Faşist-gerici rejimler doğaları gereği yağma ve talan çarkından beslenir, kurdukları çıkar ağlarına dayanarak ömürlerini uzatırlar. Ömürleri uzadıkça pislikleri her tarafa saçılır. Zira devlet kurumlarını da ele geçirince, “nasılsa devlet biziz, bizden kimse hesap soramaz” zihniyeti baskın hale gelir ve yağma/talan çarkı etrafa yığın yığın pislikler saçarak dönmeye devam eder. Saltanatın sonu görününce ya da paylaşımda anlaşmazlık çıkınca durum değişmeye başlar. Suç çetesinin iç ilişkilerinde ‘mağdur’ edilenlerin bazıları bunu sineye çekmez, bir aşamadan sonra ifşaatlara başlarlar. İşte kokuşmuş gerici-faşist rejimin vardığı son nokta burasıdır.
Peş peşe yapılan ifşaatlar, gerici-faşist rejimin tam bir suç çetesi gibi çalıştığını, yağma/talan konusunda hiçbir sınır tanımadığını gösteriyor. Kişi, tepedeki "büyük reise" ne kadar yakınsa, “mala çökme” operasyonlarını sonuca götürme ve oradan pay alma konusunda o kadar avantajlı oluyor. Altın tepsilerle dağıtılan ihalelerden de ona göre pay alıyor. Bu rejimi kuran AKP-MHP-tarikatlar koalisyonu ile onlar etrafında toplananların çaldıkları paranın miktarını kimse bilmiyor. Zira onlarca yıldan beri devam eden bu talan düzeninden büyük pay alanlar dolar milyarderi olarak anılıyor. İfşaatlardan anlaşılıyor ki, tek bir ihaleden bile 1 milyar dolar komisyon alınabilmektedir. Çalınan para miktarı konusunda CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun telaffuz ettiği ve 14 Mayıs’tan sonra geri alacağını iddia ettiği miktar 418 milyar dolardır. Miktarın en az bunun üç katı olduğunu savunanlar da var.
Bu kadar büyük servetlerin yağmalanması, elbette paylaşım kavgalarını da kaçınılmaz kılıyor. Gerici-faşist rejimin çöküş sürecine girmiş olması, “gadre” uğrayan bazı eski “iş ortakları”nın ifşaatlarda bulunmasına zemin hazırlıyor. İfşaatları Sedat Peker başlatmış, birkaç hafta önce Peker’in 25 yıllık arkadaşı olduğu söylenen Muhammet Yakut’la devam etmiş, AKP şefinin en yakınındaki bir ailenin mensubu olan Ali Yeşildağ’la yeni boyutlar kazanmıştır.
Gerici-faşist rejimin içinden çıkan, uzun yıllar “yağma/talan/gasp/mala çökme” çarklarında bizzat yer alan bu kişilerin itirafları sistemin çürümenin dibine vurduğunu gözler önüne seriyor. Düzenin yargısı, Saray’dan beslenen medyası, devletin kolluk kuvvetleri, meclisteki AKP-MHP milletvekilleri, kısacası bir bütün olarak gerici-faşist rejim, ifşaatlarda anlatılanlara "sıradan olaylar" muamelesi yapıyor. Diğer bir ifadeyle, takındıkları tutumla yağma, talan, mala çökme, gasp gibi kepazeliklerin bu düzende "olağan işler" olduğu mesajını veriyorlar.
Son ifşaatları yapan Ali Yeşildağ’ın anlattığı olaylarda baş aktör AKP şefi Tayyip Erdoğan’dır. Önceki ifşaatlardan da işin başında kimin bulunduğu ya da bütün yolların Saray’da kesiştiği anlaşılmıştı. Ancak Yeşildağ’ın olayları anlatırken “Tayyip abi” diye hitap ettiği AKP şefinin isminin doğrudan anması, ifşaatlara yeni bir boyut katıyor. Örneğin “Antalya Havaalanı işletme ihalesinden Tayyip abi 1 milyar doları cebe indirdi” diyor.
Ali Yeşildağ’ın sahneye çıkmasıyla oluşan “ifşaat üçgeni” AKP-MHP rejimine ayna tutuyor. Anlaşılıyor ki, Saray’ın tepesinden alta doğru bütün yönetici kastı bu çarktan servetler elde etmiş. “Saray rejiminin yandaşı” diye kodlanan kapitalistler, müteahhitler ve şirket sahipleri de bu çarktan “ihale” adı altında büyük vurgunlar yapmışlar. Bunların kazançlarının çoğu doğrudan ücretli emeğin sömürüsünden gelmiyor. Emekçilerin sömürülmesiyle biriken servetlerin bir kısmına devletin gücünü kullanarak el koyuyorlar. Yani ortada kapitalist hukuka da pek uymayan bir durum var. Zira bunlar birikmiş servetlerden doğrudan zor ya da tehditler yoluyla büyük paylar alıyorlar. Ali Yeşildağ, o “piyasada” en küçük rüşvet/haraç miktarının milyon dolardan başladığını, Antalya Havaalanı örneğinde olduğu gibi milyar dolara kadar ulaşabildiğini anlatıyor.
İfşaatların tümünde ya AKP yöneticileri ya Saray’daki görevliler ya da “reis”e yakın müteahhitler olduğu gözler önüne seriliyor. En büyük payı AKP şefi alsa da diğerlerine düşen paylar da milyon dolardan başlıyor. Yeşildağ’ın anlatımları en “mahrem” olanları. Zira bu kişinin abisi olan Hasan Yeşildağ’ın çeyrek yüzyıldan beri Tayyip Erdoğan’ın yanındaki kişilerden biri olduğu biliniyor. Ali Yeşildağ da “Tayyip abi” diyebilecek kadar AKP şefine yakın biridir.
Yargı, yolsuzluk dosyalarını sümenaltı ederken, “şiir okuduğu” için Erdoğan’a hapis cezası verip bir tür “sahte kahraman” yaratmıştı. Kendisine özel olarak tahsis edilen “hapishane”, AKP’nin kuruluş sürecinin üssü olarak kullanıldı. Zaten bütün mizansen buna göre hazırlanmış, bir emperyalist/Siyonist proje olarak tasarlanan AKP’nin kuruluş süreci orada başlatılmıştı. İşte o süreçte Tayyip Erdoğan’a eşlik etme görevi Hasan Yeşildağ verilmişti. Kriminal bir tip olan bu kişinin AKP şefinin hem “sırdaşı” hem “gizli kasası” olduğu söyleniyor. Ali Yeşildağ ise yaptığı ifşaatlarla o kasanın nasıl doldurulduğunu ‘dolaysız bir tanık’ sıfatıyla anlatıyor. Bu arada halen Saray rejiminin etkili isimleri arasında yer alan iki abisinin kirli dosyalarını da aralıyor.