AKP şefi Erdoğan, Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısında düşük faiz politikasındaki kararlılığının yanı sıra ekonomide izleyeceği yeni politikayı açıkladı. “Ekonominin 4 sacayağı bulunuyor. Bunlar; enflasyon, ihracat, faiz ve üretim” diyen Erdoğan, enflasyonun ekonomik göstergeler doğrultusunda geliştiğini söyledi. Türkiye’yi üretimle büyütmek, faiz kıskacından çıkarmak ve faizi tamamen bitirmek için “ekonomide yeni dönem”i başlattıklarını söyledi ve bunun Çin modeli olduğunu vurguladı.
1970’lerin Almanya’sındaki mülteci nüfusun varlığına işaret eden Erdoğan, Almanya’nın genç nüfus ve mültecileri çalıştırarak işgücünü sağladıklarını söyledi. Çin’in ise genç nüfus, sanayi ve üretimle büyüdüğünü belirtti. “Biz de faizle değil, genç nüfusla, üretimle büyüme sağlamalıyız” değerlendirmesinde bulundu. Altı aylık bir süreç öngördüklerini, zor olanı seçtiklerini ama kısa zamanda toparlanacaklarını ve 6 ay sonra da meyvelerini yiyeceklerini belirten Erdoğan, “Üretimle yabancı yatırımcıların dikkatini çekeceğiz, Çin böyle büyümüş. Biz onlardan daha avantajlıyız. Biz pazara daha yakınız” dedi. Türkiye’nin Çin gibi malı ucuza üretip, bunu Avrupa’ya satarak, bu üretimden dolar girdisi sağlayabileceğini anlatan Erdoğan, Çin modeliyle halkın refah seviyesinin yükseleceği, alım gücünün artacağı vb. müjdesini verdi.
Türkiye bir süredir Türk lirasının dolar ve euro karşısında büyük değer kaybettiği, enflasyonun yükseldiği, buna karşılık faizlerin düşürüldüğü bir para politikası yürütüyor. Bu politika sonucu olarak Türk Lirası dolar ve euro karşısında pula dönüşse de Erdoğan, yaptığı açıklamalarda düşük faiz politikasının olumlu sonuçlarının önümüzdeki süreçte alınacağını iddia ediyor. Erdoğan ve onun kurmaylar takımı, bu politikanın “bilinçli” olarak yürütüldüğüne ilişkin açıklamalar yapıyor ve “Çin modelini” esas aldıklarını belirtiyorlar. Sözünü edip uygulamak istediklerini söyledikleri Çin modelinin ise Çin’de işçi sınıfına vahşi bir sömürü, düşük ücret ve uzun çalışma saatlerinin dayatılmak anlamına geldiği biliniyor.
***
Çin işçi sınıfı, on yıllardan beridir sözü edilen modelin ağır bedellerini ödemektedir. Sömürü derinlemesine artmakta, ülke kapitalist tarihin en acımasız sömürü ve çalışma koşullarına sahne olmaktadır. Çalışma ve yaşam koşullarındaki kötüleşmede, dayanılamaz olan uzun çalışma saatleri de önemli rol oynamaktadır. İnsanlık dışı çalışma süresi ve koşulları sıkça raporlara konu edilmektedir. Çin’de günlük çalışma saatlerinin birçok işletmede 10 ila 16 saat arasında olduğu ve bu süreler üzerinden haftada altı gün çalışıldığı iddia edilmektedir. Dahası, günlük çalışma süresinin 18 saate kadar yükseldiği ve üretim faaliyetinin haftanın yedi günü devam ettiği işletmelerin varlığı da sıklıkla gündeme taşınmaktadır. Bu çalışma koşullarının büyük bir baskı altında sağlandığı ise bilinmektedir.
İşte savunulan ve uygulanacağı iddia edilen Çin modelinin işçi ve emekçiler açısındaki anlamının özü özeti budur. Erdoğan’ın sözünü ettiği modelde, düşük işgücü üzerinden rekabet gücünün arttırılarak büyümenin sağlaması hedeflemektedir. Kapitalistler yer kürenin her yerinde ücretleri düşürme yoluna giderek emekçilerin yoksullaşmasını derinleştirmektedirler. Ekonomistlere göre bu model, yani Çin modeli, refah sunmak bir yana tersine ülke nüfusunun yoksulluğu üzerinden besleniyor. Kapitalistler işçi sınıfının yarattığı artı-değer üzerinde kâr elde ettiklerine göre ücret ne kadar aşağı çekilirse artı-değer sömürüsü, kâr da o kadar katlanır.
Öte taraftan Çin modelinin Türkiye işçi sınıfı için terör rejiminin katlanacağı anlamına geldiği de ayrı bir gerçektir. Zira söz konusu model terör politikalarıyla uygulanabilir. Demokratik hak kırıntılarının da tırpanlanmaya çalışıldığı, sınıfın örgütlülüğünün dağıtıldığı ve hak aramanın terörle yanıtlandığı ortam yaratılarak, düşük ücretlere ve yoksullaşmaya karşı direnme dinamikleri ezilir. Dolayısıyla nüfusun ezici ağırlığını yoksullaştıracak bir modeli demokrasi palavralarıyla uygulamak mümkün değil.
1970’lerin Almanya’sında mülteci nüfusun varlığına, yani onların ucuz işgücü olarak çalıştırıldığına işaret eden Erdoğan, Türkiye’de de şu andaki Suriyeli, Afgan ve öteki uluslardan mültecileri ucuz işgücü olarak kullanmakta, daha beterini de planlamaktadır. Zaten çoğu alanda kayıtsız ve ucuza çalıştırılan, hemen tüm haklardan mahrum bırakılan mülteciler en berbat koşullar içinde çalışmakta ve yaşamaktadırlar. Çin modeliyle AKP’nin uygulayacağını söylediği yeni ekonomik politikayla faizler düşürülürken kur yükseltilecek ve Türkiye ucuz işgücü pazarı haline getirilecektir. Bu durumda krizin yükü daha ağır bir şekilde işçi sınıfı ve emekçilere yüklenecektir.
“İhracata dayalı büyüme”yle işçi sınıfının sırtına daha büyük yükler bindirilecek. Halihazırda zaten krizin bütün bir yükünü taşıyan işçi ve emekçiler daha fazlasını taşıyamaz durumdadır. Yoksulluktan öte, açlık koşullarında çalışmak zorunda olan işçilerden vatan millet adına daha fazla yük omuzlamalarını istemek, rejimin ne duruma düştüğünü de göstermektedir. İçine düşülen çıkmazda “ekonominin kitabını yazan” Erdoğan’a göre faizler düşürülür döviz yükselirse, değersizleşen TL ile ihracat artacak, ucuz faizle kredi kullanacak olan ihracatçı ihraç ürünleri üretimini artıracak, üretim artışı fiyatları ve enflasyonu düşürecek ve Türkiye “kanatlanacak”.
Anlatılan hikayenin aksine, Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri olağanüstü bir yoksullaşma yaşıyorlar. Doların yükselişi her şeyin fiyatında patlama yaratıyor. En temel ürünlerin fiyatları neredeyse gündelik olarak artıyor ve bu, yoksulluk ve açlıkla karşı karşıya olan emekçilerin hayatını cehenneme çeviriyor. Türkiye’de on milyondan fazla işçi asgari ücretle çalışıyor. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre 2020 yılında kayıtlı çalışan işçilerin yüzde 42’si asgari ücret aldı. 2000’li yılların başında yüzde 50 civarında olan asgari ücretle çalışanların oranı son 20 yıl da çoğunlukla yüzde 40 dolaylarında seyretti. 2017’de yüzde 35’e kadar inen bu oran Covid-19 salgınının başladığı 2020’de tekrar yüzde 40’ları aşarak gelinen yerde yüzde 50’yi aştı.
Milyonlarca işçi 2 bin 825 lira olan asgari ücrete mahkum edilmişken, Türk-İş’in yaptığı Kasım 2021 açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasına göre, dört kişilik ailenin açlık sınırı 3.192 TL, yoksulluk sınırı ise 10.396 TL olduğuna göre, milyonlarca insan açlık sınırı altında yaşamaktadır. Son zamanlarda gıda, giyim, kira, elektrik, su, yakıt, ulaşım, eğitim ve sağlık alanındaki süreklileşen fiyat artışları düşünüldüğünde işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamı katlanılmaz hale gelmiş bulunuyor. Daha beter bir saldırıyla üzerine gidilmesi durumunda işçi sınıfının göstereceği tepkinin ne olacağını ise zaman gösterecek.