Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın, “uluslararası toplumun karşı karşıya olduğu en büyük zorluk” olarak nitelendirdiği Taliban rejimi, uluslararası tanınma ve meşrulaşma arayışı içinde. Emperyalist dünya ve işbirlikçi rejimler de buna hazır görünüyorlar. Taliban’ın Afganistan’da iktidara gelmesinin ardından ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin, Taliban’ı “nüfusun tüm kesimlerini temsil eden” bir hükümet kurmaya çağırmıştı. Emperyalistler “insani yardımların sorunsuz ve ayrımcılığa uğramadan dağıtılabileceği barışçıl ve istikrarlı bir Afganistan” istiyorlar. Sözüm ona “kadın ve kız çocukların haklarına saygı duyulan bir Afganistan, terör cenneti olmayan bir Afganistan” için çabalıyorlar. Tüm bu iddialarının aksine, emperyalistler, “Afganistan’daki ciddi insani ve sosyoekonomik çöküşün” ve kadınların köleleştirilmesinin biricik sorumlularıdır.
Sadece ABD ve diğer Batılı emperyalist devletler değil, Çin, Rusya, Orta Asya devletleri, İran ve Pakistan gibi komşular da Taliban’la “yeni bir sayfa açılması” konusunda hemfikirler. ABD ve Avrupa, “Görüşmeler Taliban’ın geçici hükümetinin tanınması anlamına gelmiyor” diyerek, Taliban’ı tanıma yönünde adımlar atarlarken, Çin “Afganistan’daki Taliban, Afganistan’ın barış, uzlaşma ve yeniden yapılanma sürecinde önemli bir rol oynayacağı kesin olan kilit askeri ve siyasi güçtür” değerlendirmesinden hareketle, çoktan ilişkiler geliştirme yolunu tercih etti. Taliban’ın “beş Orta Asya ülkesine müdahale etmeyeceğine” dair güvence vermesinin ardından Rusya da “Taliban ile ilişkileri iyileştirmeyi” amaçladığını açıkladı. Hepsi de Taliban rejimiyle gelecekteki ilişkilerini güvenliğin yanı sıra güya “insan hakları ve kadınların toplumsal yaşama katılımına ilişkin” tavizler şartına bağladıkları iddiasındalar. Türkiye ise “insanca” ve “kardeşçe” ilişkiler geliştirmek istiyor.
Özetle, bugün birçok ülke, Taliban rejimi ile ilişkilerini yeniden düzenlemek çabasındadır. Katar’ın başkenti Doha’da ABD ve AB temsilcilerinin Taliban heyeti ile yaptıkları yüz yüze görüşme, bu doğrultuda atılan adımlardır. AB Komisyonu sözcülerinden Nabila Massrali, bu görüşmelerin “teknik düzeyde gayri resmi bir görüşme” olduğu ve “Taliban’ın geçici hükümetinin tanınması anlamına da gelmediği” iddiasını öne sürüyor. Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Afganistan’daki insani ve sosyoekonomik durumun çöküşün eşiğinde olduğunu, uygun yardımı almadıkları takdirde en az bir milyon çocuğun bu kış soğuktan ve açlıktan ölme riskiyle karşı karşıya kalacağını belirterek, “Afgan halkının insani ihtiyaçlarına” vurgu yaptı. Devamında da “Afganistan’ın komşularının desteklenmesi ve güvenliğin artırılması amacıyla 1 milyar euroluk destek paketi” açıklamasında bulundu. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Afgan makamlarıyla herhangi bir ilişki kurmamız için şartlarımız, insan ve kadın haklarıdır” dedi. Söz konusu olan ise gerçekten de Afgan halkının ihtiyaçları değil, güvenliğin artırılması yoluyla mülteci akımının durdurulması, mültecilerin komşu ülkelere hapsedilmesidir.
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ned Price ise, ABD’li yetkililer ile Taliban arasındaki görüşmelerin “samimi”, “açık ve profesyonel” bir ortamda geçtiğini belirtti. AB şefleri gibi ABD Dışişleri Bakanlığı da görüşmelerin Taliban’ın resmi olarak tanınması veya meşrulaştırılmasıyla ilgili olmadığını, ABD’nin ulusal çıkarlarını ilgilendiren görüşmelerin devamı niteliğinde olduğunu duyurdu. “Kadın ve kız çocuklarının Afgan toplumunun her alanına önemli ölçüde katılımı da dahil olmak üzere insan hakları” da ABD’nin görüşme konuları arasındaydı. ABD de AB gibi Taliban’a insani yardım sözü verdi. Emperyalistlerin bu “insani” tutumu Taliban’ın kendi ifadeleriyle memnuniyetle karşılandı.
“Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok”
Afganistan’ın 2001 yılında ABD ve müttefikleri tarafından “uluslararası terörizme karşı mücadele” yalanıyla işgali, başka nedenlerin yanı sıra aynı zamanda “kadınları özgürleştirmek” bahanesiyle gerçekleştirilmişti. Fakat 20 yıllık işgal süresince de kadınların kölece koşullar altında yaşamaya devam ettiği biliniyor. Bugün de Afgan kadınlarının durumu aynıdır. Dün, emperyalist işgalin gerekçeleri arasında yer alan “kadınların özgürleşmesi” yalanı, bugün de Taliban’ı resmen tanıma ve meşrulaştırmanın gerekçesi yapılıyor. Tüm emperyalistler gibi işbirlikçi rejimler de orta çağ artığı Taliban ile yaptıkları ziyaretlerde öne çıkarttıkları “gerekçeler”nden biri Afgan kadınların eğitim ve çalışma hakkıdır. Bu ikiyüzlülük dinci-faşist AKP-MHP rejimi tarafında da sergilenmektedir.
Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun davetiyle Taliban hükümetinin Dışişleri Bakanı Emirhan Muttaki ve beraberindeki heyet, ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye gerçekleştirdi. Türkiye, Kabil’deki büyükelçiliğini kapatmayan tek, Taliban yönetiminin ise ziyaret ettiği ilk NATO ülkesi oldu. Çavuşoğlu, gerçekleştirilen toplantının ardından yaptığı açıklamada, emperyalist efendilerinin riyakarlık örneğini sergileyerek, Taliban heyetine “Tüm etnik, dini gruplardan kişilerin yönetime dahil edilmesinin önemini” anlattıklarını, “kızların eğitimi ve kadınların iş hayatında çalışabilmesi konusunda tavsiyeler” verdiklerini belirtti. “Tanıma farklı angajmana girmek farklı” diyen Çavuşoğlu, angajman çerçevesinde özellikle acil ihtiyaç olan insani yardımların ulaştırılması” gerektiğini belirtti. Taliban heyeti, Dışişlerinin ardından Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ve ardında da yardımlar konusunu görüşmek için Kızılay Genel Müdürlüğü ile görüştü.
AKP yönetiminin Taliban yönetimini davet etmesi, bu orta çağ kalıntısı rejimin tanınması ve meşrulaştırılması anlamına gelmektedir. Bunu “Afgan kadın ve kız çocuklarının eğitim ve çalışma hakkıyla” gerekçelendirmesi ise bir yüzsüzlük örneğidir. Taliban rejimi tüm hak ve özgürlüklerin olduğu gibi kadınların temel haklarına, dahası bir bütün olarak kadın cinsine düşmandır. Dolayısıyla Taliban’ın bugün kadınlara dönük vahşi uygulamaları onun temsil ettiği kimliğin gereğidir. Emperyalist şeflerin ve işbirlikçi uşaklar takımının Taliban’a “kadın hakları” üzerinden telkinlerde bulunmasının temelde pratik bir karşılığı olamaz. İslami rejimlerin elbette kadın hakları konusunda kısmi reformları gündeme getirmesi mümkündür ve bu tümüyle kapitalizmin ihtiyaçlarının ürünüdür.
AKP’nin 20 yıllık iktidarı onun kadına bakışının özetidir. Çavuşoğlu’nun Taliban’a “tavsiyeleri” bir yana, AKP Türkiye’sinde ve diğer Müslüman ülkelerde kadınların yaşadığı zulüm ortadadır. Türkiye elbette ki kadınlara Afganistan tarzında bir dehşet yaşatmamakta, onu kafese kapatamamakta, recmedememektedir. Bu kadarını başaramamanın Türkiye kapitalizminin ihtiyacının yanı sıra başka bir dizi nedeni de bulunmaktadır. Ama Türkiye’deki dinci-faşist rejimin kadına ve bir dizi konuya bakışı temelde Taliban’la aynıdır. Erdoğan bunu, “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok. Daha iyi anlaşabileceğimize ihtimal veriyorum” cümleleriyle özetlemişti.
AKP Türkiye’sinin “Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı” olmadığının en somut alanlarından biri zaten kadına bakış ve yaklaşımdır. AKP iktidarı altında kadına yönelik şiddet zirve yapmış ve kadın cinayetleri günlük vakalar haline gelmiş bulunuyor. Bu sorun olarak görülmediği gibi “geleneksel aile değerlerimize aykırılık içerdiği gerekçesiyle” İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, kadına şiddetin olağan görüldüğünün kanıtı niteliğindedir. Erdoğan ve rejimi Taliban’la el sıkışmaya can attığını aylar önce göstermekten ve her fırsatta Taliban’la irtibat halinde olduklarını dile getirmekten geri durmadı. Erdoğanlar açısından Taliban rejiminin yanında yer almak “hem ahde vefanın hem de kardeşliğimizin gereğidir.” Ne de olsa Taliban’la inanç kardeşliği ve dindaşlık vardır.
Taliban uluslararası tanınma arıyor, bunun için de vahşi kimliğini bir parça ılımlaştırmak, şeriattan kısmi tavizler vermek istiyor. Ancak buna rağmen lider kadroları üzerinden, “Kesinlikle demokratik bir sistem olmayacak… Şeriat yasası uygulanacak” açıklaması yapmakta, kadınların eğitimi, çalışması, basın özgürlüğü ve insan hakları gibi olguların İslam’ın sınırları çerçevesinde olacağını ilan etmektedir. Tüm bu açık gerçeklere rağmen ABD ve Batı emperyalizmi dahil olmak üzere emperyalistler ve Türkiye gibi işbirlikçi hükümetler, Taliban’ın “değiştiği” oyununa eşlik ederek, onu tanıma eğilimi göstermek yoluna gitmektedirler.
Taliban’ı tanıyıp meşrulaştırmak isteyen emperyalist dünya, Afganistan’ın karanlığa gömülmesine neden olacak, kadınların recmedilmesini, kız çocuklarının köleleştirilmesini, hak ve özgürlüklerin yok edilmesini onaylayacaklardır. Zira Afgan halkının ve kadınların kölece koşullar altında yaşaması onların umurunda değildir. Hepsinin de hedefinde 3 trilyon dolarlık yeraltı zenginlikleri vardır. Dolayısıyla ABD, Rusya, Çin ve Batılı emperyalistler Afganistan’ın zenginliklerini paylaşma mücadelesi içindedir. Elbette ki kendi güvenlikleri ve mülteci akını korkusu da bunlar arasındadır.