Saray rejiminin yaptığı açıklamaya göre Maraş merkezli depremlerde hayatını kaybedenlerin sayısı 42 bini aştı. Rejimin “Deprem Koordinasyon Valisi” olarak atadığı Şırnak Valisi ise, gerçek kayıpların açıklanandan 4-5 kat daha fazla olduğunu söyledi. Buna göre ölenlerin sayısı 200 binden fazladır. Yaralananlar, yakınlarını kaybedenler, evsiz kalanlar, aradan geçen süreye rağmen halen çadır bile bulmayanlar ve daha pek çok sorun yaşayan milyonlarca insanın çektikleri, bu vahim tablonun diğer yanını oluşturuyor.
Doğal bir olayın büyük bir yıkım ve insan kıyımına dönüşmesinin baş sorumluları AKP-MHP rejiminin başında oturanlardır. Birçok suç ortakları olmakla birlikte Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli ikilisi ile yakın çevreleri, bu büyük insan kıyımının esas sorumlularıdır. Zira bilim insanlarının raporlarını çöpe atan, deprem öncesinde tek bir önlem almayan, sonrasında ise uzun süre insanları enkaz altında ölüme terk eden sistemin başında bunlar var. Elbette Saray rejimi sermaye sınıfını temsil ediyor ve işlenen bütün suçlardan bu sınıf sorumludur.
***
Devletin felç olduğu, bir enkaz gibi halkın üzerine çöktüğü günlerde inlerinden pek çıkmayan AKP-MHP şefleri, tam bir pişkinlikle koltuklarında oturmaya devam ediyorlar. Uzun süre kaderlerine terk ettikleri yüz binler enkaz altında can çekişirken bile, yaptıkları ilk açıklamalarda tehditler savurarak yine o tiksinti yaratan dinci-faşist zihniyetlerini sergilediler. İşte bu sahtekarlar halka karşı işledikleri ağır suçlar ortada iken depremin “kader planı” olduğunu söylediler. Oysa mesele depremin olması değil, öncesi ve sonrasıyla kokuşmuş Saray rejiminin korkunç bir acımasızlıkla halkı ölüme terk etmesidir. “Kader planı” sahtekarlığı tepki çekince “asrın felaketi” demeye başladılar. “Biz elimizden geleni yaptık ama ‘asrın felaketini’ yaşadık. Hiçbir ülke bunun üstesinden gelemezdi” propagandasını başlattılar. Bu demagojik söylemle suçlarının üstünü örtmeye çalışıyorlar.
Suçüstü yakalandıkları için paniklediler. Saray’ın bakanlarını, medyadaki besleme kalemşörları, trol ordusunu bu yalan kampanyası için sefer ettiler. Bu güruh inanılmaz bir pişkinlikle, biraz gecikme olsa da devletin anında müdahale ettiği, kimseyi yalnız bırakmadığı, ihtiyacı olanlara yardım ulaştırıldığı, felaket büyük olduğu için bunun yetmediği gibi yalanları dört koldan tekrarlamaya başladılar. Yani bu güruhların saltanatı korumak dışında hiçbir dertleri yok, hiçbir zaman da olmadı.
***
Yansıdığı kadarıyla inlerine çekildiklerinde, halka karşı işledikleri bu ağır suçlardan nasıl sıyrılacaklarını, Saray rejiminin çöküşünü ertelemek için neler yapabileceklerini, hangi kirli yol, yöntem ve araçları kullanacaklarını sapmakla iştigal etmişler. İki hafta geçtikten sonra depremlerde yıkılan kentlere gittiler. Ziyaret bir tür seçim çalışması şeklinde planlanmış. Zira adamların attığı tiksinti verici nutuklar ve sergiledikleri riyakarlık, suç şebekesinin başı olan bu ikilinin sahtekarlıkla halkı kandırıp, saltanatlarını ayakta tutmak için her tür kirli oyunu çevirmeye hazır olduklarını gösterdi.
Dinci-faşist rejimin her iki şefi, Ankara’ya döndükten sonra, iğrenç zihniyetlerini açığa vuran küfür, hakaret, tehdit dolu nutuklar attılar. Canilerin yakasına henüz yapışıp hesap soran toplumsal muhalefet olmadığı için, bu kadar ağır bir vebali sırtlarında taşırken bile “karşı saldırıya geçme” taktiğine sarıldılar. Saray’a biat etmeyen basına, suçlarını açığa vuranlara, bu defa arkalarına dizilmeyen düzen muhalefetine karşı “lümpen/kabadayı” bir edayla tehditler savurarak “hücuma” geçtiler. Söyledikleri her sözle vahşi kapitalizmin temsilcileri olduklarını kanıtladılar.
Sermaye düzenin siyaset arenası her zaman kepazeliklerle dolu olmuştur. Ancak böylelerine pek rastlanmış değil. Bu kadar ağır bir suçun baş failleri koltuklarında oturuyor, yüzleri kızarmadan insan arasına çıkıyor, nutuklar atıyor, parmak sallayarak başkalarını tehdit edebiliyorlar. Bunların her şeye rağmen halen sermaye devletinin tepesinde oturuyor olmaları ise, temsil ettikleri kapitalizmin nasıl da vahşileşmiş nasıl da çürümüş olduğunu gözler önüne sermiştir.
***
“Asrın sahtekarları” bu kadar şeye rağmen pişkin pişkin konuşabiliyor, “bize bir yıl verin, her şeyi yeniden yapalım” diyebiliyorlar. İşbaşında kaldıkları 21 yılın ardından halkın çoğunluğunu açlık sınırının altında bir yaşama mahkum etmiş, doğal bir olayın yüz binlerce insanın hayatına mal olmasını sağlamış, milyonların geleceğini karartmış ama tüm bunlar yetmemiş olmalı ki, emekçilerden destek talep edebiliyorlar.
Bu kadar acımasızlık, vicdansızlık, pişkinlik, ahlaksızlık ancak kapitalizm bataklığında üreyen sermayenin dinci-faşist temsilcilerinde bulunabilir. Böylelerinin halen ortalıkta dolaşabilmeleri, nutuk atabilmeleri, saraylarında sefahat sürebilmeleri, iktidar koltuğuna yapışmaya devam etmeleri, onlardan hesap sorabilecek güçte bir toplumsal hareketin olmaması sayesinde mümkün oluyor.
Kokuşmuş Saray rejimini bu şebekenin başına yıkmanın zaman çoktan geldi/geçti. İşçiler, emekçiler, ilerici/devrimci güçler ve rejimin gazabına uğrayanlar bu kokuşmuş Saray rejimini tarihin çöplüğüne atamazsa, maalesef yeni felaketlerin ardı arkası da kesilmeyecek.