İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) için, Avrupa’daki kimi ülkelerden daha büyük ekonomisi olduğu söyleniyor. İBB’nin bünyesindeki şirketlerin kimi yıl 5’i kimi yıl 7’si Fortune 500 listesine giriyor. İBB bir kamu hizmeti kuruluşu olarak değil, bir şirket olarak büyüyor. Özellikle İBB’yi elinde tuttuğu son 25 yılda AKP, kendisi ile birlikte yandaş şirketleri de büyüttü. Hatta İBB’ye dayanarak şirket kuran yandaşlar büyük tekellere dönüştüler. Bir yanıyla da bundan değil miydi, İBB savaşları? 31 Mart, ardından 23 Haziran...
Ekrem İmamoğlu ve CHP her fırsatta “İBB’de yeni dönem” olacağını dile getiriyorlar. İBB’nin şeffaf olacağı söyleniyor ve kendilerince bunun için adımlar atmaya çalışıyorlar. “Yeni bir dönem” olabilmesinin en temel yanlarından biri şirketleşmekten kurtulmuş, kamu yararına bir işleyişe ve bakışa sahip bir kurumsal işleyiştir. Ekrem İmamoğlu, İBB Genel Sekreterliği’ne Yavuz Erkut’u atayarak, niyetini sergilemiş oldu. Yavuz Erkut, 10 yıl TÜPRAŞ’ın (Türkiye’nin en büyük şirketinin) CEO’luğunu yapmış, oradan da SOCAR’ın Türkiye Başkanlığı’na geçmiş bir isim. Amaç, İBB’yi şirket olmaktan çıkarmak mı, iyi işleyen bir şirkete dönüştürmek mi?
Ekrem İmamoğlu’nu ilk ziyaret eden kurumlardan biri TÜSİAD’dı. Ziyaret sırasında, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski, “İstanbul Türkiye ekonomisinin 3’te 1’ini temsil ediyor. Çevre, sosyal kalkınma, dijital dönüşüm, enerji gibi tüm kalkınma alanlarında İstanbul’da uygulanacak başarılı politikalar ülkemizin kalkınmasının itici gücü olacaktır. İstanbul başarısı Türkiye’nin başarısıdır” şeklinde konuştu. Kawlaski, akıllı şehirler ve kadınların çalışma yaşamına katılımı noktasında atılacak adımlardan söz etti, akıllı şehirler için dijital katkı açısından çaba harcayacaklarını belirtti ve kreşlerin yaygınlaştırılmasına yönelik raporlarını sundu. “Devlet, özel sektör, sendikalar, sivil toplum, akademi ve tüm diğer paydaşların uyum ve işbirliği içerisinde çalışması çerçevesinde diyalog ve işbirliğini sürdüreceklerini” vurguladı. Görünen o ki “yeni dönemde” sadece şirketlerin ismi değişecek.
Hangisi olursa olsun belediyelerin genelde sermaye grupları ile içli dışlı olduğu biliniyor. Bulunduğu yere göre bu sermaye grubunun niteliği değişebilmektedir. Kimi belediyeler yerel çaplı sermaye grupları ile iş yürütüyor. Ama mevzubahis İBB olunca Türkiye’nin en büyük şirketleri ile iş yürütüyor. Aynı zamanda hiç yoktan hızlıca büyüyen şirketleri palazlandırıyor.
Örneğin İBB, çift katlı turist gezdirme otobüsü için ihale açıyor. 60 milyon TL’ye ihaleyi bir şirket alıyor. Ardından ihale gerekçesiz iptal ediliyor. Sonra ihaleyi 3 milyon TL’ye Said Kavurmacı alıyor, yani Topbaş’ın damadının kuzeni, aynı zamanda Bülent Arınç’ın damadı. Bu ihale sonucunda İETT 60 milyon TL’yi kaybediyor. Said Kavurmacı’nın şirketi Gök Global Turizm kendi alanında rakipsiz bir şirkete dönüşüyor ve 3 milyon TL ile alınan işten milyon dolarlar kazanıyor.
Belediyeleri şirketleştiren yasa ve yasa değişiklikleri
Belediyelerin şirketleşmesi aslında bir devlet politikasının yansımasıdır. Özelleştirmeler sürecinin önünün açıldığı Türkiye’nin ‘90’lı yıllarında, birçok kamu kuruluşu gibi belediyelerde de üstü biraz daha örtük şekilde özelleştirme süreci hız kazandı.
Belediyelerle ilgili yasal düzenlemeler de buna paralel bir seyir izliyor.
- 1930 yılında 1580 sayılı Belediye Kanunu’nu çıkarılıyor. O dönemde kimisi yabancılara ait olan tramvay, havagazı, elektrik, su, telefon gibi şirketler kamulaştırılıyor ve belediye bünyesine aktarılıyor.
- 1984 yılında 3030 sayılı büyükşehir belediyeleri hakkındaki kanun çıkarılıyor. Bu kanun ile büyükşehir ve ilçe belediyelerine şirketlere ortak olma veya şirket kurma yetkisi veriliyor.
- 1994 yılında 4046 sayılı özelleştirme yasası çıkarılıyor. Bu yasanın kapsamında, “Belediyeler ve mahalli idareler ile bunların kurdukları birlikler tarafından, ticari amaçla faaliyette bulunmak üzere ticari kuruluşlar kurulması, mevcut veya kurulacak şirketlere sermaye katılımında bulunması Bakanlar Kurulu’nun iznine tabidir” maddesi ile şirketlerin kurulmasının önü açılıyor. Böylece belediye bünyesinde de olsa şirketleşen bir anlayış ve işleyiş oturuyor.
Belediyeler, zarar ediyor diye sermayeye peşkeş çekilen fabrikalar gibi, sermayenin ağzını sulandıran rant/zenginlik kaynaklarıdır. Belediyelerin sermaye biriktirmesi, hükümetin veya belediyenin yandaşı şirketleri büyütmesi herhangi bir belediyenin kendinden menkul işleyişi değil. Yasalar ve yasa değişiklikleri de göstermiştir ki belediyelerin şirket mantığı ile işlemesi, belediyenin hizmet işlerinin kendisine bağlı şirketler eli ile yürütülmesi, kısacası neo-liberal dönüşümlerin ardı yeniden yapılanan sermaye devleti gerçekliğidir.