İnsanın doğa ile uyumlu bir şekilde yaşamasını sağlamak kapitalist sistemin doğasına aykırıdır. İnsan hayatını ve ekolojik dünyayı kendi sefil çıkarlarına bir an bile düşünmeden kurban eder. Sadece kârının, rantının peşindedir ve kasasını doldurmaya bakar. Bunun dışında her şey sistem için zırvalıktan ibarettir. Bu nedenle gelmiş-geçmiş en büyük felaket, kapitalist sistemdir.
Bu düzende her şey alınıp-satılır. Birer metaya dönüşür. İşçi ve emekçiler barınma, sağlık, eğitim gibi insani temel ihtiyaçlarına ulaşamaz. Sermaye için her şeyin temelinde kâr, rant, yağma, talan vardır. Bu yüzden emekçiler depreme dayanıksız evlerde yaşamak zorunda kalır. Dolayısıyla meydana gelen her doğal afet, yoksul emekçilerin felaketi olur. Bunun en acı sonuçları 6 Şubat’ta yaşandı. Maraş merkezli yaşanan iki deprem on binlerce insana mezar olurken, geride kalanların da aç biilaç sokaklara terk edilmesiyle sonuçlandı. Sömürü düzeninin piyasaya dayalı, doymak bilmeyen aç gözlülüğü yüzünden, işçi ve emekçiler enkaza dönen şehirlerde ilkel koşullarda yaşam mücadelesi veriyor.
Ayrıca bu deprem, sermayenin çıkarları için bir gece yarısı bile kararlar alınırken, bu depremlerde halkın en temel ve acil ihtiyaçları için günlerce beklenildi. Ayrıca günümüzde teknolojik gelişmelerin sunduğu imkanlara rağmen deprem sonrası birçok yere yardımların ulaştırılamaması sermaye devletinin ne için var olduğunu tüm toplumu sorgulamaya itti. Bu deprem, kapitalist sistemde devletin yapısının ve işleyişinin yapıcı değil, yıkmaya endeksli olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Afetlerle mücadele Küba örneği!
Amerika emperyalizmin ambargosuna boyun eğmeyen ve ona rağmen ayakta kalmayı başaran Küba’da doğal afetlerle mücadele, zengin kapitalist ülkelere göre daha ileride olduğu görülmektedir. Kasırga ülkesi olan Küba’da, 2002’den bu yana 9 büyük kasırga yaşadı. Fakat bu kasırgaları diğer komşu ülkelerle kıyaslandığında çok daha az can kaybıyla atlatıldı. Doğal afetler karşısındaki en büyük silahın halk örgütlülüğü olduğu Küba’da, devlet kurumları, kitle örgütleri ve halk birlikte seferber olabiliyor. Devlet kurumları halkın çıkarlarına göre şekillendiği görülüyor. Örneğin, radar sistemleri ve diğer tekniklerle kasırgalar önceden belirlenmesi sağlanıyor. Ayrıca kapitalistlerin bencil çıkarlarının sonucunda, dünyayı yıkımın eşiğine getiren iklim değişikliği nedeniyle, Küba’nın yeni önlemler almasına zorunlu kıldı. Bunlardan biri, Küba Meclisi’nden çıkan “Yaşam Görevi” programı kapsamında yapılan ilk çalışmalar sonucunda, suların yükselme hızıyla orta vadede sular altında kalacak 14 yerleşim yeri belirlendi ve bunlar adım adım boşaltılarak daha yüksek yerlere taşınmaya başlandı. Bunun yanı sıra, risk altındaki bölgelerde bulunan binaların yıkımı, aynı bölgelerde yeni imar izni verilmemesi, kumsalları korumak için bitkilendirme gibi önlemler alınıyor. Şehir planlanmasında şirketlerin aksine halkın ve bilim insanlarının düşünceleri esas alınıyor ve böylelikle dayanıklı yapılar sayesinde, insanlara güvenli bir ortam sağlanıyor.
Yaşam hakkı için mücadeleye!
Küba örneğinde görüldüğü gibi insanca yaşam hakkı için, işçi ve emekçilerin örgütlü olması gerekmektedir. Türkiye’de emekçilerin katliamlara varan felaketlerden kurtulması da sosyalist işçi ve emekçi iktidarı mücadelesini büyütmesine bağlıdır. Sosyalizm, tarihin gördüğü en gerçekçi ve kalıcı çözümdür. Çünkü özel mülkiyetin toplumsallaştığı işçi iktidarında, kâr, rant, talan, yağma yerine insan temel olarak alınır. İşçi sınıfının ve emekçi halkın çıkarları ön plana tutulur ve sermaye sınıfına yaşam alanı tanımaz. İşte bu yüzden doğal afetler insan kıyımına yol açmaz ve doğanın bir parçası olan insanın, doğa ile uyumlu bir şekilde yaşamasını sağlar.
Dolayısıyla depremde yaratılan toplumsal dayanışma seferberliğini mücadele seferberliğine çevirmek ve sorumlulardan hesap sormak toplum olarak enkazın altından kalkmanın ilk adımı olacaktır. Yoksulluğun haramiler tarafından kader olarak dayatılmadığı bir ülkenin inşası ancak işçi ve emekçilerin mücadelesiyle mümkündür.