Kapitalist-emperyalist sistemi pençesine alan çok yönlü kriz, yıkımlar yaratarak varlığını sürdürüyor. ‘70’li yıllardan günümüze değin aşılamayan, faturası dünya genelinde işçi sınıfına, emekçilere, mazlum halklara ödetilen kapitalist bunalım, toplumsal sorunları görülmemiş boyutlara taşıdı. Bir yanda emperyalist savaş ve işgaller, doğa ve çevrenin hunharca yağmalanması, sonu gelmeyen ekonomik-sosyal saldırılar… Öte yanda artan işsizlik, açlık, yoksulluk ve toplumsal çürüme… Tüm bunlar kriz gerçeğinin güncel görünümleri olarak dünyamızın dört bir yanında öne çıkıyor.
Bu sorunları yaratan ilişkiler TKİP programında şöyle tanımlanıyor:
“Sayıları gün geçtikçe artan proleterler, geçinebilmek için, işgüçlerini, üretim araçlarını tekelinde tutan kapitalistlere satmak zorunda kalırlar. Böylece, kendi emekleriyle, sürekli bir biçimde kapitalistlerin sermayelerini ve servetlerini çoğaltırlar.
Ücretli emeğin sermayeye bu bağımlılığı ve onun tarafından sistematik sömürüsü, kapitalist toplum düzeninin temelidir. Proleter ve yarı-proleter kitlelerin yaşadığı her türlü yoksulluğun, baskının, köleleşmenin, horlanmanın, cehaletin, gelecek güvensizliğinin, fiziki ve moral dejenerasyonun asıl kaynağıdır.”
Kapitalizmin krizi toplumsal bunalımı derinleştiriyor
Emperyalist dünya sisteminin parçası olan Türkiye kapitalizmi de ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel boyutları olan çok yönlü bir krizin içinde debeleniyor.
Üretimde yaşanan düşüş sürüyor. Enflasyonun tırmanışı durdurulamıyor. İç ve dış borçlar günden güne artıyor... Kapitalistler ise, bir kez daha krizin faturasını emekçilerin omuzlarına yıkarak çözüm arıyor. Bu nedenle işsizlik tırmanışta, hayat pahalılığı ise temel ihtiyaçlara yapılan gün aşırı zamlarla emekçilerin yaşamını adeta cehenneme çeviriyor.
Durum bu kadar vahimken soyguncu-rantçı T. Erdoğan rejimi de Yeni Ekonomi Programı, Yeni Vergi Düzenlemesi adı altında saldırı politikalarını tırmandırıyor. Emekçi düşmanı bu rejim krizi fırsata çevirmenin, zenginliklerini koruyup büyütmenin hesabını yapıyor. Bu icraatlar servet ile sefalet uçurumunu derinleştirirken, eşitsizlikleri keskinleştiriyor ve sosyal sorunları daha da ağırlaştırıyor.
Özetle, kapitalist kriz Türkiye toplumunu büyük bir uçurumun kenarına sürüklerken; ekonomik çöküntü, işsizlik ve artan sosyal-kültürel bunalım günden güne derinleşiyor.
İntihar değil cinayet!
Çelişkileri daha da derinleşen ve her geçen gün çürüyen kapitalist sömürü düzeni, kendisi ile birlikte toplumu da çürütüyor. Zira sermaye düzeni en koyu burjuva gericiliğinin önünü açarak, faşist baskı ve zorbalığı tırmandırarak, bireyciliği sistemli bir şekilde pompalayarak toplumu edilgenliğe iterek çürütüyor.
Açlık, yoksulluk ve işsizlikle boğuşan geniş kesimler ise, bu gerici kuşatma karşısında örgütsüz ve dağınık olmanın bedelini içten içe çürüyerek ödüyor. Çünkü örgütsüzlük ve edilgenlik gerici-çürütücü burjuva politikalarının topluma çok daha hızlı nüfuz edebilmesinin koşullarını yaratıyor. Yalnızlık, geleceksizlik ve çözümsüzlük ruh halinin toplum yaşamına egemen kılınmasının zemini düzleniyor.
Bu bağlamda son günlerde yaşanan ve giderek yaygınlaşan intihar olayları toplumsal yaşamdaki çürümenin boyutlarını bir kez daha gözler önüne serdi. Mevcut tablo ve toplumun derinliklerinde biriken sosyal sorunlar sermaye düzenini ürkütmüş olmalı ki, burjuva medya yaşanan intihar olaylarını maniple etmek için hummalı bir kampanya başlattı. “Siyanür satışı yasaklansın” vb. argümanlarla olayları “adli vaka” gibi yansıtarak intiharların gerisindeki toplumsal gerçekliği örtebilmek için çırpınıyorlar.
Fakat çabaları beyhudedir. Zira toplumu çürüten ve insanları intihara sürükleyen toplumsal sorunlar yerli yerinde duruyor. Sorunun siyanür olmadığı ve intiharda kullanılan araçların yasaklanmasının hiçbir şeyi değiştirmeyeceği açıktır. Daha dün işsiz kaldığı, evine ekmek götüremediği ya da çocuğunun eğitim masraflarını karşılayamadığı için birçok insan hayatına son verdi...
Son günlerde artan intihar olayları, kapitalist sömürü düzeninin sebep olduğu cinayetlerdir. Çünkü insanlar, kendilerini kuşatan çok yönlü sorunlar karşısında örgütsüz, dağınık ve edilgen kaldıkları için bizzat kapitalizm tarafından intihara sürüklenmektedir.
Çözüm sosyal mücadeleyi büyütmektir
Kapitalist sömürü sistemi insanlığı ve doğayı yıkıma sürüklerken, dünya ölçeğinde işçi sınıfıyla emekçiler safında büyük bir hoşnutsuzluk mayalanıyor. Son yıllarda birçok ülkede rant uğruna doğa ve çevrenin talan edilmesine, servet ve sefalet arasındaki uçurumun derinleştirilmesine, sosyal-iktisadi yıkım saldırılarına karşı gelişen kitle hareketleri bu gerçeğin dolaysız kanıtlarıdır.
Bugün Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya, Asya’dan Avrupa’ya dünyanın dört bir yanında biriken toplumsal öfke döne döne dışa vuruyor. Bu gelişmeler, günümüz Türkiye’sinde çok yönlü kuşatma altında tutulan işçi sınıfıyla emekçilere de izlemeleri gereken yolu gösteriyor. Bu yol sermayenin iktisadi, siyasal, sosyal, kültürel saldırılarına karşı direnmek, başta yaşam hakkı olmak üzere demokratik-sosyal hakları kazanıp koruyabilmek için sınıfa karşı sınıf eksenli mücadeleyi büyütmektir.
Aksi takdirde daha birçok işçi ve emekçi iş cinayetlerinin, rant odaklı kentleşme nedeniyle sel ve depremlerin ya da içine düştüğü çıkışsızlık ruh haline yenik düşerek intiharların kurbanı olmaya devam edecektir.