31 Mart seçimlerinde ağır bir hezimete uğrayan dinci-faşist AKP-MHP rejimi, birinci gün Van’da karşı saldırıya geçti. Kitleler nezdinde miadı dolan rejim, zorbalığa baş vurarak bu durumu değiştirme arayışına girdi. Topluma gericilik ve sefalet dışında verebileceği bir şey kalmayan rejimin kanlı ellerinde sadece çıplak şiddet araçları var. O da bu araçları kullanarak uğradığı hezimeti hafifletebileceğini var sayıyor.
AKP adayını ezici bir çoğunlukla alt ederek Van Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen DEM Partili Abdullah Zeydan, göreve başlamadan kayyum saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Mazbata %55.48 oy alan Zeydan’a değil, %27.15 oy alan AKP adayına verildi. İlk adımda yapılan bu saldırı, saray rejiminin uğradığı hezimeti sineye çekmek istemediğini gözler önüne serdi. Yargı aparatını kullanarak “kayyum darbesi” yapan rejim, bu küstahlığa karşı sokaklara çıkanları kolluk kuvvetlerinin terörüyle sindirmeyi deniyor.
Saldırının, Van’da Kürt halkının iradesinin kaba bir şekilde çiğnenmesiyle gündeme getirilmesi şaşırtıcı değil. Rejimin dinci-faşist zihniyetine tamamen uygun bir tercih. Tayyip Erdoğan şahsında simgelenen AKP/saray rejiminin hezimeti, “nihayet bu kabus sona eriyor” hissi yarattı ve iktidarın zorbalığından bıkan geniş toplum kesimlerinin “rahat bir nefes alma” olanağı bulmasını sağladı. Rejimin ilk gün saldırıya geçmesi, oluşan yeni duruma tahammül etmek istemediğinin işaretidir.
Van’da saldırıya geçen rejim, “Rahat nefes alabileceğinizi sanmayın; biz yine ensenizdeyiz, kabus devam ediyor” mesajı vererek, kitlelerde oluşan moral üstünlüğü kırabileceğini var sayıyor. Bu rejim 7 Haziran 2015 seçimlerinde hezimete uğradığında kan dökerek ömrünü uzatmıştı. Ancak bu defaki hezimet 2015’tekiyle kıyaslanmayacak boyuttadır. Aynı kirli yönteme baş vursa bile sonuç alması artık mümkün görünmüyor. Öte yandan saltanata, yağmaya, talana, pişkinliğe, küstahlığa alışan rejimin ağa babaları, işgal ettikleri mevkileri kolayından terk etmek de istemiyorlar.
Van’daki saldırıyı dinci-faşist rejimin bir tür “toplumu ve siyasi güçleri yoklaması” olarak ele almak mümkündür. Eğer saldırı şu veya bu şekilde hedefine ulaşırsa, arkasının geleceği kesindir. Zorbalar için bir tür “yol açılmış” olacak. Bu bağlamda saldırının püskürtülmesi büyük önem taşıyor. Zira saldırının püskürtülmesi durumunda kitlelerin moral gücü artacaktır. Rejim ise saldırganlıktan vaz geçmeyecek ama zorbalığın artık eskisi gibi sonuçlar yaratmayacağını fark edecek. Bu da her koşulda hesaba katmak zorunda kalacağı bir olgu olacaktır.
Kayyum darbesine karşı sokağa çıkan kitlelerin polis terörüne maruz bırakılmaları saraydaki yenik despotun tercihi hakkında bir fikir veriyor. Tepkilerin devam etmesi üzerine bazı Kürt illerinde eylemler yasaklandı, bazılarında ise OHAL uygulaması olan sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bu küstahça uygulamalar, rejimin kolayından geri adım atmayacağının ilk işaretleri sayılabilir.
Kayyum darbesine karşı Kürt hareketi, Kürt halkı, ilerici devrimci güçler ve düzen muhalefetinin gösterdiği tepki, rejimin işinin kolay olmadığını, küstahça dayatmalarının eskisi gibi sineye çekilmeyeceğinin ilk işaretleridir. Oluşan basınç karşısında bazı AKP’liler bile kayyum darbesini desteklemediklerini ilan etmek zorunda kaldır. Saldırıya karşı çıkan, zaman geçirmeden Van’a heyet gönderen CHP ise, eskisi kadar sinik olmayacağı izlenimi veriyor.
Kayyum saldırısına karşı geliştirilen direnişin devam etmesi, kitlesel, fiili-meşru mücadele ile Kürt halkının iradesinin savunulması, kokuşmuş rejime geri adım attırmanın tek yoludur. Hezimete uğrayan rejimin özgüveni sarsılmış, Van’da başlattığı saldırı ise hem çok kaba hem toplumun geniş kesimleri nezdinde gayrı-meşrudur. Hal böyleyken, kararlı bir direnişin karşısında uzun süre dayanması kolay olmayacaktır. Bu ise, sandıkta gösterilen pasif direnişten aktif direnişe geçişin ilk adımı olabilir…