Türkiye’de gündem sürekli değiştirilebiliyor ve düzenin en büyük başarısı da bu oluyor. İşçi ve emekçiler genelde yapay gündemlerle oyalanıyor, kendi yakıcı ve acilen çözülmesi gereken yaşamsal sorunlarıyla ilgilenemiyorlar. Meşguliyet yaratan “haber”ler işçi ve emekçilerin dünyasından olmadığı halde, en çok kulak kabartılan, en çok ilgilenilen böylesi “haber”lerin bombardımanı oluyor.
Ekonomik krizin etkisi gittikçe artmışken, hele hele zaten yerlerde sürünen asgari ücreti yine açlık sınırının altında tutacak bir sefalet zammı gündemdeyken, yoksulların dikkati başka yönlere kaydırılıyor. Son günlerin yapay meseleleri bunun örneklerini oluşturuyor. Bezdirircesine, abartılı bir şekilde uzatılan “saraya giden CHP’li” haberleri gibi… Sanki sömürüye dayalı bu düzeni, kirli ve karanlık komplolarla, provokasyonlarla koruyan sermaye devleti ve onun siyasi ayakları değilmiş gibi, medyadaki yandaş tetikçilerin CHP’deki son yaşananlara dair komplo teorilerini günlerce dinlemek zorunda bırakıldık. Baykal’ı götüren, MHP’yi sarsan kasetler sanki hiç yaşanmamış gibi, bir kez daha benzeri kirli bir propagandaya maruz kaldık.
Bu düzende birbirleriyle ittifak ya da rekabet eden siyasi temsilcilerin karşılıklı olarak ellerinde ne kadar “kaset” biriktirdikleri meçhul. Kendilerine yol açmak için devreye soktukları bu tuzakları ne zaman gösterime sokacaklarını kendileri biliyorlar. Hepsinin fazlasıyla açığı ve her tarafa yapışmış kiri var. Şimdilik sadece aralarındaki dalaşmalar vesilesiyle bunlardan haberdar oluyoruz. 17-25 Aralık süreçlerindeki ses kayıtları gibi…
Sermaye düzeninin bir diğer popüler gündemi ise AKP içinden çıkacak “yeni” partilerdir. Parti girişimlerinin başını çeken ve icraatlarıyla eski olan zatlar yeni bir şey de söylemiyorlar. AKP’nin belli bir zamana kadarki söylemlerini yeniden tekrarlıyorlar. “Sur’u İspanya’nın Toledo’su” yapacağız diyerek, Taybet Ana’nın cesedini günlerce sokak ortasında bıraktırmak gibi insanlık suçlarının işlendiği dönemin zanlılarından Davutoğlu’nun Kürt halkına söyleyebileceği yeni hiçbir şey olamaz. Keza yerli ve yabancı sermayenin medar-ı iftiharı, sosyal yıkım saldırılarında payı olan emek düşmanı Babacan’ın da işçi ve emekçilere söyleyebileceği veya verebileceği yeni hiçbir şey yoktur. Bu tabloda elbette ki Abdullah Gül’ün de aşağı kalır yanı yoktur.
İşin ilginç yanı CHP gibi sol değerleri sömüren düzen partileri bugünün AKP’sine muhalefet ettiklerini iddia ederken, dünün AKP’siyle yan yana geliyorlar. Yani bugünkü Erdoğan’a karşı çıkarken, birkaç yıl öncesinin Erdoğan’ı ile ortaklaşabiliyorlar. Üç beş yıl önceki AKP politikalarını savunan Davutoğlu ve Babacan gibi aktörleri kendi ittifaklarına dahil ederek, bu ittifakı politik zeminde hayata geçiriyorlar.
Tüm bunlar insanca çalışma ve yaşam koşulları için arayışta olan, gittikçe artan yoksulluktan kurtulmak için çözüm arayan işçi ve emekçilerin gözleri önünde cereyan ediyor. Sermaye düzeni içinde kartlar yeniden karılıyor. Eski oyuncularla yeni oyunlar başlatılıyor. Sistemin bu kendini dizayn etme çabasına tüm düzen aktörleri katılıyorlar. AKP-MHP koalisyonu tarafından Meclis’ten geçirilen, enerji tekellerinin çevreyi kirletme süresinin uzatılması düzenlemesine Erdoğan’ın onay vermemesi de bu dizayn işleminin bir parçası.
Düzen kendi krizine çözüm bulmak için yol alırken, işçi sınıfı ve emekçilerin de kendilerini yenilemeleri, silkinip ölü toprağını üzerlerinden atmaları gerekmektedir. Vergi adaletsizliği, yoksulluk, işsizlik, açlık sınırının altındaki ücretler, güvencesiz çalışma koşulları, bunlara ek olarak toplumsal yaşamı daha da bunaltan gericilik, doğanın talanı, kadına yönelik şiddet vb. gibi sorunlardır bizleri asıl ilgilendiren. İşçi ve emekçiler sermaye sınıfının yapay gündemleriyle oyalanmak yerine, yüzlerini işte bu gerçek gündemlere çevirip tutum almalıdırlar.