Emperyalist hegemonya mücadelesinin kızıştığı, pandemi, kuraklık, kıtlık ve açlığın yaygınlaştığı bir çağda yaşıyoruz. Bu çağın temel olgularından biri de küresel göç ve göçmenlik. Dünya üzerinde emperyalist kapitalizmin yarattığı yıkım nedeniyle milyonlarca insan yerini yurdunu terk etmez zorunda kalıyor. BM’nin verilerine göre 2020 yılı sonunda 82,4 milyon kişi zorla yerinden edilmiş. 230 milyondan fazla insan ise yaşamına doğduğu toprakların dışında devam ediyor. Kaydı olmayan göçmenlerin sayısı ise çok daha fazla.
Emperyalist savaşlardan, emperyalistlerin destekledikleri bölgesel mezhep çatışmalarının getirdiği ölüm ve yıkımdan, ekonomik krizin sonuçları olan açlık, sefalet ve geleceksizlikten, faşist ve baskıcı rejimlerin zulmünden, iklim krizinin yol açtığı kuraklık ve kıtlıktan kurtulmak için göç yollarına düşenler kendilerini başka bir savaşın içinde buluyorlar. Daha iyi bir yaşam umuduyla yollara düşen milyonlar ya Akdeniz’in karanlık sularında ölüme ya da sınır bölgelerinde ve mülteci kamplarında sefalete ve açlığa terk ediliyor. Sınırları geçebilenler ise başka türlü saldırıların hedefi oluyor. Yedek işgücü ordusunun en kullanışlı kısmı olarak görülen göçmen işçiler dünyanın her yerinde en kötü işlerde, en ağır koşullarda, en düşük ücretlerle çalıştırılıyor, işten atılma ve sınır dışı edilme korkusuyla ağır koşullara mecbur bırakılıyorlar.
Ekonomik krizin derinleştiği, işçi ve emekçilerde hoşnutsuzluğun arttığı, sermaye iktidarının çıkışsızlığa battığı her dönemde göçmenler kapitalist devletlerce ikiyüzlüce kullanılıyorlar. Gerici-faşist rejimin sözcüleri tarafından, her daim güncel, her daim kışkırtılan bir konunun özneleri olarak öne sürülüyorlar. Göçmenler hedef gösterilerek, sorunların gerçek kaynağının üstü kapatılmaya çalışılıyor. Göçmenler kaygı verici boyutlara ulaşan şoven propagandalarla siyasetin iç ve dış malzemesi haline getiriliyor.
Körüklenen göçmen karşıtlığı
Son dönemde doğruluğu teyit edilmeyen birtakım haber, fotoğraf ve videolarla ırkçılık bir kez daha körükleniyor. Son olarak Watsons kataloğunda Arapça kullanılmasına ve Iğdır’da Farsça yazılan tabelaya tepkiler gündeme geldi. Sosyal medyada körüklenen ırkçılık, kısa sürede linçe kadar varma tehlikesi barındırıyor. Zaman zaman gerici-faşist partiler, ana akım haber siteleri, belli sosyal medya hesapları adli ya da tekil bir olayın faili göçmen olduğunda, ırkçılığı körüklemek ve gerçekleri maniple etmek için bu yola başvuruyorlar. İşçi ve emekçilerin karşısında bir tehdit unsuru olarak kullanılan göçmenler ağır çalışma koşulları, yoksulluk, yozlaşma, ev kiralarındaki artış, işsizlik, kadın düşmanlığı gibi toplumsal sorunların sorumlusuymuş gibi ilan ediliyor. Milyonları göçe sürükleyen nedenlerin üstü örtülmeye çalışılıyor.
Oysa mevcut tablo, bugün göçmenlere karşı çıkan düzen muhalefetinin ve savaş politikalarının sorumlusu gerici-faşist iktidarın bizzat körüklemesi ile adım adım oluşturuldu. Bölgeyi yeniden dizayn etmek için ABD’nin başlattığı savaş politikaları ile Afganistan’dan Libya’ya, Irak’tan Suriye, Pakistan ve Yemen’e uzanan geniş bir coğrafya yıkıma uğratıldı. Bu yıkım beraberinde göç dalgalarını getirdi. Ülkedeki göçmenlerin neredeyse tamamı bu bölgelerden gelmiştir. Göçlere neden olan savaş politikalarına destek verenlerin göçmenleri istememesi de başka bir ikiyüzlülük örneğidir.
Faşist Ümit Özdağ sosyal medyada yaptığı TikTok videosu paylaşımları ile göçmenleri bir kez daha hedef aldı. Özdağ’ın ardından ve tam da milyonların “geçinme” derdiyle boğuştuğu günlerde, gerici faşist rejimin şefleri ve düzen muhalefeti hep bir ağızdan göçmenleri hedef alan açıklamalar yaptılar. Misafirlik süresinin dolduğu söylenen göçmenler geri gönderilmek isteniyor. Erdoğan’ın bir ay önceki açıklamalarının tam tersi yönde yaptığı “geri gönderme” çağrısının ardından Bahçeli de göçmenlerin vatanlarından koparılmasını ve Türkiye’ye gelmelerini “istila” olarak nitelendirerek, “önüne geçilmelidir” dedi. Kılıçdaroğlu da göçmenleri davul zurnayla göndereceklerini iddia etti.
Bu söylemlerin evrensel hukuka göre suç olması bir yana, ne yazık ki işçi sınıfının maniple edilmiş büyük bir kısmı da göçmen düşmanlığı yapıyor. Sormak gerekiyor, göçmenlerin gönderilmesi hangi sorunu çözecektir? Ev kiralarındaki artışı durduracak mıdır? Yoksulluğu, işsizliği, kadın cinayetlerini, taciz ve istismarı, uzun çalışma saatlerini ya da düşük ücretleri…
Sorumlusu ilan edilen ve burjuvazi tarafından işçilere düşman olarak gösterilen göçmenlerin yakılıp yıkılmış ülkelerine geri gönderilmesinin kangrenleşmiş bu sorunların hiçbirine çözüm olmayacağı açıktır. Öte yandan yeni göç dalgaları da durmayacaktır. Emperyalistlerin yol açtığı bölgesel savaşlar ya da mezhep çatışmaları bitmediği sürece göç ve göçmenlik de kaçınılmaz olarak yaşanmaya devam edecektir.
Sermaye adına ülkeyi yöneten gerici-faşist iktidar, geçinemeyen milyonların öfkesini farklı kanallara akıtmak, işçi-emekçileri bölmek, işsizliğin, yoksulluğun, gericiliğin yayılmasında sorumluluğu üzerinden atmak için göçmen düşmanlığı üzerinden ırkçılığı körüklüyor.
Buna karşı işçi ve emekçilere düşen sorumluluk ise böylesi kirli oyunlara gelmemek, sınıfının bir parçası olan göçmen işçi-emekçilerle dayanışmak ve insanlığa karşı olan bu düzene karşı savaşmaktır. Çünkü bu düzen alaşağı edilmedikçe emperyalist savaşlar, zulüm ve yıkım, açlık ve yoksulluk var olmaya devam edecektir. Dünya üzerinde sınırlar kalkmadıkça, eşit, özgür, sınırsız ve sınıfsız bir dünya kurulmadıkça göç sorunu büyüyecektir.