Şaibeli referandumun ardından gündemde baskın seçimler var. Kimin yöneteceğine güya halkın karar vereceği bu orta oyununa egemenler “demokrasi” diyorlar. Oysa seçimleri dayatan tek adam rejimi, “milli irade” dedikleri seçim sonuçlarını bile tanımıyor.
Dinci-faşist AKP-MHP “cumhur ittifakı”, 16 yıldan beri ülkeyi ortaçağ karanlığına sürükleyen tek adam rejimini kalıcı hale getirebilmek için seçimleri dayattı. Tek adam diktasına karşı olduklarını iddia eden muhalefet partileri ise “millet ittifakı” adı altında seçimlere katılacak.
Dinci-faşist iktidar işbaşına geldiği günden bu yana içeride sömürücü kapitalist sınıflara dışarıda emperyalist haydutlara hizmet ediyor. İşçi ve emekçilere neo-liberal yıkım politikalarıyla saldırıyor. Ezilen halkları hedef alan yıkıcı savaşlarda ise emperyalistlerle saf tutuyor.
“Millet ittifakı”nı oluşturan diğer düzen partileri pek çok vaatte bulunsalar da, iş icraata geldiğinde durum değişecektir. Zira ekonomi darboğazda, döviz tırmanışta, işsizlik had safhada, dış ticaret açığı günden güne büyüyor, zamlar ardı ardına geliyor. Burjuvazi bir an önce önlem alınmasını istiyor. Dolayısıyla seçim sonrası sosyal yıkımı daha da derinleştiren icraatlar gündeme gelecektir.
On yıllardır bu ülkeyi asalak sermaye sınıfının temsilcileri yönetiyor. 16 yıldır ise işçi ve emekçilerin kabusu olan din bezirganı AKP işbaşında. On yıllardır hiçbir sorunumuz çözülmedi. Emeğiyle geçinenlerin payına hep işsizlik, yoksulluk, sefalet ve iş cinayetleri düştü. Neo-liberal sosyal yıkım saldırılarına temel demokratik hak ve özgürlüklerimizin gaspedilmesi eşlik etti. İktisadi krizler, yolsuzluk ve hırsızlık, çürüme ve yozlaşma hep bu düzenin en temel gerçeği olmayı sürdürdü. Ülkemiz üzerindeki emperyalist kölelik giderek perçinlendi.
Dinci-gerici AKP iktidarı döneminde ise tüm bunlar yepyeni boyutlar kazandı. Kadın cinayetleri, çocuk istismarı, işçi katliamları, grev yasakları vb. artık olağanlaşmış durumda. Her türlü hak-hukuk ayaklar altına alınarak keyfi bir tek adam diktatörlüğü inşa ediliyor.
Bu düzende “seçim”, “demokrasi”, “hür parlamenter rejim” maskeleri altında oynanan tüm oyunlar, sömürü çarklarının dönmesi, kokuşmuş düzenin ayakta kalması içindir. Bu düzende hukuk da, özgürlük de, demokrasi de bir avuç sömürücü kapitalist içindir. Bu sömürü düzeninde onlar sefahat sürerken biz işçilere ve emekçilere tanınan biricik “özgürlük”, köle gibi çalışıp sefalete mahkum olma “özgürlüğü”dür.
Yoksulluğumuzu katmerleştiriyorlar!
Tüm yaşadıklarımızın baş sorumlusu, emperyalizme göbekten bağlı işbirlikçi büyük burjuvazidir, onun kokuşmuş kapitalist düzenidir. Devletiyle, hükümetiyle, parlamentosuyla, partileriyle onun adına ülkeyi yönetenlerdir. Başımıza tek adam rejimi belasını saranlardır.
Türkiye kapitalizmi tam borç ve kriz batağında. Her geçen yıl katlanan borç ödemelerine rağmen toplam dış borç yükü 450 milyar doları aşmıştır. Ödendikçe büyüyen bu dış borç tablosu bile kendi başına Türkiye’nin kapitalist ekonomisinin iflasını gösterir.
Ülkede servet-sefalet uçurumu derinleşiyor. Ekonomi büyüyor ama emekçilerin sefaleti artıyor. Bir yanda AKP iktidarının himayesinde olan türedi dolar milyarderleri, öte yandan milyonların derinleşen yoksulluğu ve sefaleti!.. Türkiye’nin bugünkü sosyal gerçeği işte budur.
Çalışan her iki kişiden biri sosyal güvenceden yoksundur. İşsizlik had safhadadır. İş cinayetlerinde dünya rekorları kıran, işçilere grev yaptırmayan din istismarcısı bir iktidar var. Eğitim, sağlık gibi temel haklar sistemli biçimde gasp ediliyor. İşçilerin ve memurların reel ücret ve maaşları sürekli düşürülüyor. KHK’larla onbinlerce kişi işten atılıp açlığa mahkum edildi. AKP politikalarıyla hayvancılık çökertilmiş, emekçi köylülük yıkıma sürüklenmiş, birçok alanda tarımsal üretim tasfiye edilmiştir.
Eğitimden, sağlıktan, tarımdan, altyapı hizmetlerinden, ücretlerden kıstıkça kıstılar. Bizden kıstılar kendileri palazlandılar. Kaçak saraylar inşa ettiler, ayakkabı kutuları dolarla dolup taştı, servetleri Malta-Man adalarına kadar ulaştı. Biz ürettikçe asalak takımının kasaları doldu. Biz sefalet içinde acı çekerken, onlar emekçilerden çaldıklarıyla sefahat sürüyorlar. Haramilerin saltanatında çarklar böyle dönüyor.
Tüm düzen partilerinin programları bir ve aynıdır!
Emperyalizme göbekten bağlı asalak sermaye sınıfı, bu düzenin gerçek efendisidir. Tüm devlet iktidarı onun hizmetindedir. Yönetime yön veren halkın iradesi, istekleri veya ihtiyaçları değil, kapitalistlerin ve emperyalistlerin çıkarlarıdır. Seçimleri kazanan onların programını uygulayacaktır. Bu kapitalist düzende işler böyle yürütülmektedir.
Burjuva siyaseti yozlaşmış, çürümüş çıkar çetelerinin rant kapısına dönüşmüştür. Bu hırsız ve düzenbazların ne dediklerine değil, ne yaptıklarına bakın! Hepsi işbirlikçi burjuvazinin ve emperyalistlerin hizmetindedir. Hepsi emeğin düşmanı, hepsi sermaye uşağıdır.
Onların programları bir ve aynıdır. Bu, kapitalist kodamanlar ile emperyalist efendilerinin baskı, sömürü ve yağma programıdır. Demokrasi adı altında sahnelenen seçim oyunuyla amaçlanan, bu çıkar çetelerinden birinin ya da birkaçının başa geçerek, “millet iradesi” yaftası altında sömürü ve yağma düzeninin çarklarını bir dönem daha döndürmektir.
Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!
Bugüne kadar seçim oyununda kazanan burjuvazi, kaybeden ise biz işçi ve emekçiler oldu. Oysa onların sömürü ve zulüm üzerine kurdukları bu düzene hiç de mahkum değiliz. Bizim devrimci alternatifimiz, buna dayalı devrimci çıkış yolumuz var.
Yapmamız gereken, kendi kaderimizi ellerimize almak, mücadele yolunu tutarak sömürücü haramilerin düzenine başkaldırmaktır. Özgürlük ve bağımsızlık için, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için kavgaya atılmaktır. Bu çürümüş sömürü düzenini yıkmak işçi ve emekçilerin eşit, kardeşçe yaşayacağı sosyalizmi kurmaktır.
Bunun için tüm kurumlarıyla mevcut düzeni reddetmeli, sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti için savaşmalıyız! Bunun için, emperyalistlerin ve büyük burjuvazinin elindeki kapitalist mülkiyete el konulması, bu sömürücü asalaklara ait tüm zenginliklerin halka mal edilmesi ve tüm toplumun hizmetine sunulması için mücadele etmeliyiz.
Seçim sürecinde “Düzen partilerine oy verme, hesap sor!”, “Çözüm ne seçimde, ne mecliste, ne tek adam rejiminde, çözüm işçi ve emekçilerin devrimci sınıf mücadelesinde! Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!” şiarlarını yükseltmeliyiz.
Kahrolsun kokuşmuş sermaye diktatörlüğü!
Yaşasın sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti!
***
Bu düzenin ipleri emperyalist efendilerin ellerindedir!..
Gerçek bağımsızlık için emperyalist kölelik zincirlerini kırmalıyız!
1950’lerden beri ülkemizde iktidar emperyalistlerin güdümündedir. Sermaye devleti tüm temel kurumlarıyla emperyalist merkezlerin denetimi altındadır. Bu ülkenin ekonomisine ve maliyesine emperyalist finans kurumları, siyasetine ABD ve AB, ordusuna Pentagon ve NATO yön vermektedir. MİT’i, kontr-gerillayı, sendika ağalarını, dış politika ve ekonomi uzmanlarını, parti liderlerini onlar eğitip başa getirmektedirler. Bütün düzen partilerinin kâbesi emperyalist güç odaklarıdır; çünkü emperyalistlerin onayından geçemeyen, desteğini alamayanlar bu ülkede hükümet olamazlar! 16 yıldır işbaşında olan AKP de “ılımlı İslam modeli” olarak bizzat ABD tarafından imal edilmiştir.
Ülkemiz emperyalizmin bölgesel bir savaş üssü durumundadır. Türkiye’nin dört bir yanı ABD ve NATO’ya ait askeri üs ve tesislerle donatılmıştır. ABD’li haydutlar uzun yıllar boyunca topraklarımızdan kaldırdıkları uçaklarla bölge halklarının tepesine bomba yağdırmışlardır. Bugün de dinci-gerici AKP iktidarı emperyalist-siyonist güçlerin Suriye’yi yıkma savaşının bir numaralı suç ortağı olarak hareket etmektedir.
Emperyalizme siyasal bağımlılık ekonomik ve mali bağımlılıktır. İkincisi kırılmadan ilki gerçek anlamda kırılamaz. Bu alçaltıcı bağımlılığın sınıfsal dayanağı işbirlikçi burjuvazi ile onun siyasal iktidarıdır. Emperyalizme bağımlılığın bu ekonomik ve siyasi dayanakları yıkılmadan, ülkemizin bağımsızlığı ve egemenliği, bölge ve dünya halkları ile barış, eşitlik ve kardeşlik temeline dayalı ilişkiler hayaldir. “Komşularla sıfır sorun” diyen AKP iktidarının bölge halkları için bir tehdit haline gelmesinin nedeni de budur. Halklar arası kalıcı barış için bu gerici rejimlerin yıkılması şarttır.
Bu koşullarda sermaye iktidarı ile gerisindeki emperyalizmi hedef almayan mücadele veya program bağımsızlıkçı olamaz. Emperyalist kölelik zincirlerini kırmak ancak sermaye iktidarına toplumsal bir devrimle son vermekle mümkündür.
Bu topraklarda bağımsızlık bayrağını işçi sınıfı dalgalandırıyor. Emperyalistlere ekonomik ve siyasi bağımlılığa, ABD’li haydutların savaş programına karşı tek gerçek alternatif, sınıfın devrimci partisinin sosyalizm programıdır.
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu; gerçek bağımsızlık ve egemenlik hakkını kazanmak, emperyalist saldırganlık ve savaşa karşı durmak için işçi sınıfıyla emekçileri aşağıdaki acil talepler uğruna mücadeleye çağırıyor:
Dış ve iç borç ödemeleri durdurulsun! Tüm borçlar geçersiz sayılsın!
IMF, DB, DTÖ vb. emperyalist kuruluşlarla kölece ilişkilere son!
Emperyalistlerle açık-gizli tüm kölelik anlaşmaları iptal edilsin!
Tüm NATO ve ABD üsleri kapatılsın!
NATO, AB, AGİT vb. emperyalist kuruluşlarla tüm ilişkilere son!
Emperyalist savaşa ve saldırganlığa hayır!
Kahrolsun emperyalizm!
Yaşasın bağımsız sosyalist Türkiye!
***
Ne düzen partileri, ne seçimler, ne tek adam diktası!..
Hak ve özgürlüklerimiz için meşru militan mücadele!
Bu ülkede dinci-faşist koalisyonun tek adam rejimi hakim. Ordusuyla, polisiyle, kontr-gerillasıyla, eli kanlı “sivil” dinci-faşist tetikçileriyle bu ülkeye zorbalar egemen. Sermaye devleti, hak ve özgürlük isteyenin karşısına polis copuyla, işkencesiyle, savcısıyla, zindanıyla çıkıyor. Devletin tepesinde oturan kişi, kapitalist patronların huzurunda grevleri yasaklamakla övünüyor.
Bu ülkede devrimciler, toplumsal muhalefet, işçi hareketi, halkların özgürlük ve eşitlik talepleri hep baskı, zorbalık ve yasaklarla bastırılmaya çalışıldı. 12 Mart ve 12 Eylül askeri faşist darbeleri bunun için yapıldı. Bugünkü devasa baskı ve terör aygıtı bunun için yaratıldı. Faşist yasal düzenlemeler bunun için yapıldı. Sistematik işkence, sayısı binleri aşan yargısız infazlar, gözaltında kayıplar, zindan katliamları, F tipi hücreler, hepsi bu aynı amaca yönelikti. Hükümet kuran tüm düzen partileri, sermayenin terör cumhuriyetinin programını uyguladılar. Adına “demokrasi” dedikleri şey, bu kanlı tarihsel suç çetelesidir.
Onların sözde demokrasisi derin sınıfsal eşitsizliklere, azgın sömürüye, pervasız zorbalığa dayanıyor. Bir tarafta açlık sınırında işsiz, eğitimsiz, geleceksiz bırakılan milyonlar, diğer tarafta toplumsal servete el koyan bir avuç sömürücü asalak! İşte onların demokrasisi budur!
AKP ilk yıllarda bu kanlı tabloyu AB’ye uyum yasalarıyla örtmeye çalıştı. Bazı iğreti rötuşlar yaptı. Ama bu aldatıcı AB makyajı sermaye düzeni gerçeğine birkaç yıl bile dayanamadı. “AB’ye uyum yasalarıyla demokrasi gelecek” masalları bir yana bırakıldı. Baskı, terör ve yasaklar düzeni tahkim edildi.
İşbirlikçi burjuvaziden, AB emperyalistlerinden, dinci gericilikten hak ve özgürlük beklenebileceğini vaaz edenler, ham hayallerle kitleleri aldattılar. Zira onlar sorunun çözümü değil bizzat kaynağıdırlar. Baskı, terör ve yasaklar düzeni tam da onların sömürü çarkı engelsizce dönebilsin diyedir.
Çözüm, temel hak ve özgürlüklerimizi devrimci sınıf mücadelesinin gücüyle söke söke almaktır. Grevlerimiz yasaklanıyorsa yasakları hiçe sayarak direnmektir. Gösterilerimiz yasaklanıyorsa alanları yasaklara rağmen fethetmektir. Baskı, terör, işkence ve katliamlara karşı harekete geçmek, hesap sormaktır. Gasp edilmek istenen haklarımızı meşru militan mücadeleyle savunmaktır!
Bu mücadelenin kararlı ve tutarlı öncüleri işçi sınıfı devrimcileridir. Onlar, “çözüm sömürücülerin iktidarına karşı işçi sınıfının devrimci iktidarıdır” diyorlar. Emekçileri sınıfın komünist işçi partisi önderliğinde hak ve özgürlükler mücadelesini yükseltmeye, bu mücadeleyi baskı ve sömürü düzenini tarihe gömme mücadelesiyle birleştirmeye çağırıyorlar.
Gerçek demokrasi mücadelesinin bir devrim ve iktidar mücadelesi olduğunun bilincinde olan Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu; işçileri ve emekçileri, aşağıdaki acil demokratik hak ve özgürlükler uğruna mücadeleyi yükseltmeye çağırır:
Sınırsız söz, basın, örgütlenme ve gösteri özgürlüğü!
Tüm çalışanlara grevli ve toplusözleşmeli sendika hakkı!
Tüm faşist-militarist kurumlar dağıtılsın!
OHAL kaldırılsın, tüm KHK’lar geçersiz sayılsın!
Anti-terör, İller İdaresi vb. tüm faşist yasalar iptal edilsin!
Katliamcılar, işkenceciler ve hırsızlar halka açık mahkemelerde yargılansın!
F Tipi Hücreler yıkılsın, tutsaklara özgürlük!
Kürt halkına özgürlük!
***
Ulusal baskıya, eşitsizliğe ve inkarcılığa son!
Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik!
Bu düzen ulusal baskı ve eşitsizlikler üzerine kuruludur. Sermaye iktidarı altında bu topraklar adeta bir halklar hapishanesine dönüşmüştür. Kürdüyle, Lazıyla, Ermenisiyle, Rumuyla, Çerkeziyle, Arabıyla, Gürcüsüyle, Romanıyla bu toprakların zenginliğini oluşturan çeşitli halkların ulusal kimlikleri, dilleri ve kültürel değerleri yok sayılmıştır. Irkçılık, inkarcılık, mezhepçilik, halklara düşmanlık ve şovenizm, sermaye devletinin harcı olmuş, halklar insanlık dışı baskılara maruz bırakılmıştır. Kardeş Kürt halkının ulusal özgürlük ve eşitlik istemi kanla bastırılmıştır.
Sermaye iktidarında halkların eşit ve gönüllü birliği sağlanamaz. AKP-MHP iktidarı dinci-mezhepçi, ırkçı-şoven politika izliyor. Diğer düzen partilerinin de buna ciddi bir itirazı yoktur. Sermaye iktidarında bu ülke halklar hapishanesi olmaya devam edecek, inkarcılık, asimilasyon, ulusal ve mezhepsel baskı ve zulüm sürecektir.
Bundan kurtulmanın yolu işçi ve emekçilerin sınıfın devrimci partisinin bayrağı altında birleşmesinden geçiyor. Bu topraklarda halkların gerçek özgürlüğe ve tam eşitliğe dayalı gönüllü birliği ancak bu bayrak altında savaşılarak kazanılabilir. Halkların devrimci birliği, sermaye iktidarı ve emperyalistler yenilgiye uğratılarak sağlanabilir.
Her tür ulusal baskı, eşitsizlik ve ayrıcalığa son!
Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakkı!
Tüm dillerin tam hak eşitliği! Anadilde eğitim hakkı!
Tüm azınlık milliyetlere kendi dillerini ve kültürlerini koruma ve geliştirme hakkı!
Özgürlük ve eşitlik sosyalizmle gelecek!
***
Sömürü düzeninde gençliğin geleceği yoktur!
Gençlik gelecek gelecek sosyalizmdir!..
Sermaye iktidarı emeğe olduğu kadar gençliğe de düşmandır. Gençliği çok yönlü baskılarla kuşatma altında tutuyor. Çünkü sömürücü asalaklar, gençliğin dinamizminden öcü gibi korkuyorlar! Çünkü sermaye iktidarı, gençliğin dinamizmi ve yaratıcılığıyla toplumsal yaşama katılmasından, devrimcileşmesinden korkuyor. Çünkü bu düzenin, gençliğin haklı ve meşru taleplerini karşılama niyeti de olanağı da yoktur!
Gençlik; herkese parasız, bilimsel demokratik, anadilde eğitim hakkı istiyor! Sermaye düzeni ise üniversiteleri emekçi çocuklarının yüzüne kapatıyor, eğitimi paralı hale getiriyor, dinci gerici, şoven ve yoz bir eğitim dayatıyor!
Gençlik; herkese iş ve insanca yaşamaya yeterli ücret istiyor, Sermaye düzeni ise ağır çalışma koşulları, sefalet ücreti veya işsizlik dayatıyor.
Gençlik; özgürlük, adalet, eşitlik, söz hakkı istiyor! Sermaye düzeni ise Ortaçağ karanlığıyla, disiplin cezalarıyla, polisiyle, YÖK’üyle, faşist terörle, işkence ve zindanla gençliğin karşısına dikiliyor!
Gençlik; cehaletten kurtulmak, aydınlanmak, her açıdan özgürleşmek istiyor! Sermaye düzeni ise dinci gerici, yoz burjuva kültürüyle gençliği uyuşturuyor; ona bencilliği, bunalımı, umutsuzluğu, düşkünleşmeyi, uyuşturucu bağımlılığını ve alkolizmi dayatıyor!
Gençlik; özgürlük, eşitlik, barış ve kardeşlik istiyor! Amerikancı sermaye iktidarı ise emperyalizmin sefil çıkarları için gençliği savaşa sürüyor!
Gençlik; sömürüsüz bir dünya, özgür bir ülke, halkların barış içinde kardeşçe yaşadığı bir gelecek istiyor! Kapitalist düzen ise sömürü, savaş ve zorbalık üretmeye, böylece gençliğin geleceğini tümden karartmaya devam ediyor!
Kapitalizm gençliğe barış içinde bir dünya, insanca yaşanacak bir gelecek sunamaz!
Gençlik, haklı taleplerini kazanmak için birleşmeli, bu köhnemiş düzeni yıkma mücadelesinde onurlu yerini almalıdır!
Gençlik, emperyalist haydutlara ve sömürücü asalaklara karşı işçi sınıfı ile ezilen halkların safında yer almalı, onlarla birlikte savaşmalıdır!
***
Emekçi kadın bu düzende çifte baskı ve sömürü altında yaşıyor: eziliyor, horlanıyor, ikinci sınıf insan muamelesi görüyor...
Kadının kurtuluşu, emeğin kurtuluşu mücadelesinden ayrılamaz!
Çalışma yaşamında kendilerine en az yer verilenler onlar... Daha düşük ücretlerle çalışmak zorunda bırakılanlar onlar... Tarlada, fabrikada, evde, işyerinde ter döküp de toplumsal yaşamın dışına itilenler onlar... Evin/ev işlerinin uysal kölesi yapılanlar onlar... Eğitim göremeyenler içinde çoğunluk, yönetim kademelerinde azınlık olanlar onlar... Kendini geliştirme, söz ve karar verme hakları ellerinden alınanlar onlar... Sefalet ücretleriyle ve sosyal güvenceden yoksun yaşamanın sıkıntısını en çok çekenler onlar... Sokakta, işyerinde her türlü cinsel baskı ve şiddete, ayrımcılığa maruz kalanlar onlar... Gericilerin, din tacirlerinin kapatıp susturarak, burjuvazinin cinsel obje olarak pazara sürerek aşağıladığı onlar... Bedenini bir mal gibi satmaya, fuhuş bataklığına itilen onlar... Savaşın yıkımı ve faşizmin beyaz terörü karşısında insan olarak, anne, eş ve kardeş olarak en büyük acıya katlanan onlar... İşgal ordularınca tecavüzlere uğrayanlar, cephe gerisinin yükünü çekenler onlar... Taciz, tecavüz ve cinayet kurbanı olan onlar…
Onlar, ezilenler ordusunun yarısını oluşturan kadınlar... Çifte sömürünün, köleliğin prangalarını yüzyıllardır boyunlarında taşıyanlar...
Düzen partilerine verilen her oy, kadınlar üzerindeki çifte köleliğinin perçinlenmesi demektir. Düzen partilerine verilen her oy, bu aşağılamanın sürmesi demektir.
Kadının özgürlüğü, toplumun özgürlüğü demektir. Kadının özgürlüğü, emeğin özgürlüğü demektir. Kadın ancak sınıfsız, sömürüsüz bir dünyada gerçekten özgür olabilir.
Emekçi kadınlar! Maruz kaldığınız çifte sömürü ve kölelik koşullarına ancak toplumsal bir devrim son verebilir. Sizleri düzen, düzen partileri, yasalar, boş vaatler değil, ancak böyle bir mücadele özgürleştirir.
Ya çifte köleliğin zincirini parçalamak için mücadelenin en ön saflarında yer alarak bir kişilik ve kimlik kazanmak, ya da her gün daha ağır bedeller ödemek! Bizden sonraki nesillere ya özgürlüğün ateşini, ya da kölelik zincirlerimizi miras bırakmak!
Emekçi kadını bekleyen gerçek seçim işte budur.
Toplumsal hayatın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliği!
Kadınlar üzerindeki her türlü baskıya, eşitsizliğe ve cinsel ayrımcılığa son!
***
Kokuşmuş Amerikancı düzenin partilerine oy verme, hesap sor!
On milyonlarca işçi ve emekçiyi sefalete, açlığa, işsizliğe mahkum edenler, bizden oy istiyorlar!
Bölge halklarına saldıran, ABD ile suç ortaklığı yapanlar, ülke kaynaklarını emperyalistlere peşkeş çekenler, bu ülkeyi Amerika’nın çiftliğine dönüştürenler, bizden oy istiyorlar!
İşçi sınıfını ve emekçileri ağır sömürüye ve kölece çalışma koşullarına mahkum edenler, grevlerimizi yasaklayanlar, ülkeyi taşeron cumhuriyetine çevirenler bizden oy istiyorlar!
Emperyalistler karşısında diz çöküp emekçiler ve kardeş halklar karşısında cellat kesilenler bizden oy istiyorlar!
Demokratik hak ve özgürlüklerimize azgınca saldıranlar, insanca yaşam mücadelemizi coplarla, işkencelerle, tutuklamalarla bastırmaya çalışanlar bizden oy istiyorlar!
Susurlukçuları, hortumcuları, Sivas katliamı faillerini, resmi ve sivil çeteleri el birliğiyle aklayanlar, bizden oy istiyorlar!
Bu topraklarda yüzyıllardır kardeşçe birarada yaşayan halkların kimliğini ve meşru haklarını inkar edenler, dinci mezhepçiliğin, şoven ırkçılığın bayraktarlığını yapanlar, bizden oy istiyorlar!
Deprem yardımlarını sermayenin kasasına aktaranlar, beklenen İstanbul depremi için ciddi hiçbir önlem almayanlar, deprem toplanma merkezlerine bile AVM dikenler bizden oy istiyorlar!
Üniversite kapılarını milyonlarca gencin yüzüne kapatanlar, üniversiteleri parçalayanlar, sağlığı, eğitimi paralı hale getirenler, bizden oy istiyorlar!
Onlar sadece oy değil sömürü, zulüm ve talan düzeni sürsün istiyorlar!
Onlar geleceğimizi daha da karartmak istiyorlar!
Düzen partilerine verilen her oy MÜSİAD-TÜSİAD’ın sömürü ve yıkım, emperyalistlerin savaş programına verilmiş destek demektir.
Düzen partilerine verilen her oy, emperyalist bağımlılığın artması, kardeş halkların katledilmesi demektir.
Sömürü düzenine, düzen partilerine verilecek oyumuz yok, sorulacak hesabımız var!
İşbirlikçi ve asalak sermaye sınıfının seçim oyununu bozalım!
***
Reformist solun yaydığı parlamenter hayallere kapılmayalım!
Dinci-gerici AKP iktidarı eliyle alabildiğine budanmış olan tüm haklar on yılları bulan mücadelelerle kazanılmıştır. Bir parça nefes almanın bile dişe diş bir mücadeleyi gerektirdiği bugünkü koşullarda parlamentoya girmeyi temel amaç edinenler, seçimleri, parlamentoyu çözüm olarak sunanlar, yılmış yorulmuş devrim kaçkınlarıdır. “Solu birleştirmek, Kürt ve Türk emekçilerinin birliğini sağlamak” adına söylenenler, burjuva politikasının “sol” versiyonundan başka bir şey değildir.
Bu hesaplarla yüzünü düzene dönenler, kırıntılarla yetinmeyi bir program haline getirenler, sorunlarımıza çözüm olmak bir yana, önümüze yeni engeller dikmektedirler. Onlarınki düzenle barışma ve bütünleşme platformudur. İttifakları, devrimci ilke ve amaçların tümden bir yana bırakılmasına dayalıdır. Bu, işçi ve emekçilerden umudunu kesip, burjuva kurumlar ve platformlar içinde çözüm arama tercihidir.
Sermayenin kanlı ve kirli işlerinin bir örtüsü olarak kullandığı seçim tuzağı ancak devrimci bir iddia, program ve pratikle parçalanabilir. Ancak bu devrimci kaygıyla hareket edilirse, tüm çalışma buna tabi kılınırsa, seçimler devrimci mücadeleyi geliştirmenin olanağına çevrilebilir.
BDSP’li komünistler, sermayenin programına karşı sınıfın devrimci programını yükseltiyor, işçileri ve emekçileri bu program altında birleşip mücadele etmeye çağırıyorlar.
***
Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm!
Geleceğimizi kendi ellerimize alalım!
Sorunlarımızı ne kokuşmuş düzen partileri, ne seçimler, ne tek adam rejimi, ne parlamento çözebilir. Sorunlarımızı ancak mücadelemizle çözebilir, insanca yaşanacak bir geleceği kendi ellerimizle kurabiliriz. Bunun için kenetlenip sömürücü asalakların saltanatına son vermekten başka bir seçeneğimiz yoktur!
Bizi bekleyen seçim açıktır: Ya sefalet içinde, baskı altında diz çökerek köle gibi yaşayacağız. Ya da artık yeter deyip ayağa kalkacak, özgürlüğümüz ve geleceğimiz için dövüşeceğiz!
Başkaca bir yol, başkaca bir seçim yoktur!
Çağrımız, asalak sermaye sınıfına karşı örgütlü mücadele yürüten sınıf bilinçli işçiler ile sınıf devrimcilerinin çağrısıdır!
Bu çağrı, temel hak ve özgürlüklerimizi kopararak alma, geleceği birlikte kurma çağrısıdır!
Bu çağrı, emperyalist haydutların haksız ve kirli savaşlarına karşı emekçi halkların yanında ve işçi sınıfının saflarında mücadele etme çağrısıdır!
Bu çağrı, kapitalizmin yıkım ve savaş programına karşı işçi sınıfının devrimci programı ve kurtuluş bayrağı altında birleşme çağrısıdır!
Bu çağrı sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız bir dünya için, devrim ve sosyalizm için mücadele çağrısıdır!
Bu çağrı, ezilen ve sömürülen milyonlara aşağıdaki acil talepleri için mücadeleyi yükseltme çağrısıdır!
Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!
7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası!
İnsanca yaşamaya yeterli, vergiden muaf asgari ücret!
Tüm çalışanlar için genel sigorta hakkı!
Herkese parasız sağlık hizmeti!
Herkese her düzeyde parasız eğitim!
Herkese sağlığa ve ihtiyaca uygun ucuz konut!
Topraksız ve az topraklı köylüye toprak!
Emekçi köylünün her türlü borç yükü geçersiz sayılsın!
Her türlü dolaylı vergi kaldırılsın! Artan oranlı gelir ve servet vergisi!
Özelleştirmeye, taşeronlaştırmaya, esnek üretime hayır!
İş cinayetlerine hayır, sorumlulardan hesap sorulsun!
Kahrolsun sermaye diktatörlüğü!
Yaşasın sosyalist işçi-emekçi iktidarı!
İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu