Sermaye düzenini açmaza alan kriz koşulları ağırlaşarak devam ediyor. Erdoğan AKP’si ise kendi krizi içinde debeleniyor. Yokuş aşağı giden bu savruluştan Suriye hamlesi ile kurtulmaya çalışmak da fayda etmeyecek görünüyor. Zira her halükarda bir bataklık onları bekliyor.
Bu koşullar altında sözde yargı reformu paketleri açılıyor, yenisinin gündemde olduğu müjdeleniyor. Beri yandan buna dizginsiz bir devlet terörü eşlik ediyor. Sermaye sınıfının en çok korktuğu şeylerin başında olası bir kitle hareketi geliyor. Toplumsal bir patlama ile karşılaşmamak için var güçleriyle, tüm imkanlarını seferber ediyorlar. Yandaş medyasından hukuk sistemine, kolluk güçlerinden siyasetçisine kadar hepsinin elinde çekiç var. Başı dik gördüklerini oldukları yere çakmaya çalışıyorlar. Kendileri gibi düşünmeyen herkesi çivi olarak görüyorlar.
Ekonomi kadar hak ve özgürlüklerin de tepetaklak gittiği şu günlerde gün geçmiyor ki yeni bir hak kaybı yaşanmasın. En sıradan demokratik istemler baskıyla karşılaşıyor. HDP’li siyasetçisinden hakkını arayan işçiye, sosyal medya platformunda düşüncesini açıklayandan devrimci düşüncesi gereği mücadele içinde konumlananlara kadar herkes bu saldırı girdabının içine düşebiliyor. Yargısız infazlar devam ediyor, öldürmek amaçlı basılan evlerde devrimciler katlediliyor.
KHK zulmüne karşı Ankara’da bir araya gelmek isteyen emekçiler Ankara’ya sokulmuyor. Toplantı ve gösteri yapma özgürlüğünün gaspına maruz kalan sadece KHK’lı emekçiler değil. Ankara’ya tazminatları için yürüyen Somalı madenciler de sermayenin devlet terörüne maruz kalıyor. Keza Tekirdağ’da örgütlenme çalışması yürüten Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası (DEV TEKSTİL) Çorlu Temsilciliği basılıyor, sendika üye ve yöneticileri, çalışanları gözaltına alınıyor. Yapılan bu sendika baskınında sendikanın tüzüklerine, pankartlarına, flamalarına, işçilere ulaştırmak için çıkarılan materyallere el konuluyor. Tüm Otomotiv İşçileri Sendikası da (TOMİS) aynı şekilde bu saldırının hedefi oluyor. Bu hukuksuzluk gözaltı süreleri uzatılarak sürdürülüyor.
Erdoğan’ın “koalisyon hükümeti”, bugüne kadar biraz da şansı yaver gittiği için vadesini uzatmayı başardı. İmkanları iyi değerlendirdi. Rejim krizlerini, özellikle 15 Temmuz darbe girişimini kendisi için fırsata çevirmeyi bildi. Elbette tüm bu başarının aslı nedeni, sınıf ve kitle hareketinin geri tablosudur. AKP-Erdoğan iktidarını gerçek anlamda sıkıştıracak bir devrimci işçi hareketinden yoksunluk, ona, alabildiğine keyfi ve pervasız hareket alanı açmaktadır. Bu sayede, ele geçirmiş olduğu devlet gücünü ve imkanlarını tepe tepe sınırsızca kullanmakta, faşist baskı ve devlet terörü sopasını eksik etmemektedir.
İçinden geçmekte olduğumuz dönemde, Suriye’ye doğru sınır dışına çıkılsa da esasında sıkışan, daralan, daha fazla bunalan bir rejim tablosu söz konusudur. Dolayısıyla sıkıştıkça saldırganlığı artan bir devlet ve iktidarla karşı karşıyayız. Gidişatı belirleyecek olan, başta işçi sınıfı ve emekçiler olmak üzere, AKP’yle sorunları artan ve daha da derinleşen toplumsal mücadele dinamiklerinin tutumu olacaktır. Bu kesimin direnci ve mücadelesi hak ve özgürlükler alanını genişleteceği gibi, hareketsizliği de sermayenin “tek adam” yönetiminin ve baskı aygıtlarının toplumu daha fazla esaret altına almasına yol verecektir.