İnsanlığın ilk ortaya çıkışından bu yana örgütlenmenin çok çeşitli biçimleri oluştu ve oluşmaya devam ediyor.
Avcı-toplayıcı toplumda ilk insan sürülerinin oluşumu ile birlikte, hayvanların avlanması, mağaraların kullanımı vb. gibi kolektif yaşamın daha ilk embriyon dönemleri, örgütsel ve toplumsal oluşumun da temellerine işaret etmektedir. İlk örgütsel yapılanmalar aile, klan, kabile vb. gibi küçük oluşumlar ile ortaya çıktı. İlkel komünal toplumdan köleci topluma doğru ilerleyen evrimsel süreç yavaş yavaş sınıfları, özel mülkiyeti ve beraberinde örgütün ve örgütlülüğün en güçlü ve zorba aygıtı olan devlet yapısını ortaya çıkardı.
Devletin ortaya çıkışı ile birlikte ona bağlı olan çok sayıda örgütsel kurum ve sınıfsal üstyapı ortaya çıktı. Tümü de iyi örgütlenmiş olan, ruhban sınıfı, asilzadeler, ordu, tüccarlar sınıfı vb. hepsi birer örgütlenme biçimine ve örgütlenme modeline sahiptir. Feodal ve kapitalist toplumda örgütlenmenin biçimleri değişmiş olsa da devlet yapısı ve ona bağlı olan örgütsel yapıların hemen hepsi egemen sınıflara hizmet etmeye devam etmiştir. Buna karşı gelişen toplumsal hareketlilikler de somut gelişimini örgütlü bir hareket yaratarak oluşturmuştur. Örneğin Spartaküs ayaklanması tek bir kölenin isyanı ile değil, binlerce, on binlerce kölenin örgütlenmesiyle olmuştur.
Örgütlü sosyal yaşam ve üretim biçimi, bilimin, sanatın, teknolojinin vb. ilerlemesinin motor gücü olmuştur. Kapitalist toplumda üretici güçler ve toplumsal sınıfların ilişki ve çelişkisi birbirine zıt olan iki sınıfı karşı karşıya getirmiştir. Burjuvazi ve proletarya. Bugün burjuvazi ve onun sınıfsal aygıtı olan kapitalist devlet mekanizmasının; ordusuyla, polisiyle, yargısıyla, bürokratıyla, medyasıyla vb. bir bütün olarak burjuva sınıfının çıkarına hizmet ettiği temel bir gerçekliktir. Çünkü kapitalist üretim biçimi çoğunluğun değil bir avuç azınlığın yararına örgütlenip şekillenir.
Düşünceyi ve hareketi yaratan olgu ne kadar güçlü olursa olsun, örgütlü bilinçle buluşmadıkça çoğu zaman etkisiz kalmıştır. Örneğin sendikalar işçi sınıfının öz örgütlülükleridir fakat yazık ki sarı sendikalar işçi sınıfının yararını ne derece gözetiyor ya da savunabiliyor. Sendikaları bugün işçi sınıfı içinde kötürümleştiren ve işçinin değil patronun çıkarlarına hizmet eden kararların almasına sağlayan şey tek başına sendikal ihanet değil aynı zamanda sendikalı işçilerin kendi aralarındaki örgütsüzlüğünden kaynaklanmaktadır. Bu, bütün örgütsel yapılar ve mekanizmalar için geçerli olan bir durumdur. Örgütlenmeyi üye olmak üzerinden görmek ve başka herhangi bir durumda söz sahibi olmamak, bunun en büyük sebeplerindendir. Kavel Direnişi, grev hakkı ve toplu sözleşme kanunu olmadığı halde direnişçi işçilerin örgütlü ve bilinçli tutumuyla başarılı olmuştur. Keza 15-16 Haziran büyük işçi direnişi sendika seçme özgürlüğünü kısıtlayan yasaya karşı, Türk-İş’ten istifa edip DİSK’e geçmek isteyen işçilerin harekete geçmesiyle gerçekleşmiş ve bu hak kazanılmıştır. Metal Fırtınası’nda yaşananlar sendikal bürokrasinin ve çeteleşmenin en önemli örneklerindendir. Türk Metal’in MESS ile yaptığı sözleşmeyi yırtıp atan metal işçileri fiili grev ve direnişe geçerek bunu başarmışlardır vb. Her biri örgütlü mücadele ile başarıya ulaşmış onlarca grev ve direnişin temelinde kolektif bilinç ve devrimci eylemin önemli bir başarısı vardır. Burada önemle vurgulanması gereken şey işçilerin üretimden gelen gücünü kullanması ve kendi içinde birliklerini sağlayabilmeleridir.
Çünkü, devlet kapitalistlerin devleti olduğu halde, çıkarılan her yasa onların çıkarları gözetilerek yapıldığı halde, burjuvazi yine de farklı biçimlerde örgütlenmeye gitmiştir. TÜSİAD, MÜSİAD, MESS vb. burjuvazinin ihtiyaçları ve çıkarları temelinde örgütlenmiş sınıfsal yapılanmalardır. Egemenler örgütlü bilinç ve hareketten korktukları için işçilerin, emekçilerin, yoksulların vb. örgütlü bir sınıf olarak kendilerine karşı birleşmesini tehlike olarak görmektedirler. Örgütlenmeye karşı her türlü saldırıyı gerek ideolojik-politik gerekse de fiili olarak yaratmanın yollarını arar ve uygulamaya çalışır.
Toplumsal yaşamın tüm alanlarında örgütlenen egemen burjuvazinin karşısında, devrimci sınıf ve örgüt bilincine sahip bir işçi sınıfının olmasının önemi, toplumlar ve sınıflar tarihinin önümüze koyduğu bilimsel bir olgudur. Örgütlü ve bilinçli bir işçi sınıfının karşısında burjuvazinin tüm kaleleri tuz ve buz olacaktır. Sınıf bilinçli burjuvazinin karşısına sınıf bilinçli proletarya…