Kurtuluşumuz çaresizlikte değil, mücadelededir!

Biz işçi sınıfıyız, biz güçlüyüz, üreteniz, milyonlarız. Cesaret edeceğiz, korkup sinmeyeceğiz. Sorunları çözmek için elimizi taşın altına koyacağız. Bizlere dünyayı dar eden bu asalaklar sürüsünü ve onların sömürü sistemini tarihin çöplüğüne gömmek için mücadeleye atılacağız.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 02 Aralık 2019
  • 08:50

Kapitalizm yüzyıllardır işçi ve emekçilerin sırtından sürekli büyüyen, çürümüş bir düzendir. Kendi büyürken, işçi sınıfı ve emekçiler yoksullaşıyor, sefalete mahkum ediliyorlar. Bu sadece maddi anlamda bir uçuruma sürükleniş değil, aynı zamanda toplumsal cinnet durumudur. İnsanlığın ruh sağlığını ortada kaldırıyor.

TÜİK’in açıkladığı rakamlar, DİSK- Genel-İş Sendikası araştırma raporu, son birkaç günde yaşanan intihar olayları, 2020 plan bütçe görüşmelerindeki konuşmalar vb. gibi bir dizi veri gerçeği bir kez daha yüzümüze çarpıyor. Servet-sefalet arasındaki farkın ne kadar büyüdüğünü, toplumun ruh sağlığının bu koşullar altında ne denli bozulduğunu, emekçilerin sırtından yaratılan zenginliklerin ranta nasıl kurban edildiğini, yolsuzluğun ne boyutu vardığını görüyoruz.

DİSK raporunda işsiz sayısı, TÜİK’in açıkladığı gibi 4 milyon değil, 7 milyon 305 bindir. Çünkü TÜİK rakamları, gerçeği saklamak çabasıyla, son bir ayda iş başvurusunda bulunanları kapsamaktadır. DİSK raporuna göre bir avuç burjuva toplam gelirden %47,6 pay alırken, milyonlarca işçi ve emekçi %6,1 almaktadır. Nüfusun %32,2’lik kesimi iki günde bir et, tavuk ve balık alamamaktadır. Yoksulluk sınırı altında yaşayanların sayısı 16 milyonu geçmiş durumdadır. TÜİK verilerine göre genç işsiz oranı %27,4, 18-24 yaş arasında okulu terke etme oranı %31’dir. TÜİK verisine göre yine bir kişinin yıllık sağlık masrafı 2 bin 31 TL’dir.

Bu rakamların eksik olduğunu, özellikle TÜİK rakamlarının gerçeği çarpıttığını varsayarsak, aslında tablo yansıtılandan daha vahimdir. Bu rakamların ışığında bile baktığımızda toplumun büyük bir kesiminin açlık, sefalet ve işsizlik uçurumundan aşağı itildiğini, kendi kaderine terk edildiğini görüyoruz. Ama diğer yandan işçi ve emekçilerin sırtından vergilerle, zorunlu fonlarla yaratılan kaynaklar hoyratça hortumlanıyor, yandaşlara akıtılıyor, buralardan patronlar teşvik ediliyor.

2020 plan ve bütçe konuşmaları her şeyi itiraf niteliğindedir. AKP’li milletvekilleri emekçilerin yoksulluğuyla gülerek dalga geçmekte, bizim dönemimizde yoksul kalmadı diye alay etmektedirler. Bakanlıklar geçmiş dönem raporları ile yandaşları nasıl palazlandırdıklarını anlatıyor, diğer yandan da önümüzdeki dönemin rant ve yağma planlarını açıklıyorlar. Görüşmelerde ve planlarda işçi ve emekçiye reva görülen ise sefalet ve yoksulluktur. İşçi ve emekçilere sefalet dayatılırken, bu yıllın on aylık döneminde Cumhurbaşkanlığına ayrılan örtülü ödenek 1,8 milyar liradır. Savaşa ayrılan 10 aylık bütçe 7,1 milyardır. Bu harcamalar yapılırken, 10 aylık bütçe açığı 100 milyardır. Bütçe açığı, Merkez Bankası’nın kullandığı ve piyasaya sürülen yedek akçeler sayesinde düşük kalmıştır. Aslında bütçedeki delik daha da büyüktür. Tüm bunların faturası da işçi ve emekçiye zamlarla, vergilerle ödetilmektedir.

İşsizler ordusu çığ gibi büyür, işsizlik oranı rekorlar kırarken, İŞKUR Başkanı ekrana çıkıp, “İş var başvuran yok”, “İşsizler iş beğenmiyor” diyerek, gerçeği saklamaya çalışıyor. Kendileri saraylarda yaşarken, küçük matematik oyunlarıyla enflasyonu %8-9 gösterenler, artan hayat pahalılığını, gerçek çarşı-pazar enflasyonunu saklayamazlar. Damat, seçim döneminde ekranlarda “2,5 milyon istihdam sağlayacağız” dedi ama gerçekte işsiz sayısı 1 milyon arttı. Damat gerçek ekonomik değerleri açıklayan herkesi “terörist” ilan ediyor ama bu boş argümanlarla gerçekler saklanamaz. İstediği kadar işsizliği bitireceğiz diye maval okusun, istedikleri kadar gerçekleri toplumdan saklamaya çalışsınlar, görünen köy kılavuz istemiyor. İŞKUR önlerinde bitmek bilmeyen kuyruklar, sanayi havzalarında sabahın ilk ışığı ile iş aramaya çıkanlar işsizlik sonunun gerçek yüzüdür. Patronlar, damat, bakanlar istedikleri kadar gerçekleri reddetsinler. Gerçeklerin inatçı olma ve açığa çıkma gibi bir huyu vardır.

İşsizlik sorunuyla boğuşanlar arasında %27,4’lük oranla gençler ağırlıkta. Buna paralel olarak sosyal-ekonomik nedenlerden dolayı okulunu bırakanların sayısı katlanıyor. Yani ne okul öncesi ne de sonrasıyla kapitalist düzenin gençliğe sunabileceği bir gelecek yok. Okusan da okumasan da işsizsin.

Krizi fırsata çeviren patronlar hiçbir zorlukla karşılaşmadan işçileri, işsizliğin pençesine atıyorlar. Daha az işçi ile daha fazla iş çıkarmak isteyen kapitalistler sınıfı işsizler ordusunun sorumlusudur. İşsizliğin pençesinde açlık ve sefaletle boğuşan işçi ve emekçilerin yaşamı yapılan zamlar, artan vergiler ve hayat pahalılığı yüzünden biraz daha katlanamaz hale geliyor. Bundan sonrası sağlıksız ve yetersiz beslenmeyi, sağlık hizmetinden yararlanamamayı getiriyor. Kısacası ölüme biraz daha yaklaşıyoruz.

Bir yandan kırılan kar rekorları, ulaşılan üretim adetleri ve büyüme rakamları, diğer yanda ise ertesi günü nasıl geçireceğini düşünenler... Ortaya çıkan rakamlar servet-sefalet gerçeğini sınırlı da olsa göstermektedir. Bir avuç asalak burjuva hiçbir emek harcamadan en fazla payı alıyor. Milyonlarca işçi- emekçi ise geri kalan kırıntılara layık görülüyor. Yeterli beslenememe, sağlık haklarından yararlanmama, çarşı-pazarda kalan artıkları toparlayanların sayısının artması vb. -tüm bunlar servet-sefalet uçurumunun derinleşmesinin sonucudur.

Kapitalist sistem doğası gereği yarattığı krizlerle ve savaşlarla sadece ekonomik çöküntüye götürmez. Yanı sıra sosyal çöküntüler de kapitalizmin sonucudur. Son zamanlarda yaşanan toplu intihar olaylarının kaynağı kapitalist sistemin yarattığı sosyal çöküntüdür. Televizyonlarda, gazetelerde piyasaya çıkan sahtekarlar ise bu sistemin gerçek yüzünü saklamaya çalışıyorlar. İntihar ederek yaşamına son verenleri suçluyorlar. Oysa kapitalizme, onun yarattığı sorunlara karşı çıkış yolu bulamayanlar, bireysel öznelere dönüşüyor, çaresizlik batağına saplanıp kalıyorlar. Krizin etkilerinin daha derinden hissedildiği 2018 yılında intihar edenlerin sayısı 3 bin 161’dir. Aynı dönemde trafik kazalarında ölenlerin sayısı 3 bin 373’tür. İntiharlar rakamların gösterdiği gibi sıradan vakalara dönüşmüştür. Bu intiharların altında artan işsizlik, yoksulluk, yaşanan sosyal sorunlar vardır. Bunların kaynağı kapitalist sistemdir.

Kapitalist sistemin insanlığın yararına sunabileceği hiçbir şey yoktur. Bu insan sömürüsüne dayanan sistem, bizlerin kanları üzerinde ayakta kalmaktadır. Bu sistemi ayakta tutan güç, burjuvaların ülke ve dünyada sahip olduğu örgütlülüğüdür. Kapitalizm yüz yıldır halen yıkılmadıysa, bunun temel nedeni dünyada ve Türkiye’de bir sınıf olarak haklarımızı aramamamızdır. Kapitalizm bizi sefalete, yoksulluğa itiyor, bizim emeğimizi çalıyor ve bizler çareyi intiharlarda buluyoruz. Bu çözüm değildir, işin kolay yanıdır, tıpkı her şeye şükretmek gibi. O zaman ayağa kalkmasını bileceğiz. Biz işçi sınıfıyız, biz güçlüyüz, üreteniz, milyonlarız. Cesaret edeceğiz, korkup sinmeyeceğiz. Sorunları çözmek için elimizi taşın altına koyacağız. Bizlere dünyayı dar eden bu asalaklar sürüsünü ve onların sömürü sistemini tarihin çöplüğüne gömmek için mücadeleye atılacağız. Örgütleneceğiz, sınıf bilincimizi ve kinimizi kuşanacağız, geleceğimizi söke söke alacağız. İnsanın insan tarafında sömürülmediği, çocukların açlıkla ölmediği, sömürü ve talan savaşların olmadığı dünyayı kendi ellerimizle inşa edeceğiz. Kurtuluşumuz bizlerin nasırlı ellerindedir.

Ali Haydar Karaçam

Tekirdağ Cezaevi 1 No’lu F Tipi