2020 yılı dünya için salgınların, felaketlerin, çatışmaların, krizlerin yılı olmaya devam ediyor. Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölge ülkeleri epeydir huzur ve refah içinde değil, ki 2011 yılında başlayan ve domino etkisi yaratarak onlarca yıla yayılacak sonuçları olan ayaklanma dönemini hepimiz yakından izliyoruz.
Zaten kanlı çatışmaların, derin ekonomik krizlerin yıllardır sarstığı bölge ülkeleri, küçüklü büyüklü felaketlerle sarsılmaya devam ediyor.
Yüz binlerce insanın hayatını kaybettiği bölge ülkelerinde epeydir insanların büyük kısmı açlık sınırının çok altında yaşıyor. Açlık sınırından kastımız belli bir yaşam standardı esas alınarak hazırlanmış listelere göre belirlenen sınır değil, gerçek açlık… Et, yumurta, süt, sebze ve meyve gibi temel gıdayı milyonlarca insan temin edemiyor epeydir. Ekmek, makarna, bulgur gibi beslenmeye değil karnını doyurmaya yarayan şeyler yiyor insanlar…
Irak’tan Mısır’a kadar çok geniş bir coğrafyada insanlar gerçek anlamıyla yarı aç yarı tok artık. Bölge eskiden de refahın simgesi değildi kesinlikle. Kanlı ayaklanmaların altında birçoğu dini-mezhebi sebepler keşfetme çabasından vazgeçmemiş olsa da bütün bu çalkantıların altında o gelir dağılımındaki adaletsizlik, sermayenin din-mezhebe göre değil çıkar esaslarına göre şekillenmiş küçük grupların elinde toplanması ve bunun eğitimden sağlığa yaşamın her alana zincirleme yansımaları var.
Bu durumun son örneklerinden biri yine Suriye’de yaşandı. Günlerce devam eden orman yangınlarında binlerce hektarlık alan kül oldu. Yüz binlerce zeytin ağacı, meyve ağaçları, meşeler, çamlar artık yok.
Yangın Tartus ve Lazkiye kırsalının büyük kısmını kısa sürede sardı. Hâlâ yangının neredeyse eş zamanlı olarak 80’den fazla noktada başladığından yola çıkarak sabotaj iddialarını dillendirenler var. Zaten yangın başlar başlamaz sosyal medyada Suriye’yi demokratik ve aydınlık bir geleceğe taşıma iddiası ile parlatılan dış muhalefetten “Biz yaptık” mesajları gelmeye başladı. Büyük bir zafer kazanılmış gibi, yanan meyve bahçeleri ve zeytinlikler halkın değilmiş gibi, ormanlar yarınlara kalmayacakmış yönetici kesimin mülküymüş gibi…
Hatay’daki yangın devam ederken sosyal medyada yayılan kin kusan paylaşımlar gibi... Orman yakarak zafer devşirmeye kalkmanın tamamen insanlık dışı bir girişim olduğu bu kadar açıkken böylesi bir eylemi açıklayabilecek hiçbir hedef/mesaj olamaz.
Dönelim Suriye’ye…
Orman yangınlarının gerçekleştiği yerler yani Tartus ve Lazkiye kırsalları genel olarak fakir olan ve savaş döneminde ülkedeki neredeyse her aile gibi ağır bedeller ödeyen, daha da fakirleşen kesimin yaşadığı bölgeler.
Sabotaj olduğunu savunanların bir kısmı ormanlık arazinin imara açılabilmesi için organize bir şekilde hareket edildiğini öne sürüyor. Bu da mümkün, çünkü yangının olduğu yerler dağ ve denizin birleştiği, muhteşem doğa manzaralarının hakim olduğu noktalar…
İkinci iddia ise, rant amaçlı birkaç yerde çıkarılan yangınların kısa sürede kontrolden çıktığı yönünde.
Suriye bir savaş ülkesi. Yangın söndürme uçakları, etkili bir itfaiye teşkilatı yok. Nitekim, yangın devam ederken bölgedeki askerlerin ve yerel halkın yeşil ağaç dalları ile yangını söndürmeye çalıştıklarını gösteren görüntüler de düştü sosyal medyaya.
Peki, savaştan önce etkili bir yangın söndürme sistemi var mıydı? Bu kısım sorgulanmaya muhtaç. Savaş ve ayaklanma bölge ülkelerinin birçoğunda olduğu gibi Suriye’de de bir süredir bütün olumsuzlukların gerekçesi ancak bugünlere nispeten istikrarlı olan dönemlerde giderek sıklaşan yangınları, kısa sürede yükselen derme çatma yapıları veya lüks villaları nasıl açıklamak gerek?
Dönüp dolaşıp ulaştığımız nokta yine yolsuzluğun derinleşmesi ve liyakatın ortadan kalkması oluyor.
Savaş süresince onlarca yıllık emekle büyütülen on binlerce zeytinlik silahlı gruplar tarafından yakıldı. Bunu bizzat kendilerinin çekip sosyal medyaya yükledikleri görüntülerden biliyoruz. Yüzlerce kez orman yangınları başlatmak için sabotajlar yapıldı. Binlerce kez çatışmalar orman yangınlarına sebep oldu. Ve Suriye’nin uçağı olmaması anlaşılabilir ancak karada yangınlarla mücadele edebilecek etkinlikte ve tecrübede bir teşkilatı yok!
Ki, o ormanlar, zeytinlikler, meyve bahçeleri yüzbinlerce insanın yaşamasını sağlayan tek kaynak.
Yangınlardan sonra binlerce insan bir kez daha harap bir şekilde Lazkiye ve Tartus’taki kamu binaları başta olmak üzere çeşitli yerlere yerleştirildiler. Sosyal medyada dikkat çekici bir yardım kampanyası sürüyor. Boş evini, iş yerini mağdurlara açanlar, yiyecek-giyecek toplayanlar, acil masrafları üstlenenler… Ancak ağaçlarla birlikte toprak, toprakla birlikte evler, evlerle birlikte çiftçiler için hayati önemdeki araç gereçler yandı.
Zaten savaş sonrası dönemde derinleşen ekonomik kriz, bunun üstüne sertleşen yaptırımlar, bu da yetmiyormuş gibi bütün dünyayı kilitleyen Covid-19 salgını gelmişti. Tarım ilaçlarından tohuma, traktör gibi araçların yedek parçalarından benzine kadar birçok ihtiyacın temini çok güç ve haliyle çok pahalı.
Yangın daha söndürülmeden etkilerini çarşı pazar fiyatlarında göstermeye başlamıştı. Zeytin yağının, meyve-sebzenin fiyatı tırmanışa geçmişti. Kışa pek bir şey de kalmadı. Zaten fakir olanlar daha da fakirleşecek.
Suriye’de eskiden ağaç kesmek sıkı izinlere bağlıymış ve izinsiz tek bir ağaç kesen cinayete teşebbüs suçuna denk bir suçlama ile yargılanırmış. Özellikle de doğada kendiliğinden yetişen ve insanların dikmediği ağaç türleri için… Kanun hâlâ yürürlükte ancak uygulama aşamasında tamamen farklı bir şeye dönüşüyor.
Suriye’de herkesin konuştuğu yolsuzluğun sardığı alanlardan biri de hukuk.
Yangınlar sabotaj sonucu mu çıktı, hâlâ belirsiz ancak eğer öyleyse bunun arkasındaki kişilerin adalet karşısına çıkarılıp çıkarılmayacağı da belirsiz.
Suriye içinde Facebook çok aktif kullanılır. Yangınlar başlayalı beri on binlerce mesaj yayınlandı, yüz binlerce görüş yazıldı. İnsanların bu şüphelerini yaygın bir platformda dile getirmelerinin de etkisiyle olacak ki, yanan bölgenin imara açılmayacağına, o bölgede arazi satışı yapılmayacağına ve yeniden ağaçlandırılacağına dair açıklamalar gelmeye başladı.
Gerçekten açıklamalarda dile getirilenler yapılır mı yoksa toplumun dikkati bir başka olaya çevrildikten sonra Türkiye’den de alışık olduğumuz senaryolar mı gerçekleşir, bekleyip göreceğiz.
Kesin olan tek bir şey var; her kışın daha da zor geçtiği Suriye’de bu kış çok ağır olacak…
Evrensel / 15.10.20