Faşist mafya şefi Sedat Peker’in AKP-MHP cenahının, düzenin ve devletin bir kısım çirkefini ortalığa saçan ifşaatları devam ediyor. Hedef tahtasına çakılanlar kendilerini savunmak adına yaptıkları açıklamalarla daha da derinlere batarken, Meclis’e verilen araştırma önergeleri geri çevriliyor ve düğmesiz cüppelerini iliklemeye çalışan yargı sessizliğini koruyor.
Peker, “Tayyip abi”sini kirli işlerin dışında tutuyormuş gibi yapsa da tüm oklar Erdoğan’ı gösteriyor. Erdoğan cephesinde ise her şey bilinen haliyle devam ediyor: tehdit, hakaret, baskı ve zorbalık... Erdoğan, ortalığa saçılan iddialar karşısında en iyi bildiği şeyi yapıyor, yani ayrıştırma ve kutuplaştırma siyasetine başvuruyor.
Kapitalist sistemin yücelttiği burjuva hukukun kitabında dahi “cumhurbaşkanı” sıfatındaki zatın böylesi iddiaların tarafsızca soruşturulması için gerekli adımları atması, iddialarda adı geçen bürokratları soruşturmaların selameti adına görevden alması ve ivedilikle hukuksal sürecin başlatılmasını sağlaması gerektiği yazılır. Ancak her zaman olduğu gibi bu gündemde de kapitalizm kendi yazdığı hukuk kurallarını ve normlarını bir kenara itti. Zira, yapılması gerekenler Erdoğan’ın kendi boynuna ilmiği kendi elleri ile geçirmesi anlamına geliyor.
Düşman listesi kabardı
Yandaşlardan Abdülkadir Selvi bir yandan AKP MYK’sında Erdoğan’ın “Videoları ciddiye almayın” dediğini aktarırken, diğer yandan soruyor: “Darbeleri, muhtıraları, parti kapatma davalarını, Gezi’yi, 17-25 Aralık operasyonlarını püskürten Erdoğan için, videoların ne ehemmiyeti olacak ki?” Oysaki Erdoğan’ın tavrı videoları fazlası ile ciddiye aldığını ortaya koyuyor. Kalemşorların çabaları bile Erdoğan’ın acizliğini örtmeye yetmiyor.
Bilindiği gibi Erdoğan, kendisine muhalefet eden herkesi düşman ilan etmiş durumda. İktidara geldiği günden bu yana Erdoğan’ın düşman listesi kabardıkça kabarıyor, düşman yelpazesi gün geçtikçe genişliyor. Pastasını bölüşmek istemeyen Erdoğan, listesine birlikte yol yürüdüğü “Fethullah hocasını” katmaktan dahi geri durmadı. Emperyalist şeflere yaranmak ve bu arada iktidarlaşma sürecini kotarmak adına kullandığı “açılımlar”, “çözüm süreçleri” vb.ni bir çırpıda çöpe atan AKP şefi, Kürt siyasetçileri hedef tahtasına çakarak yola devam etti. Aynı zamanda ittifakları bahane ederek CHP’ye de diş biledi ve düzenin has partilerinden CHP’yi dahi terör örgütü ilan edebildi. Şimdi Erdoğan listesine tüm kirli işlerini yaptırdıkları tetikçi, faşist mafya lideri Peker ve “milli ve yerli” saydığı Meral Akşener’i dahil etmiş durumda. Peker’in açıklamaları biçim olarak da doğrudan Erdoğan’ı hedef alırsa neler olur bilinmez ancak muhalefet cephesindeki faşist bir partinin kadın liderini dahi cinsiyetçi bir üslupla tehdit eden Erdoğan’ın yolun sonuna geldiği söylenebilir.
“Kadın da olsa çocuk da olsa gereken yapılacaktır” ve “Kadın mıdır, kız mıdır, bilemem artık” sözlerinin sahibi Erdoğan’ın kadın kimliğine olan saygısızlığı ve mayasının linç kültürüyle yoğrulmuş olduğu gerçeğini bilmeyen yoktur. Erdoğan saldırganlığının son hedefi, “Gelin hanım” diyerek andığı Akşener oldu. Akşener’e yönelik provokasyon girişimini teşvik eden ve şiddeti öne çıkaran Erdoğan, hukuk devleti normlarını bir kez daha ayakları altına aldı. “Benden sonrası tufan” bakışı ile hareket eden Erdoğan için “düşman listesine” eklenecek isim kalmış görünmüyor. Fakat koltuk değneği Bahçeli ile birbirlerinin gırtlaklarına atılacakları günlerin de pek uzak olmadığı söyleniyor.
Güç mü, acizlik mi?
Tüm çevresiyle mafyalaşmış olduğu gözler önüne serilen, çeşit çeşit mafya kolları ve çeteleri emrinde çalıştıran Erdoğan dört bir yana savurduğu tehditlerin güç gösteri olduğunu sanıyor. Ancak mahallenin kabadayısı pozları acizliğinin üzerini örtmenin dışında bir işleve sahip değil. Mafya rejiminin reisi bunun ne kadar farkındadır bilinmez fakat kendisinin karakteristik bir özelliği haline gelen tehditler, hakaretler, zorbalıklar gölgesinden bile korkan birinin psikolojisinin, sıkışmışlığının, çaresizliğinin ve acizliğinin bilinçsiz bir dışavurumudur yalnızca. Akşener’e dahi uzanan tehditler ve hakaretler ise bu acizliğin boyutunun sanılandan daha da derin olduğunu ortaya koyuyor.
Uyuşturucu ve silah kaçakçılığı, “mala çökme”, cihatçı çetelerle ortaklık, Türkiye’nin yanı sıra başka ülkeleri yağmalamak vb. sayısız kirli suçun faili olarak mafyalığı tescillenmiş iktidar bloğu bir çöküşün eşiğinde duruyor. Arabanın direksiyonundaki Erdoğan arabanın içindekiler ile beraber uçurumdan aşağı düşmemesi için ağzından tükürükler saçarak saldırılıyor. Belki yine zor ve baskı ile ya da kapalı kapılar arkasında yürütülen pazarlıklarla araba kurtarılacak. Ancak araba uçurumdan yuvarlanmasa da Erdoğan da çok iyi biliyor ki, lastikler patladı. Öyle ya da böyle, araba artık eskisi gibi yol alamayacak.