Dersim TDKP örgütünün kurucu kadrolarından Hüseyin Sancar, 14 Nisan 1980’de öldürüldü. Yaşamından çizgiler veren aşağıdaki metin, yayın hazırlıkları süren Sinan ve Dersim kitabının “Olaylar ve İnsanlar” bölümünden alınmıştır…
Dersim bugün dünya ölçüsünde “komünist” bir kent olarak bilinir. Bu Dersim’in bütün ilericileri için haklı bir gurur kaynağıdır. Bu gururu duyan Dersimlilerin unutmamaları gereken bazı olgular ve kişiler var. Devrimci Dersim 1960’lı yıllarda mayalandı. 1970’li yılların başında temeli atıldı. 1970’li yılların ortasından itibaren devrimci kitle eylemi içinde vücut buldu. Hüseyin Sancar bu dönüşüm sürecinin başlangıcında ilk taşları döşeyen birkaç devrimciden biridir.
1938 Kırımı’ndan kalma korkunun aşılmasında ve bir devrimci kitle eylemleri döneminin başlamasında bir kuşak kurucu rolü oynadı. Devrimci Dersim’in temeli de bu kurucu kuşak tarafından atıldı. Hüseyin Sancar bu temele ilk harcı koyan devrimcilerden biridir. Denizler sonrası THKO’nun Dersim’deki ilk çekirdek kadrosu içinde yer alan Hüseyin Sancar, dönemin tanıklarının anlatımına göre, yetenekli bir örgütçü ve iyi bir ajitatördür. Dersim THKO’nun ilk ekibinin oluşumunun ardından, Ankara’da hukuk eğitimi yapmak üzere Dersim’den ayrılır.
Sancar Ankara’da
Kitlesel bir sol dalganın işçi sınıfı, kır yoksulları, emekçi kesimler ve öğrenci gençlik içinde yükseldiği, 12 Mart zulmünün püskürtüldüğü süreçte, Hüseyin Sancar, Ankara yüksek öğrenim gençliği içinde THKO adına ön saflardadır. 1977 yılında Ankara’da THKO’yu tasfiye ile yüzyüze getiren hizip ayrılığı günlerinde ise toparlayıcı kadrolardan biridir.
Gençlik içinde tuttuğu bu konumdan ötürü THKO önderliği onu Gençlik Federasyonu yönetimine, gerçekte ise federasyon başkanlığına düşünür. Bu nedenle İstanbul’a geçer. Fakat İstanbul’da işler bir başka biçimde gelişir. THKO önderliği federasyonun kuruculuğu için Ankara’dan onun bir başka yoldaşını görevlendirir. Hüseyin Sancar kendi çalışma alanı olan Ankara’ya geri döner.
Dersim’e dönüş
Yoksul ailesinin büyük fedakarlıklarıyla Ankara’da hukuk eğitimini tamamlayan Hüseyin Sancar, Sakarya’da stajını yapar. 1978 yılı ortalarında Dersim’e bir avukat olarak döndüğünde Dersim’in yeni çehresiyle karşılaşır.
Temeline harcını koyarak ayrılmıştı. Ama artık yapı yükselmişti. Varlığı-yokluğu onun ayrıldığı sıralar çok fark edilmeyen Dersim THKO örgütsel açıdan gelişip serpilmiş, alabildiğine kitleselleşmişti. Hüseyin Ankara’ya gittiğinde ergenliğe yeni girenler, şimdi artık saflarda birer militan olarak yer alıyorlardı. Temeline harç koyduğu örgütüyle gurur duyuyordu. Heyecanı katlanmıştı. Bu heyecanı pratik çabası kadar gençlerle ilişkilerine de yansıyordu. Küçük kardeşinin başını okşayan bir ağabey gibi genç militanların başını okşuyordu. Gençlerin büyük bölümü onu tanımıyor, bu davranışını anlamaya çalışıyorlardı. Onlarla bu kadar kolay senli benli olan bu adam kimdi acaba?
Buzlar onun ilklerden olduğu anlaşıldığında çözülmüştü. Hayatlarına giren bu yeni yoldaşları THKO’nun Dersim’deki ilk militanlarındandı. O dönemler yüksek öğrenim gören insan sayısı henüz çok azdı. Üniversite bitirenlerin bir kısmı artık kendini üstte bir yerlerde görür, kendini başka bir çevrede konumlandırırdı. Hüseyin Sancar da büyük şehir görmüş, Ankara gençlik mücadelesinin deneyimine sahip, üniversite eğitimini tamamlamış, avukat çıkmış, ama hiçbir biçimde burnu büyümemişti. Kimilerinde görülen kibirden onda eser yoktu. Alçakgönüllülüğü mahcup edici cinstendi. Ne yapması gerektiğini gençlik yöneticilerine soruyordu. Bu kadar alçakgönüllü ve böylesine içtenlikli bu yoldaşlık, Hüseyin Sancar kişiliğinin ne kadar sağlam bir karakterde olduğuna göstergeydi.
Dersim’e döndüğünde çocuksu bir heyecanla YDGD faaliyetlerine katılmış, kendi isteğiyle Emekçi Gençlik Bürosu çalışmalarında yer almıştı. Yaptığı, ilişkilerde oluşmuş olan kireçlenmeyi kazımaktı aslında. Apolet onun için bir şey ifade etmiyordu. Harekete yeni katılmış bir militan gibi gece gündüz koşturuyordu. Kır emekçilerinin YDGD Başkanlığına verdikleri dilekçelerde yer alan sorunlar şimdi onun gündemindeydi. Kendince öncelikleri saptıyor ve genç yoldaşlarını yanına alarak köylere gidiyordu. Gerçek bir dava insanında bulunabilecek cinsten bir hırsla çalışıyor ve böylece çevresindeki gençlere de enerji katıyordu. Sağlık emekçileri ile kısa sürede dostluk kurmuş, Doktor Ferhat’ın yanına yerleşmişti. O gençleri sevmiş, şaşkınlıkları geride kalan gençler de onu.
PKK daha önce sözlü olarak ifade ettiği politikasını, 1978 yılı sonunda artık yazılı ilan etmişti: “PKK’nın yerine getirmesi gereken görevlerden biri de halkımızı kendi ulusal özüne karşı suç işlettirecek hale getiren faşist, sosyal şoven ideolojileri ve güç mihraklarını ne pahasına olursa olsun ivedi olarak dağıtmaktır. PKK, bu güçlerle savaşmayı bir şiddet sorunu olarak ele alır ve ikna yöntemiyle çözülmesi gereken halk safları arasındaki sorunlardan ayırı.” (Bildirge)
“Sosyal-şoven” ve “uşak” mihrak olarak adlandırdıklarından biri de THKO-TDKP’ydi. TDKP bu nedenle Dersim’de öncelikli hedefti. TDKP’nin Dersim’de “yaşama hakkı bile yoktu”!
Bu politikanın öncelikli hedefi ileri kadrolardı. Bunlardan birinin de Hüseyin Sancar olma ihtimali büyüktü. Bu nedenle gençler Sancar’ı ihtiyatsız davrandığı için uyarmışlardı. O tanınmadığını düşünüyordu. Fakat gençler yine de kendilerinden birileri yanında olmadan mahalleye gitmemesini istemişlerdi. Böyle de anlaşmışlardı. Mart ayı ortalarından beri de gençler özel dikkat gösteriyor, mahalleye gidişte ona eşlik ediyorlardı.
Pusu çok yakında kuruluyor
14 Nisan 1979 günü dernekten çıkarken beş dakika sonra geri döneceğini söyler. İki dakika geçmez silahlar patlar. Sancar çarşı ortasında kurulan pusuya düşer. Birçok noktası polis otoları tarafından tutulduğu için çarşı içinde bir pusu kurulabileceği belki de hesaplanmamıştı. Dernekten yalnızca üç yüz metre uzaklıkta, Demir Hotel ile Ziraat Bankası arasında, polis otosuna ise sadece beş metre mesafededir. Biri sonraları polise düşer düşmez iliklerine kadar çözülen, öteki Öcalan’ın “sonradan ajan çıktılar” dediklerinden biri olarak kayıplara karışan, bir üçüncüsü de 1990’lı yıllarda adı uyuşturucu mafyasıyla anılan üç tetikçi tarafından kurşun yağmuruna tutulur. Sancar yüzükoyun yere yığılırken, üçlü Hastane Mahallesi’ne doğru yürüyerek uzaklaşır. Sancar’a sadece beş metredeki polis otosu ise ilgisiz davranarak karakola sürer. Olayın tanıkları Halkın Yolu militanlarıdır. Derneğe haberi de onlar verirler.
Sancar büyük bir törenle sloganlar ve marşlar eşliğinde uğurlandı. O güne kadar PKK-TDKP çatışmalarında hayırhah bir tutum alan Devrimci Halkın Yolu, bir militanlarının bu cinayete dolaysız tanıklığından ötürü yapılana öfke duymuş, törene katılmış ve ilk konuşmayı da onlar yapmıştı. Devrimci Halkın Yolu konuşmacısı, “tanığız, cinayet polis gözetiminde işlendi” demişti.
Dersim kaybetti, devlet kazandı!
Emekçi Gençlik Bürosu, aslında kırda gençlik çalışması anlamına gelen bu örgütlenmenin içinde olmak isteği gençlik yöneticilerine ulaştığında bu hayli garip karşılanmıştı. Okumuş, hukuk fakültesini bitirmiş bir devrimci pekâlâ başka hesaplar yapabilirdi.
“Hayır”, demişti Hüseyin, “siz yanılıyorsunuz!”
Kır yoksulları arasındaki anlaşmazlıklar, Dersim’de öteden beri büyük sorundu. Devrimci yükseliş nedeniyle olayların durmuş olmasına aldanmamak gerekiyordu. Bu anlaşmazlıklara devrimci tarzda müdahale etmek ve çözmek, kır yoksullarını devrimci harekete kazanmak bakımından çok önemliydi.
Karagöl, Fem ve Hozat-Çemişkezek gibi bazı bölgelerde hala da önemli toprak sorunları vardı. Değerlendirilebilecek arazilerin bir kısmı da hazine tarafından işgal edilmişti. Bunların tümü devrimimizin ciddi sorunları durumundaydı. Dersim’deki son kadastro uygulamalarına bakıldığında, Sancar’ın ne kadar haklı olduğu bugün daha iyi anlaşılır. O gün Dersim’in devrimci hareketi, Hüseyin Sancar tarafından dilendirilen politikayla, kır emekçilerinin devlet karşısındaki haklarını somut mücadele konusu etmeye hazırlanıyordu. Sancar’ın öldürülmesi bu hazırlığı boşa çıkarmıştı.
Feodal kültürün etkisindeki köylüler aralarında şu ya da bu nedenle var olan anlaşmazlıklarda sol grupları kullanma yoluna gidebiliyorlardı. Kemal Burkay’ın anılarında 1960’lı yıllara ilişkin anlattıklarıyla kıyaslandığında, bu tür girişimlerin ‘70’li yıllarda azaldığı söylenebilir. Ama yine de sorun tüm ciddiyetiyle çözümsüz halde duruyordu. Hüseyin Sancar ekibiyle bu alana el atmak istiyordu. Sayısız köylü YDGD’ye bu içerikte sorun, talep ya da şikayetler iletiyordu. O zamanlar sokak özgürdü derken, emekçiler nezdinde devrimcilerin giderek çözüm gücü olarak öne çıkması gerçeğine de işaret etmiş oluyoruz. Hüseyin Sancar’ın öldürülmesi bu alandaki önderliğin o gün için fiilen tasfiye edilmesi oldu. Bu çelişkilerin ‘80’li ve ‘90’lı yıllarda alandaki sol grupların zaafa düşmelerinin zemini olarak kullanıldığını ve bunun çok sayıda olumsuz olaya neden olduğunu Dersim’de bilmeyen yoktur.
Hüseyin Sancar’ın kaybıyla, Dersim değerli bir evladını kaybetmişti.