Tarih boyunca haber alma ve yayma kaynakları, en genel hatlarıyla egemen sınıfların çıkarlarına hizmet etmiş ve bu sınıflar tarafından kontrol edilmek istenmiştir. Yazılı, görsel ve işitsel basın yakın zamana kadar kitle iletişim araçlarının neredeyse bütününü oluşturmaktaydı. Ve kontrol mekanizmaları daha kolaydı. Bugün ise bu araçlar yaygınlığını yitirmemiş olsa da önem bakımından ikincil bir konuma düşmüştür.
İçinde bulunduğumuz çağı iletişim araçları üzerinden genel tanımlamasını yapacak olursak, buna “İnternet çağı” diyebiliriz. Bugün dünyanın neredeyse her yerinde, internet ağına bağlanmak mümkün. Öte yandan İnternet’in olmadığı, yasaklı ya da kısıtlı olduğu bölgelerde ise ağa bağlanabilmenin alternatif yol ve yöntemleri geliştirilebiliyor.
Toplumsal hayatın vazgeçilmez iletişim aracı haline gelen internet, artık her alanında yaşamsal bir önem taşımaya başladı. En basitinden bir akıllı telefon kullanarak fatura ödemekten alışveriş yapmaya, filim izlemekten müzik dinlemeye kadar gündelik hayatta birçok şey yapılabiliyor. Devlet başkanları, siyasi parti liderleri, bürokratlar, şirketler, okullar, hastaneler vb. çoğu zaman açıklama, bilgilendirme, reklam, tanıtım vb. için sosyal medyayı tercih ediyor ya da etmek zorunda kalıyor.
Diğer medya araçlarının %95’ine hakim olan saray rejiminin başı Tayyip Erdoğan bütünüyle kontrol edemediği ve diğerlerine göre çok daha özgür olan İnternet ve sosyal medya araçlarına karşı her fırsatta kin ve nefret kusuyor. Haziran Direnişi sırasında sosyal medyanın etkisini ve gücünü gördü. Bu minvalde birçok kere sosyal medyayı hedef alan açıklamalarda bulundu. Sosyal medya üzerinden hızlı, yaygın, son derece güçlü ve etkili tepkiler verilebilmesinin kendisinde yarattığı hezeyan devam ediyor. Elbette sosyal medyanın yozlaştırıcı ve çürütücü bir etkisi de var, fakat Erdoğan’ın sosyal medyaya histerik bir şekilde saldırmasının arkasındaki esas sebep, o alanı istediği kontrol altına alamamaktan kaynaklanmaktadır.
Bugün Türkiye’de medya araçlarının -birkaç istisna dışında- neredeyse tamamı iktidarın borazanı, hatta tetikçisi durumundadır. Yandaş havuz medyası denilen ucube oluşum tamamıyla Erdoğan ve AKP’nin sözcülüğünü yapmakta, orada görevli olanlar ‘sarayın beslemeleri’ olduklarını her fırsatta kanıtlamaktadırlar. En ufak bir muhalif eleştiriye dahi tahammülü olmayan bu oluşum, Türkiye’deki medyanın %95’ini kontrol ediyor. Geriye kalan muhalif ve devrimci basın/yayım ise erişim engelleme, para cezası, ekran karartma, tutuklama vb. yöntemlerle susturulmaya çalışılıyor. Devrimci basın/yayına yönelik neredeyse her gün mahkeme kararları ile kısıtlama getiriliyor. Sosyal medya hesapları askıya alınıyor. Dinci-gerici medya ve ‘aktroller ordusu’ kullanılarak aykırı sesler terörize ediliyor ya da linç kampanyalarıyla sindirilmek isteniyor.
Bu yüzden Erdoğan sosyal medyaya sansür uygulayarak toplumsal iletişim araçlarının tamamını havuz medyasının tekeline almak istiyor. Ancak kendisi finanse ettiği aktroller ordusunu en pervasız bir şekilde kullanmaya devam ediyor. O istiyor ki kendisinden başka hiç kimse konuşmasın, konuşacaksa da onun çizdiği sınırların dışına çıkmasın, onun sermaye sınıfına hizmet eden ucube politikalarını destekleyecek şeyler söylesin. Sosyal medyadan bu kadar nefret etmesinin sebebi İnternet ve sosyal medyanın nispeten bu sınırların dışında kalan daha özgür bir platform olmasıdır. İktidara damga vuran ‘tek adam’, istediği gibi damga vuramadığı sosyal medyaya hezeyan içinde saldırıyor.
Yaptığı son açıklamada yine sosyal medya platformlarını hedef göstererek “Son dönemde yabancı sosyal medya platformlarının kullanımın yaygınlaşmasıyla birlikte ahlaki bir erozyon yaşanıldığını görüyoruz” dedi.
Oysaki bahsettiği toplumsal çürüme ve ahlaki çöküntünün en büyük kaynağı faşist AKP iktidarının yaklaşık yirmi iki yıldır yürüttüğü dinci-gerici politikalardır. Emekçileri sefalet içine iten, ülkeyi dünyanın en büyük mafya babalarının cenneti haline getiren, hırsızlığı, rüşveti, talanı, yağmayı ‘kural’ haline getirerek her tarafı çürüten rejimin başında oturan kişi, utanmadan sosyal medyayı hedef alıyor. Oysa kendisi sosyal medyayı en iğrenç şekilde kullananların başında geliyor. Aktroll ordusuyla linç kampanyaları örgütleyerek ahlaksızlığın dik alasını yapıyor.
Erdoğan hem yarattığı tüm bu enkazın sorumluluğunu üzerine almamak hem de kendine yönelik olası tepkileri yalan ve manipülasyonla etkisizleştirebilmek için sosyal medya araçlarını hedef tahtasına koyuyor, hezeyan içinde susturmanın yollarını arıyor. Çünkü dinsel gericilik ve şoven milliyetçiliğin yarattığı toplumsal çürümenin ideolojik ve politik yansımaları en çok da sosyal medya üzerinden teşhir ediliyor.
Bugün kadın cinayetleri, cemaatlerin içinde yaşanan kirli ilişkiler ve taciz-tecavüz olayları, devletin imkanları ile kara para aklama, uyuşturucu kaçakçılığı vb. gibi birçok adi suçun gün yüzüne çıkması ve toplumsal duyarlılığın oluşması en çokta sosyal medya üzerinden gelen tepkiler ve bu tepkilerin eylemsel alana taşınması ile gerçekleşmektedir. Son dönemde özellikle Türkiye-İsrail ilişkilerinin arka planı ve bu kirli ilişkilerin içinde bulunan sahte Filistin sevicilerinin foyasının ortaya çıkmasında da etkin bir rol oynaması, sosyal medya platformlarını tekrar rejimin hedef haline getirdi.
Bundan sonraki süreç ne gösterir bilinmez. Devletin yarattığı sansürü aşabilmeli ve buradan doğacak olanakları en iyi şekilde değerlendirebilmelidir.
K. Torlak