Erdoğan AKP’si seçimleri kendisi için sorun olan siyasi ve ekonomik krizi bir nebze hafifletmek için değerlendirmeye çalıştı. Seçim öncesi bunda bir parça başarılı olabildi. Ancak seçimlerin hemen sonrası kendini daha da ağırlaşmış bir krizin içinde buldu. Seçimlerden önce Erdoğan tarafından sermayeye verilen mesajlar oldukça iyimserdi. Erdoğan’ın seçim mitinglerindeki en önemli vaatlerinden biri ülkeyi sermaye için yatırım yapılabilir hale getirmekti.
Erdoğan’ın “İnşallah 31 Mart’ın ardından önümüzde şöyle 4,5 yıllık kesintisiz bir icraat dönemi olacak. Bu dönemi en verimli şekilde kullanarak yeniden reform gündemimizi hayata geçirmekte kararlıyız” sözlerinin kapitalistler için anlamı gayet açıktı. Gerek seçimlerden önce gerekse seçimlerin ardından beklentilerini aynı sadelikte ifade ettiler.
Berat Albayrak tarafından formüle edilen Yeni Ekonomi Programı da (YEP) sermayenin beklentilerini karşılamak içindi. Ancak YEP programıyla sermayenin beklediği reformlar hayata geçirilemedi. Bu iş seçimler sonrasına bırakıldı. Hemen herkesin 31 Mart sonrası işçi sınıfı ve emekçiler açısından tablonun daha da ağırlaşacağını söylemesi, bekleyen tehlikenin büyük olmasından dolayıydı. Ekonomik göstergeler yerel seçimlerin ardından yaşanacakları göstermesi açısından fazlasıyla yeterliydi. TL’nin değer kaybı en temel göstergelerden biriydi.
İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın, 31 Mart’taki seçimlerin ardından kendilerini uzun bir seçimsiz dönemin beklediğini söyleyerek, “Bu dönemin, içinde bulunduğumuz süreçteki en önemli gündemimiz olan ekonomik hayatımıza ilişkin reformlar için çok değerli bir fırsat dönemi olacağına inanıyoruz. Dolayısıyla kısa vadeli hiçbir siyasi hesaba takılmamasını umut ediyoruz” diyerek, sermayenin taleplerini önden sıralaması da şaşırtıcı değildi.
Sermayenin istikrara, Erdoğan’ın rahatlamaya olan ihtiyacı, saldırılar için 31 Mart sonrasının beklenmesini zaruri kıldı. Şimdi 2023’e kadar seçimsiz yıllar dileyenlerin tümü, sermayenin bu beklentilerini karşılayacak bir istikrardan dem vuruyorlar.
48. yaşını kutlayan, işçi sınıfına yönelik saldırıların 48 yıldır doğrudan programlayıcısı olan TÜSİAD da, oy kullanma işlemi sona erdikten hemen sonra yayınladığı yazılı açıklama ile “reform” saldırılarının bir an önce hayata geçirilmesini talep etti. “Yerel seçimlerin de geride kalmasıyla, önümüzdeki seçimsiz dönem ekonomik, sosyal ve siyasal reform gündemimiz için önemli bir fırsattır” denilen açıklamada, 20 Eylül 2018 tarihinde açıklanan Yeni Ekonomik Program’da yer alan sıkı para ve bütçe politikalarının ekonomik güven ortamı için öncelik olacağı söylendi. “Temel alanlardaki yapısal reformlarda hızla ilerlenmesini temenni ediyoruz” denildi.
Kapitalist sistemde azgın sömürü demek olan serbest piyasa ilkelerinden bahseden TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, “Serbest piyasa ilkelerinden taviz vermeden, düzenleyici kurulların bağımsızlık ve saydamlığını güçlendiren, dünyada rekabet gücümüzü artırıcı yapısal reformları içeren ve ekonomik kırılganlıkları giderecek bütüncül bir ekonomik yaklaşım son derece etkili olacaktır” diyerek, nasıl bir süreç beklediklerini işaret etti.
TÜSİAD’ın ardından Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı M. Rıfat Hisarcıklıoğlu da sosyal yıkım saldırılarının bir an önce hayata geçirilmesi çağrısı yaptı. Yaptığı yazılı açıklamada, “Seçimler artık geride kaldı. 4,5 yıllık seçimsiz bir döneme giriyoruz. Bundan sonra Türkiye’nin ilk gündem maddesi ekonomi olmalı. Zira ekonomide atılacak çok adım, yapılacak çok işimiz var. Bu dönemi, kesintisiz bir icraat dönemine çevirmeliyiz” diyen Hisarcıklıoğlu, şöyle devam etti: “Ekonomiye odaklanabileceğimiz, böylece ekonominin temellerini daha güçlendirecek yapısal reformları arka arkaya hayata geçirebileceğimiz bu dönem, ülkemiz için çok büyük bir önem taşıyor.”
Seçim sonuçları Erdoğan’ı ne kadar rahatlatacaktır, ayrı mesele. Ancak düzen muhalefetiyle, AKP’siyle sürekli istikrar vurgusu yapılması işçi ve emekçiler için hiç de hayırlı değildir. Kapitalist sistem için yaratmak istedikleri istikrarın bedeli işçi sınıfı ve emekçilere ödettirilecektir.
İlerleyen günler, sosyal yıkım anlamına gelen Yeni Ekonomik Programın uygulanacağı, kıdem tazminatının fona devredileceği günler olacaktır. Erken emeklilik karşısında takınılan tavır sadece Erdoğan’ın değil, aynı zamanda sermaye sınıfının meseleye yaklaşımıdır. İşçi sınıfının hiçbir kazanımına tahammül edilemeyecek bir dönem bizi beklemektedir. 2023’e kadar engelsiz bir yıkım hayata geçirmeyi planlamaktadırlar. Sermaye için dikensiz gül bahçesi yaratıldıktan sonra, düzen içinde faturanın hangi siyasi aktöre kesileceğinin ise hiçbir önemi yoktur.
İşçi sınıfı ve emekçiler sermayenin krizinin faturasını reddetmek için harekete geçmeli, sermaye düzeninin istikrarı için, aynı anlama gelmek üzere yıkım saldırılarını uygulamak için sergilenecek pervasızlığa dur demelidir!