İçinde yaşadığımız kapitalist sistemde ekonomi söz konusu olduğunda olguların anlamı her sınıfa göre farklı oluyor. Sömürüye dayalı bu sistemin iki temel sınıfı olan işçiler ile kapitalistlerin çıkarları zıt olduğundan, genellikle birinin lehine olan şey, diğerinin aleyhine oluyor. AKP-MHP gibi sermayenin en azgın temsilcileri iktidarda olunca, doğal olarak her icraatları işçi sınıfının aleyhine olmaktadır. Bu ise iki sınıf arasındaki uçurumu giderek derinleştiriyor.
Ekim ayı enflasyonunu hesaplayan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), artışın aylık yüzde 7,18, yıllık ise yüzde 185,34 olduğunu saptadı. Enflasyonun bu kadar yüksek olduğu yerde, toplumun geniş kesimlerinin derin bir yoksulluğa itildiği kendiliğinden anlaşılır. Zira reel ücretler ya da farklı şekillerde çalışan emekçilerin reel gelirleri düzenli bir şekilde düşüyor. Saraylarda sefahat sürenler dahil bunu herkes biliyor. Hal böyleyken Saray rejiminin başı Tayyip Erdoğan, ekonomi ile ilgili çok farklı bir tablo çizebiliyor. Bunu da 20 yıllık rejiminin başarısı olarak lanse ediyor.
“2000 Köy Yaşam Merkezi Açılış Töreni” organize ettiren AKP şefi, burada yaptığı konuşmada şu ifadeleri de kullandı:
“…Yoklukların, ekonomik krizlerin ülkesinden sanayisiyle ihracatıyla turizmiyle tarımıyla ekonomisi göz dolduran bir Türkiye’ye işte bu şekilde ulaştık…”
Seçim propagandası olarak hazırlanan metni okuyan Tayyip Erdoğan bir yığın içi boş, süslü laflar da etti. Ancak ekonomi konusunda sarf edilen bu sözler Saray rejiminin kimleri temsil ettiğini anlamak bakımından dikkate değer. Kapitalizmin krizinin pandemi sürecinde derinleşmesinin ardından uygulanan ekonomik politikaların yarattığı sonuçlar, enflasyonun %200’lere yaklaşmasıyla net bir şekilde görülüyor. Bu gidişle Türkiye yüksek enflasyonda dünyada bir numara olmaya doğru gidiyor.
Durum bu iken AKP şefinin “ekonomik krizlerin ülkesinden sanayisiyle ihracatıyla turizmiyle tarımıyla ekonomisi göz dolduran bir Türkiye…” demesi, emekçilerin Türkiye’sinden değil, kapitalistlerin Türkiye’sinden söz ettiğini gösteriyor. Kendisi gibi saraylarda sefahat sürenlerin, ülke zenginliklerinin yağmasından pay alanların, kâr oranları kat kat artan kapitalistlerin ekonomisi “göz dolduruyor.”
İşçileri, emekçileri açlık sınırının altında bir gelirle hayatta kalmaya mecbur edebildikleri için, ekonomileri böyle göz doldurabiliyor. Üstelik bunu sefalete mahkum ettikleri on milyonlarca insandan utanmadan dile de getiriyorlar. Bu kadar küstahlığa dünyada pek az rastlanır. Yazık ki, bu ölçüsüz pervasızlığı mümkün kılan şey, işçi sınıfı ve emekçilerin Saray rejiminin dayattığı sefalet zincirlerini parçalayacak örgütlü mücadeleyi henüz yükseltememiş olmalarıdır.