Yerel ve küresel planda büyük bir önem taşıyan ormanların, gezegenimizin iklimi üzerinde ve atmosferin temizlenmesinde dolaysız etkisi vardır. Bundan dolayı Latin Amerika’da büyük bir kısmı Brezilya’da bulunan Amazon Ormanları “dünyanın akciğerleri” olarak tanımlanır. Bu nedenle ormanlar insanlığın ortak mirası olduğu kadar kolektif geleceğinin inşası açısından da önemlidir. Ormanları talan edilmiş bir dünyada insanlık için iyi bir yaşam kurulamaz. Dolayısıyla insanca yaşanabilecek, sömürü ve eşitsizlikten arınmış sosyalist bir dünya kurma mücadelesi verenlerin ormanları korumak gibi bir sorumlulukları vardır.
Doğayı acımasızca talan eden kapitalizm, ormanların da en büyük düşmanıdır. Duble yollar yapmak, devasa havaalanları inşa etmek, lüks otel ya da villalar dikmek, maden ya da taş ocakları açmak, sahilleri yağmalamak gibi rant projeleri için milyonlarca ağaç yok edilir. Her yaz sahillere yakın ormanlarda çok sayıda yangın çıkar. Amaç o alanların orman vasfını yitirmesi ve imara açılmasıdır. İktidarla işbirliği içinde kapitalist şirketler, bu yöntemle ülkenin ormanlarını ve kıyılarını yağmalarlar. Elbette iktidardakiler de bu yağmadan paylarını alırlar.
Türkiye’de bizzat devlet tarafından ormanların yakıldığını biliyoruz. 1990’lı yıllarda Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaşta helikopterlerden atılan yangın bombalarıyla ormanlar yakılmıştı. Şu sıralar AKP-MHP rejimi de benzer bir politika izliyor. Son haftalarda Kürt halkının yaşadığı alanlarda onlarca yangın çıkarıldı ya da yangınlar kendi haline bırakıldı. HDP milletvekilleri tarafından meclis gündemine taşınan orman yangınlarına devlet müdahale etmedi, yerleşim bölgelerine yakın olan yangınlar halk tarafından söndürüldü.
İnşaat ya da maden şirketleri tarafından ormanların kundaklanması çoğu zaman ciddi bir soruşturmanın konusu bile olmaz. Çünkü genelde suç ortaklığı yaparlar. Ormanları yakanlardan hesap soracaklarına, şirketlere ocak açma yetkisi verir ya da yakılan yerleri “orman vasfını yitirmiş alan” kapsamına alıp yandaş şirketlere sunarlar.
Son günlerde Hatay’ın İskenderun ilçesi ve çevresinde meydana gelen orman yangınları hem medyanın hem sosyal medyanın gündeminde önemli bir yer tuttu. Ancak bu tartışmalar, çoğunlukla sorunun özünü kavramaktan uzak, şoven-ırkçı kışkırtıcılığın malzemesi olarak kullanıldı. Kürt illerinde haftalarca süren yangınlar konusunda sesini çıkarmayanlar, Hatay için sahte gözyaşları döktüler. Elbette olaya samimi tepki gösterenler de var. Ancak olayı şoven-ırkçılığın malzemesi haline getirenlerin sorununun orman olmadığı, bunların yağma ve talan uğruna ormanların yakılmasına, kıyıların talanına karşı tepki göstermedikleri biliniyor.
Yangınların şoven histeriye malzeme yapılmasına zemin hazırlayan ise, kendilerini “Ateşin Çocukları” diye tanıtan, Kürt hareketine yakın olduğunu söyleyen bir oluşumun yaptığı açıklamadır. nuceciwan55.com sitesinde yayınlanan açıklamaya göre, İskenderun çevresindeki yangınları, bu oluşumun “doğal üyeleri’ çıkarmıştır. Yapılan ikinci açıklamada ise beş farklı kentte orman kundaklamaları eylemi yapıldığı belirtilmiştir.
Belirtmek gerekiyor ki, ormanları yakmak gayrimeşru bir eylemdir. Eğer gerçekten böyle bir oluşum varsa ve yakma eylemi onlar tarafından gerçekleştirilmişse, böyle bir eylem mahkum edilmek durumundadır. Ezilen bir halkın özgürlüğü için mücadele etmek, her eylemi yapma hakkı tanımaz. Böyle bir eylem ezilen halkın özgürlüğüne katkı sağlamayacağı gibi, zarar verir. Halklar arasındaki ilişkileri zehirler ve zorba rejimlerin işine yarar. Nitekim iktidarın medyadaki tetikçileri ve sosyal medyadaki trolleri, “Ateşin Çocukları” adına yapılan açıklamayı kullanarak, ırkçı-şoven söylemi tırmandırmanın olanağına çevirmişlerdir.