başarıya ulaşabileceği bilinciyle sınıf çalışmasına yükleniyorlar. Greif İşgali ve Metal Fırtınası bu çabaların sonucudur.
Geleceği kazanmak için işçi sınıfının öncülerini devrimci partiye kazanmak, geniş kesimlerini devrimci partisi ekseninde harekete geçirmek en temel görevdir. Ancak devrimci partisiyle etle tırnak gibi bütünleşmiş işçi sınıfının önderlik ettiği toplumsal hareketler bu düzenin aşılmasını, sosyalizmin kurulmasını sağlayabilir.