Sarayın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bütçe görüşmeleri sırasında milletvekilleri ile yaptığı tartışmalar kamuoyuna yansıdı. İsmi mafya ve çetelerle birlikte anılan Soylu, Sezgin Baran Korkmaz’ın yurtdışına çıkmadan bir gün önce İçişleri Bakanlığı’na çağrılması, uyuşturucu ticareti, silah dağıtımı, 10 bin dolar alan siyasetçi vb. konularda Meclis’te sorulan sorulara şu yanıtı verdi:
“Daha ötesini söyleyeyim, bir şey yaptık, devletin bütün kurumlarıyla beraber… Sayın Özkoç, aklınızın yetmediği şudur: Türkiye uluslararası bir operasyona gelirken, devletin bütün kurumlarıyla yukarıdan aşağıya öyle bir karar aldık, meselenin içerisine öyle bir daldık ki Amerika’yı da açığa düşürdük, bize kumpas kuranları da açığa düşürdük.”
Böylece İçişleri Bakanı Soylu, çirkefe batan tek kişinin kendisi olmadığını, “bu suçları devletin bütün kurumlarıyla beraber” işlediklerini kürsüden itiraf etti.
“Yaptık ama sor bir niye yaptık”
Sedat Peker, İçişleri Bakanı Soylu’nun, yurtdışına çıkmadan önce SBK Holding sahibi Sezgin Baran Korkmaz ile görüşme yaptığını ve “Senin hakkında tahkikat yapıldı, yurtdışına çık. Yukarının haberi var, bu parayı da sil, sorun çıkacak” dediğini öne sürmüştü.
Sezgin Baran Korkmaz AKP’nin “kazan-kazan” politikasında bir dönem işe yarayan yeni nesil “zengin, hayırsever iş insanı” diye etiketleniyordu. Bütün kokuşmuş dikta rejimlerin bu türden “paravan” kişi ya da şirketleri olur. Bu kişiler aslında yüksek miktarda kara/kirli/kanlı paraların aklanması işlevi görüyor, bazı gazeteciler ise onları “paravan” ya da “emanetçi” olarak tanımlıyor.
Sezgin Baran Korkmaz Holding, mali olarak iflasın eşiğindeki şirketleri satın alıyor ya da ortak oluyor. Sonra yurtdışındaki şirketler üzerinden fon aktarımı, ihracat ve ithalat girdileri ve para dolaşımı sayesinde yurtiçinde batmaya yakın şirketler “kurtuluyor.” Bu yöntemle ülkeye taşınan kara para güya aklanmış oluyor. SBK’nin kara para aklamada kullandığı yöntemlerden birinin ise gayrimenkul yatırımı olduğu ifade ediliyor.
Bu kirli işlerin “AKP hukuku” sınırlarında pek bir yaptırımı yok ama yurtdışında durum farklı. Nitekim Reza Zarrab’dan sonra Sezgin Baran Korkmaz da hakkında yürütülen kara para aklama soruşturması kapsamında ABD’nin isteği ile Avusturya’da tutuklandı. Şubat 2022’de hakkında iade kararı verilecek. Ya ABD’ye ya da Türkiye’ye gönderecekler. İçeride üstünü örtmeye çalıştıkları kirli işler sınır aşan boyutta olduğu için, dışarıda Saray rejiminin başına bela oluyor.
“Organize işler”
Sedat Peker’in ifşaatlarından önce Ahmet Şık, Bahadır Özgür ve birkaç gazeteci daha Sezgin Baran Korkmaz olayını yazmışlardı. Sezgin Baran Korkmaz’ın kara para trafiğinde yer alan bir diğer kilit ismin eski CIA direktörü James Woolsey olduğu ifade ediliyor.
Olayların örgüsüne dikkat çeken gazetecilerin işaret ettiği mesele ise bu tür bir kara para aklama organizasyonunun Türkiye’de arkasında “resmi bir güç” olmadan yapılamayacağıydı.
Saray rejiminin şefi Tayyip Erdoğan dahil olmak üzere herkesle fotoğraf çektiren Sezgin Baran Korkmaz, Dış Ekonomik İlişkiler Konseyi’ne bile davet edilmiş, orada konuşma yapmıştı. Ardından muallakta kalan birçok olay sonrası SBK hakkında kara para soruşturması açılmış, yurt dışı yasağı konulmuş, mal varlıklarının üstüne çökülmüş. Sedat Peker’in ifşaatlarından bir süre önce Sezgin Baran Korkmaz’a dair yasaklar kalkıyor ve Soylu ile görüşmeye İçişleri Bakanlığı’na çağrılıyor. Sezgin Baran Korkmaz bir gün sonra yurtdışına çıkıyor ve tekrar dava süreci başlıyor.
Soylu’nun, “devletin bütün kurumlarıyla yukarıdan aşağıya öyle bir karar aldık” derken itiraf ettiği şey, bu kirli işlerin bizzat saray rejimi tarafından organize edildiğidir.
“Çürüyen düzen, çeteleşen devlet” gerçeği saray rejiminde yeni boyutlar kazandı. En kirli işler en tepedeki adam ya da yakın çevresindeki müritleri tarafından organize ediliyor. Bu çirkef, Soylu’nun “bir şey yaptık devletin bütün kurumları ile aşağıdan yukarıya” itiraflarıyla bir kez daha gözler önüne serildi. “Narkotik saray rejimi”nin müritleri aralarında çıkar çatışması kızışmadığı sürece bu tür itirafları yapmıyorlar. Kendi koltuğunu kurtarmak için “devletin kutsallığı” zırvalarına sarılanların, her türlü kirli ilişki içerisinde “yukarıdan aşağı devletin tüm kurumlarını” suç ortağı ilan etmesi de şaşırtıcı değildir.
Saray rejiminin rant kavgası büyüyor
Gerici-faşist iktidarın bir araya getirdiği mafya liderleri, dinci-faşist çeteler, cihatçı vakıflar, tarikatlar ve kapkaççı kapitalistler arasında cereyan eden iktidar kavgası kızışıyor. Bu kokuşmuş gerici koalisyonda yağmadan payını alamayan ya da topun ağzına sürüleceğini hissedenler kendini kurtarabilmek için kirli işleri itiraf ediyorlar. Saray rejiminin tepesinde “kullan-at” politikası işlemeye devam ediyor. Bu ise iktidar bünyesindeki büyük rant kavgasını daha da şiddetlendiriyor.
Şirketlerin üzerine “çökmek”, kara para aklamak, uyuşturucu trafiğini yönetmek, petrol taşımacılığını tekeline almak, altın satışı ve gayrimenkul satışı üzerinden soygunların üzerini örtmek şeklinde işleyen çarklar üzerine bina edilen Saray’ın talan düzeni rant kavgasını iyice kızıştırıyor. Bu kavgada sermaye devletinin bir “organize suç örgütü” şeklinde işlediği gerçeği de günden güne daha görünür hale geliyor.
G. Umut