31 Mart yerel seçimlerinin belediye başkan adayları açıklandı. Adayların belirlenme süreci boyunca partiler içerisinde yaşanan koltuk kavgaları en rezil haliyle medyaya yansıdı. Koltuk kavgalarıyla öne çıkan düzen partilerinden biri de CHP oldu. CHP’nin uzun bir süre büyükşehir belediye başkanı adaylarını açıklamaması, parti içinde geçici istifaların yaşanması ve bazı tartışmalı isimlerin aday olarak belirlenmesi son haftanın önemli gündemi haline geldi.
CHP’nin Urfa Siverek’te Fatih Mehmet Bucak’ı aday göstermesi ise parti içinde sert tartışmalar yarattı. Buna rağmen Bucak’ın adaylığı devam ediyor. Bucak’ın adaylığına tepkilerin yüksek olmasının sebebi Siverek’te hakim güç olan Bucakların Türkiye’deki karanlık sicilidir.
1996 yılında Susurluk skandalı olarak tarihe geçen trafik kazası Bucak ismini tüm ülkede bilinir hale getirdi. Yaşanan kaza, sermaye devletinin çete ve mafyalarla ilişkisini, zamanında kullandığı tetikçilerini polis işbirliği ile saklamaya çalıştığını ortaya çıkarmıştı. Kazada çok sayıda katliamın faili olan ve İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan ülkücü reisi Abdullah Çatlı, İstanbul eski emniyet müdürü Hüseyin Kocadağ ve Gonca Us ölmüş, Bucak aşiretinin reisi ve
DYP Urfa milletvekili Sedat Bucak ise yaralı kurtulmuştu. Dördünün de aynı arabada olması sermaye devletinin açığa çıkmış en büyük skandallarından biri oldu.
Bucakların devlet ile uzun geçmişe dayalı kirli ve karanlık ilişkileri hep süregeldi. Zamanında Emniyet Genel Müdürü olan Mehmet Ağar ve OHAL valisi Ünal Erkan ile de samimi ilişkiler geliştirmiş olan Bucaklar, Siverek’te gerek siyasi gerek ekonomik olarak etkin durumdalar. Fatih Mehmet Bucak 7 Haziran 2015 seçimlerine Urfa bağımsız milletvekili adayı olarak katılmış ve 15 bin civarında oy almıştı. 1 Kasım seçimleri için ise AKP’den aday adayı olmuştu. Sonrasında MHP’den Siverek ilçesinde belediye başkan adayı yapılmıştı. Mehmet Bucak, o dönemde, “Bir daha Bucak’ın içinde bir tane başka partiyle araba görürsem kendileri bilir, şimdiden kendilerine mezar kazmaya başlasınlar. Biz seçime değil ölmeye geliyoruz” gibi açıklamaları ile tartışma yaratmıştı. AKP-MHP ittifakı ile Siverek AKP’ye bırakılınca, Bucak MHP’den istifa etti. Şimdi de CHP’den aday. Gündeme gelen sözleri için yanlış anlaşıldığı açıklaması yapan Fatih Mehmet Bucak, bu sefer de “sosyal demokrat” görüntüsü çiziyor.
CHP’den böyle isimlerin aday olarak gösterilmesine şaşırmamak gerek. Düzen muhalefetinin ne pahasına olursa olsun AKP gerilesin bakışıyla hareket edip, emekçileri de bu yönde taraflaştırmaya çalışması, yalnızca bu döneme özgü bir tutum değil. AKP’den önceki hükümetler döneminde de “solcu” CHP, “sağ, milliyetçi, muhafazakâr” isimleri öne çıkarabilmişti.
Düzen partilerinin gayesi bölgelerde hem siyasi hem de ekonomik çıkarlar gereği oy devşirmedir. Gerektiğinde ittifaklar kurulur, gerektiğinde parti tabanına zıt düşünceli isimler ile yol yürünür. Bu anlamda, önceki seçimlerde Sivas Katliamı’nın sorumlularından biri olan Temel Karamollaoğlu’nun başında olduğu Saadet Partisi ile ittifak kurulmuştu. Bucaklar üzerinden hesaplar yapılması, Mansur Yavaş’ın tekrardan aday olarak gösterilmesi ise son örneklerdir.
CHP ülkenin kurucu partisidir ve geçmişten bugüne toplumsal kriz anlarında her zaman “devleti kurtarma” safında yer almıştır. Haziran Direnişi ve referandum eylemlerinde, 15 Temmuz darbe girişiminde takındığı tavır CHP’nin asıl misyonudur. Ana muhalefet görevini bile yerine getiremeyince, bu muhalifliği yeri geldiğinde Tayyip Erdoğan kendi kendine yapmaya başlamıştır.
Kitlelere “sol”, “sosyal demokrat” pozu verse de gerçekte bu değerlerle yakından uzaktan ilgisi olmayan CHP’nin diğer düzen partilerinden temel bir farkı yoktur. Parti içi demokraside bile sınıfta kalmıştır. İşçi düşmanlığı birçok vesile ile gözler önüne serilmiştir. CHP’nin sermaye düzeni içinde asıl görevi sol, sosyal demokrat kesimleri kendisine yedekleyerek, düzen karşıtı eylem ve hareketleri pasifleştirerek eritmektir. Seçimler döneminde ise her türlü kirli isim ile yol yürümeyi tercih etmeye devam edecektir.
Emekçi kesimlerin çözümü CHP’nin “demokratlığında” değil, devrimci mücadelede görmeleri gerekmektedir. Asıl kurtuluş ancak böyle sağlanacaktır.