İzmir’de toplu taşımacılığın önemli bir ayağı olan banliyö hattı İZBAN’da 342 işçinin grevi 1 ayın ardından “erteleme” adı altında yasaklandı. Demiryol-İş Sendikası’nda örgütlü işçiler TİS sürecinde anlaşamamış, verilen zam oranının bir anlam ifade etmediğini belirterek grev kararlılıklarını sürdürmüşlerdi. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yarı yarıya pay sahibi oldukları İZBAN’da işçilerin talebi yüzde 34 oranında zam iken, İZBAN AŞ önce yüzde 22, sonra da yüzde 26 oranında zam yapılabileceğini açıklamıştı. Bu teklif karşısında işçiler greve devam kararı almışlardı. 8 Ocak tarihinde İZBAN’ın sayfasında yer alan açıklamada, 30 gün süren grevin Cumhurbaşkanı Kararnamesi (CK) ile 60 gün süreyle ertelendiği duyuruldu.
Grev süresince İzmir halkı ile grevci işçiler karşı karşıya getirilmeye çalışıldı. İZBAN’ın internet sitesinde makinistten teknisyene, gişeciden ofis personeline kadar her çalışan için, yapılan zam ile maaşların 3.000 TL’nin altında olmayacağı paylaşıldı. Medya üzerinden bu grevin ulaşımı felç ettiği, sabır taşırdığı haberleri yapıldı. Özellikle maaşların yüksek olacağı propagandası ile grev İzmir halkının insafına bırakıldı.
Büyükşehir belediyesi İzmir halkının sorunları konusunda gerçekten hassas olsa, grevin sonlanması için işçilerin talebini kabul edebilirdi. Oysa belediye yönetimi grevin karşısında olduğunu defalarca kanıtladı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu işçilerle konuşmasında birçok yerde asabi bir tutum yansıttı. CHP’li vekillerden biri istenilen zam oranı verilirse eğer iş dünyasının Aziz Kocaoğlu’na düşman olacağını, başka işyerlerinde de bu zam oranının örnek alınacağını, dolayısıyla patronların zorlanacağını açıklayarak, sermaye sınıfının çıkarlarını savundu. DİSK’in eski başkanı, yılların sendika bürokratı, şimdi de CHP İzmir milletvekili olan Kani Beko grev sürecini takip ettiğini belirterek, işçilerin haklarının verilmesi gerektiğinin altını çizse de son açıklamasında grevin amacından saptırıldığını söyledi. Seçim öncesi bu grevin büyükşehir belediyesinin beceriksizliğinin gösterilmesi için kullanıldığını ve bu durumun politik olduğunu açıkladı. Kani Beko işçilerin insanca yaşam taleplerini AKP-CHP kutuplaşmasında boğuntuya getirme yaklaşımı sergiledi.
CHP her ne kadar “sol” muhalefeti oynayarak emekçileri taraflaştırmaya çabalasa da işçi düşmanı bir sermaye partisi olduğunu sayısız örnekte göstermiştir. CHP’li belediyelerde taşeron çalışma yaygınlaşmış, sendikalaştıkları için binlerce işçi işten atılmış, direnişe geçen işçilere saldırılmış ve bu örneklere rağmen CHP emek dostluğunu dile getirmeye devam etmiştir. Yakın dönemin bazı örnekleri dahi bu konuda yeterince bir fikir verecektir.
2016 yılında İstanbul Avcılar Belediyesi’nde sendikalaştıkları için 43 temizlik işçisi işten atılmıştı. Direniş devam ediyorken, ücretleri ödenmediği için iş bırakma eylemi yapan 200’e yakın işçi daha SMS yoluyla işten çıkarılmıştı. Avcılar Belediyesi işçi düşmanlığını sık tekrar eden, maaşların ödenmemesi ile gündemde yerini daima koruyan bir belediyedir.
2017 yılında İstanbul Ataşehir Belediyesi, 8 Mart öncesi 3 kadın işçiyi işten atmıştı. OHAL’in ilanı ile belediyelerden işçi atımı ilk olarak Avcılar Belediyesi, ardından da Ataşehir Belediyesi’nde yaşanmıştı.
2018 yılında Aydın Büyükşehir Belediyesi, Sosyal-İş Sendikası’nda örgütlenen 9 işçiyi işten atmış, diğer işçilere de sendikadan istifa etme yönünde baskı yapmıştı.
2018 yılında İstanbul Şişli Belediyesi’nde çalışan beş yıllık bir işçi, kendisi ile yapılan bir röportajda “taşerona kadro” yalanını teşhir etmişti. Sadece kuru maaş alındığını, diğer hakların verilmediğini, maaşların da parça parça verildiğini aktaran işçi, bir arkadaşlarının 103 liralık elektrik faturasını ödeyememesi nedeniyle elektriği kesilince eşini ailesinin yanına gönderdiğini, bir başka arkadaşlarının da kira ödeyemediği için evden kovulduğunu anlattı. İşçinin iddiasına göre, eylem yapmaları durumunda yanlarında durmayacaklarını belirten sendika yönetimi, eylemin yerel seçimler nedeniyle CHP’nin zararına olacağını açıklamış.
Sosyal demokrat görünümlü, “taşeron köleliktir” açıklamaları ile emek taraftarı olduğunu göstermeye çalışan CHP sadece bu birkaç örnekten de görüldüğü üzere işçi düşmanı tutumunu her daim sürdürmüştür. CHP sermaye partisidir ve mevcut düzenin bir parçasıdır. Burjuva muhalefet görevini bile yerine getirmede aciz kalan bu parti, seçimlerin meşruluğunun tamamen ortadan kalktığı bir dönemde işçi ve emekçilerin öfkesinin kapitalist sömürü düzenine yönelmemesi için elinden geleni yapmaktadır.
İktidar partisinin icraatları ortadadır. İktidara geldiklerinden bu yana 16 grevi erteleme kararı ile aslında yasaklayan AKP’nin işçinin haklarını savunması beklenemez. Ancak CHP’nin de aynı kulvarda olduğunu görmek zorunda olan işçi ve emekçiler haklarını bir sermaye partisinden beklememeli, kendi örgütlülükleri ile mücadeleyi yükseltmelidirler.