Korona pandemisi, hastalığın görülmeye başlamasından bu yana yaklaşık iki yıl geçmesine rağmen hala kontrol altına alınamadı. Emperyalist-kapitalist devletler dahi salgınla gerektiği gibi mücadele etmekten uzaklar. Üstelik gelişmişlik seviyesi, “refah” ve “sosyal hizmet” alanında övgüyle bahsedilen Avrupa ülkeleri en fazla ölümlerin olduğu ülkeler arasında yer alıyorlar.
30 Ağustos’ta Kopenhag’da açıklamalarda bulunan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa Direktörü Hans Kluge, Avrupa kıtasında koronavirüsten kaynaklı yaşanan ölümlerin son bir haftada yüzde 11 arttığını ifade etti. Bu artışta zamansız ve “aşırı” normalleşme kararlarının rolü olduğuna dikkat çekti. Kluge, pandeminin başından bu yana Avrupa genelinde virüsten yaşamını yitirenlerin sayısının 1 milyon 300 bini geçtiğini ve aşılanma oranının yarıya yaklaştığını, ancak yine de aşılama hızının düştüğünü hatırlattı ve kıtada yıl sonuna kadar virüsten kaynaklı 236 bin kişinin daha yaşamını yitirebileceği uyarısında bulundu.
Doğa ve canlı yaşamını hiçe sayarak hareket eden kapitalist devletler, pandemi dönemi boyunca kârlarına daha fazla kâr katmanın derdine düştüler. Aradan iki sene gibi bir süre geçmesine ve gerekli aşılar bulunmuş olmasına rağmen, dünya genelinde vaka sayıları yeniden yükselişe geçti. Pandemi dönemi boyunca devletlerin gerekli önlemleri almamaları ve sürece dair şeffaf davranmamaları ise, toplumların büyük bir kesiminde aşılara dair komplo teorilerinin yayılmasına ve aşı kararsızlığı ya da karşıtlığına yol açtı. Dünya genelinde insanların belli bir kesimi aşı olmak istemediği ölçüde, salgın “aşısızların pandemisi”ne dönüştü.
Benzer bir süreç Türkiye’de yaşanıyor. AKP-MHP iktidarı, koronavirüsün ülkede görüldüğü ilk günden bu yana gerekli önlemleri almayarak, vaka sayılarını ve ölüm sayılarını gizleyerek, salgının daha fazla yayılmasına neden oldu. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, gün aşırı yaptığı açıklamalarda her şeyin kontrol altında olduğunu ifade etse de gerçekler bunun tam tersidir. Bakanlık son olarak Covid-19 aşısı verilerini de anlık olarak yayımlamaktan vazgeçti. Geçtiğimiz aylarda da ağır hasta sayısını günlük olarak açıklamayı bırakan Sağlık Bakanlığı, 2020 Yılı Sağlık İstatistikleri Yıllığı’nı da hala açıklamadı. Keza geçtiğimiz haziran ayında 2020 yılına ait Ölüm ve Ölüm Nedeni İstatistikleri’nin yayımlanma tarihini ertelediğini duyuran Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) da bu verileri halen açıklamış değildir.
TTB, halk sağlığı uzmanları ve genel olarak bilim insanları, pandemi dönemi boyunca açıklamalar yaparak, iktidarın politikalarını eleştirip, yapılması gerekenleri defalarca dile getirdiler. Pandeminin seyrinin değerlendirilebilmesi için verilerin şeffaf bir şekilde paylaşılması gerektiği ısrarla vurgulansa da dinci-faşist rejim bu açıklamaları umursamadı. Böylelikle aradan geçen aylara rağmen, salgının kontrol alınabilmesi bir yana, vaka sayılarında yeniden artış yaşanmaya başladı. Halk Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz, verilerin gizlenmesine dair şu değerlendirmeyi yapmıştı:
“Verilerin açıklanması gerektiğini birçok kez dile getirdik ama bir gelişme olmadığını gördük. Hatta geçen yıl anladık ki hasta ve vaka diye bir ayrım yapılmış. Geçen sene günlük yoğun bakım hastası sayısı açıklanıyordu ama sonra bu veri de geçtiğimiz ay günlük ağır hasta sayısına çevrildi. Burada bir trendi görebiliyorduk ama 4 Temmuz’dan itibaren bu da açıklanmamaya başlandı. ‘Ağır hasta sayısını haftalık olarak açıklayacağız’ dediler ama bazı haftalarda açıklamadılar.”
Türk Tabipleri Birliği de 24 Ağustos’ta, vaka sayılarında yaşanan tırmanışa dair bir açıklama yayınladı. Açıklamada, iktidarın “başarı” yalanlarıyla kısıtlamaları kaldırdığı hatırlatılarak, salgından kaynaklı ölümlerin 6 haftadır sürekli arttığına dikkat çekildi. Açıklamanın yapıldığı tarihte açıklanan verilere göre, toplam ölüm sayısının 54.765 olduğu, aktif vaka sayınının 455 bini geçtiği ifade edildi. Ağustos ayının ilk üç haftasında 2 bin 955 kişinin hayatını kaybettiği, 16-22 Ağustos arasında haftalık toplam ölümün ise bir önceki haftaya göre yüzde 43 arttığı belirtildi. Sonuç olarak 1.374 kişi daha yaşamını yitirirken, vaka sayılarının plato çizse de ölüm sayılarının dördüncü pike gittiği vurgulandı. Bakanlığın verileri gizlediğine de vurgu yapılan açıklamada, sahadaki sağlık emekçilerinden edinilen bilgilere göre, Covid-19 servislerinin ve yoğun bakımlardaki doluluğun son haftalarda hızla arttığı ve Sağlık Bakanlığı’nın verilerinin bir ay geriden geldiği ifade edildi. Açıklamada, verilerin en son 24-30 Temmuz tarihinde açıklandığı, bütün bunların ise aşı tedarikinde “sorun olmadığının” söylendiği zamanlarda olduğuna dikkat çekildi.
Öte yandan DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhonam Ghebreyesus, 31 Temmuz’da video konferans yöntemiyle düzenlediği basın toplantısında, dünya genelinde de vaka sayılarının yeniden tırmanışa geçtiğini belirtmişti. Ghebreyesus, toplam vaka sayısının 2 hafta içinde 200 milyonu geçmesini beklediklerini aktararak şunları ifade etmişti:
“Ortalama olarak, DSÖ’nün altı bölgesinin beşinde enfeksiyonlar son dört hafta içinde yüzde 80 arttı veya neredeyse iki katına çıktı. Afrika’da ölümler aynı dönemde yüzde 80 arttı. Bu artışın büyük bir kısmı, şu anda en az 132 ülkede tespit edilen yüksek oranda bulaşıcı Delta varyantından kaynaklanıyor.”
Koronavirüs vaka sayılarının yeniden yükselişe geçtiğini, gelinen yerde emperyalist-kapitalist sistemin kurumları dahi açıklamak zorunda kalıyorlar. Durum böyle iken, Türkiye’de salgının yeniden yükselişe geçtiği bir süreçte, 6 Eylül’de yüz yüze eğitime başlanması kararı alındı. Eğitim kurumlarında ve eğitim süresi boyunca gerekli önlemleri alacaklarına dair herhangi bir açıklama yapmayan AKP-MHP yetkilileri ise, böylelikle insan sağlığını hiçe saydıklarını bir kez daha gözler önüne seriyorlar. Salgının başından beri şeffaf davranmayan dinci-faşist iktidar, verileri gizleyerek toplumda iktidarın politikalarına karşı büyük bir güvensizlik yaratmıştır. Bu durum, Türkiye’de de toplumun büyük bir kesiminde aşı karşıtlığının oluşmasına neden olmuştur. İktidarın salgına dair gerekli önlemleri almaması, insanların büyük bir kısmının aşı olmak istememesi, gelinen yerde salgının yeniden tırmanışa geçmesine neden olmuştur. Doğa ve canlı yaşamının daha fazla kâr uğruna yıkıma uğratıldığı emperyalist-kapitalist sistemde başka türlüsünün olması da beklenemezdi.
Toplum sağlığını hiçe sayan politikaların güdüldüğü, doğa ve canlı yaşamının yıkıma uğraması pahasına rant ve talan politikalarının hayata geçirildiği emperyalist-kapitalist sisteme karşı örgütlü mücadeleyi yükseltmek, toplum sağlığının daha kötüye gitmemesi ve doğanın yok olmaması için önümüzde duran en önemli görev ve sorumluluktur.