Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün en karanlık dönemlerinden biri yaşanıyor. Saray rejiminin sözcülüğünü yapmayan her türlü gazete, haber sitesi, sosyal medya kanalları baskı altında bulunuyor. Gazeteciler, yaptıkları haberlerden dolayı hedef gösteriliyor, yoğun baskı ve sansüre maruz kalıyorlar. Biat etmeyenleri soruşturmalar, davalar, gözaltılar, tutuklamalarla susturmaya çalışılıyorlar. Öte yandan günlük gazeteler ‘ilan kesme cezaları’ ile kesilen yüksek para cezalarıyla mali yönden de sıkıştırılıyor…
Ülkeyi karanlıkta boğmak için çırpınan saray rejimi baskı ve sansürü koyulaştıran yasa ve yönetmelikler çıkarıyor. Basın İlan Kurumu (BİK) ile Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) iktidarın sopası olarak kullanılıyor. Sarayın talimatlarıyla çalışan bu aparatlar, muhalif her sesi cezalandırmaya çalışıyor. Ancak çöküşün eşiğine varan rejim şeflerine bu kadar yetmemiş olacak ki “Dezenformasyonla mücadele” adı altında yeni bir “sansür yasası” hazırladılar. Ek olarak internet siteleri ve sosyal medyaya dönük yasaklamalar ve BİK’in ‘ahlak yasaları’nın değiştirilmesi ile sansür çok daha yaygın hale getirilmek isteniyor.
20 yıldır iktidarda olan AKP medyanın yüzde 90’ını elinde tutmasına rağmen yolsuzlukları, kirli-mafyatik ilişkileri, yalanları saklamakta başarılı olamıyor. Yandaşlar ve sarayın dalkavukları dışında kalan toplum kesimleri üzerinki baskıyı arttıran gerici faşist rejim, biat etmeyen basına dönük baskı ve sansür saldırılarını da şiddetlendiriyor. Biriken öfkenin toplumsal bir patlamaya dönüşmesinden de korkan rejimin öncelikli hedefi toplumun sesini kısmak, mafyatik rejime karşı durma cesareti gösteren basını susturmak, ifade özgürlüğünü tamamen ortadan kaldırmaktır.
AYM: BİK cezalandırma aracına dönüştü
Basın üzerindeki baskı o kadar arttı ki, rejimin Anayasa Mahkemesi (AYM) bile aldığı son kararla iktidarın Basın İlan Kurumu’nu tamamen sansür aracına dönüştüğüne hükmetti. AYM Cumhuriyet, Sözcü, BirGün ve Evrensel gazetelerine “ilan kesme” cezası verilmesiyle ilgili pilot bir karar verdi. Kararda, BİK’in verdiği cezaların basın ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiği ve sorunun yapısal olduğuna hükmedildi. BİK’in cezalara gerekçe olarak gösterdiği 195 Sayılı Kanun'un 49. Maddesi’nin yeniden düzenlenmesini isteyen AYM, hükmün meclise gönderilmesine karar verdi.
AYM kararında, BİK yaptırımlarının objektif ve hakkaniyete uygun bir şekilde uygulanmasını sağlayacak açık ve sınırları belirlenmiş kriterlerin olmadığı belirtildi. Resmi ilan ve reklam kesme cezasına dayanak gösterilen düzenlemelerin muğlak, soyut, kesinlik içermeyen ifadeler olduğunu belirten AYM, öngörülen ceza miktarları arasındaki makasın çok geniş tutulduğuna da hükmetti ve bu sürelerin neye göre belirlendiğine dair hiçbir açıklamada bulunmayan BİK’e kapsamlı bir takdir yetkisi tanındığını ifade etti.
Karar üzerine açıklama yayımlayan BİK ise şunları ifade etti: “Yönetim Kurulumuz, TBMM tarafından 195 sayılı Kanunun 49. maddesinde değişiklik yapılana kadar Basın Ahlak Esasları kapsamında yapılan başvuruları toplantı gündemine almamaya karar vermiştir.”
BİK’in temel işlevi sarayın borazanlığını yapmayanlara ceza yağdırmak, yandaş gazetelere ise kaynak aktarmaktır. Kendi raporlarında dahi bu rezil tutum tüm açıklığı ile yansıyor. Muhalif basına keyfi cezalar kesildiği ve BİK adlı saray aparatının muhalifler üzerinde bir sopa olarak kullanıldığı AYM tarafından da teyit edilmiş oldu.
“Dezenformasyonla Mücadele Merkezi”
Çöküşe sürüklenen gerici-faşist rejimin elinde şiddet ve baskı araçları dışında kullanabileceği bir şey kalmadı. Bundan dolayı sansür ve baskı kurumlarına yenilerini ekleyerek ömrünü uzatabileceğini var sayıyor. ‘Sarayın Goebbels’i diye anılan İletişim Başkanı Fahrettin Altun İletişim Başkanlığı bünyesinde bir “Dezenformasyonla Mücadele Merkezi” kurulduğunu Twitter hesabından duyurdu. Yeni bir sansür kurumu olan bu merkezin neden kurulduğuna dair somut bir açıklama yapılmadı. Merkezin başına da Pelikan Grubu üyesi ve besleme medyanın en rezillerinden biri olan A Haber’in yazarı İdris Kardaş adlı yandaşın getirildiği açıklandı.
Ne tür yaptırımlarının olacağı, nasıl çalışacağı henüz açıklanmayan bu merkezin, haziran ayında meclis gündemine gelen ve tepkiler üzerine görüşülmesi ertelenen “dezenformasyon yasasının” bir prototipi olacağı belirtiliyor.
Ekonomik krizin derinleştiği ve toplumsal tepkilerin çoğaldığı dönemlerde, gerici-faşist rejimler baskı ve sansür uygulamalarını arttırmıştır. Elinde zorbalık ve yalandan başka hiçbir araç kalmayan AKP-MHP iktidarı da kaybettiği kitle desteğini dezenformasyon yaratarak, topluma korku salarak korumaya çalışıyor. Topluma 7/24 yalan söyleyen gerici-faşist rejim -zorbalığın yanı sıra- ancak gerçekleri tersyüz ederek, algı operasyonları düzenleyerek ayakta durabiliyor. Ancak gelinen yerde artık ne zorbalıkla ne yalanla gerçeklerin üzerini örtebilirler. Onların kokuşmuş düzeni, çürümüş kurumları ile birlikte tarihin çöplüğünde hakettiği yeri alacaktır.