AKP-MHP rejimi bir madenci katliamına daha imza attı. Bartın’da 41 maden işçisi, tam bir pervasızlıkla ölüme gönderildi. Kolayca önlenebilecekken bu yapılmadı ve işçiler bile bile ölüme gönderildi. Din istismarı üzerinden siyaset yapan AKP şefleri, her zamanki pişkinlikle buna “kader” diyorlar. Yani hep yaptıkları gibi, kendi suçlarını örtmek için Allah’ı katil ilan ediyorlar. Hatırlanacağı üzere Soma’da 301 madenci katledildiğinde Tayyip Erdoğan bunun ‘fıtrat’ olduğunu söylemişti. Nitekim dediği gibi de oldu: Genelde tüm işçiler özelde maden işçileri ölümün kol gezdiği ocaklarda/fabrikalarda/işletmelerde/inşaatlarda çalışmaya devam ettiler.
‘Fıtrat’ veya ‘kader’ söylemini kullanan AKP şefiyle müritleri, işçilerin canının hiçbir önem taşımadığını tam bir küstahlıkla ilan etmiş oluyorlar. Zira ‘kaza’ teknik bir mesele, yani önlenmesi mümkündür. Bunun için gerekli donanımlar dünyanın her yerinde üretiliyor. Dünyada maden işçilerinin katledilmesi konusunda Türkiye birinci sırada. Bazen Çin’le karşılaştıranlar oluyor. Oysa Çin’in nüfusu Türkiye’nin nüfusunun 16-17 katıdır. Sadece bu yılın ilk 9 dokuz ayında ölüme sürüklenen işçilerin sayısı 1400’e yaklaşmıştır. Önlemler almak yerine ‘fıtrat’ ya da ‘kader’ diyenler bu cinayetlerden birinci derecede sorumludurlar. AKP-MHP şefleri bu işçi kıyımından en az kapitalistler kadar suçludurlar.
Tayyip Erdoğan: “Maden işçileri ölmeye devam edecek!”
Önce Saray’ın bazı bakanları ardından AKP şefi Amasra’ya gitti. Failler yine cinayet mahallinde toplantılar. Yine ikiyüzlü açıklamalar yaptılar. Güya ölen madenciler için üzülmüşler! Bu riyakarlık seremonisinin bir yerinde vaaz veren Tayyip Erdoğan, işçi düşmanı zihniyetini yine tam bir aymazlık, acımasızlık ve pişkinlikle şöyle dile getirdi:
“Amasra Kömür İşletmeleri bizim şu anda en ileri imkanlara sahip olan ocak olmasına rağmen, birileri bununla dalgasını geçebilir ama önemli değil, biz kader planına inanmış insanlarız. Kader planına da inandığımız için bunun ne dünü ne bugünü ne yarını hiçbir zaman olmayacaktır. Bunlar her zaman olacaktır, bunu da bilmemiz lazım.”
Bu ifadeler, katilin cinayet mahallinde suçunu itiraf etmesinden başka şey değil. Zira önlenmesi mümkün olan bu toplu cinayetin birinci dereceden sorumlusu olan AKP şefi, acımasız bir utanmazlıkla maden işçilerine şunu söylüyor: “Biz Müslümanız, kadere inanıyoruz, herhangi bir ciddi önlem almadık, almayacağız. Maden işçileri geçmişte ölmüştü, şimdi ölüyor, gelecekte de ölmeye devam edecek. İşçiler için ölmenin dün-bugünü-yarın yoktur…”
Bir failin cinayet mahallinde bu kadar pişkin, utanmaz, acımasız olabilmesi görülmüş şey değil. Erdoğan 21 yıldır iktidarda ama bu türden toplu cinayetlerin önlemesini sağlayacak yasayı çıkarmıyor. Kapitalistler daha çok kâr etsinler diye işçileri toplu şekilde ölüme sürüklüyor, sonra da buna ‘kader’ diyor. Kapitalistler ya da devlet daha çok kar sağlasın diye ölüme sürüklenen işçileri yine tam bir pişkinlikle ‘şehit’ ilan ediyor. Sonra din istismarına sarılarak rabbim böyle, rabbim şöyle diye ağzında birtakım laflar geveleyerek, görevini tamamlıyor.
Tayyip Erdoğan’ın ilk pişkinliği bu değil elbet. Yine de 41 işçiyi ölüme sürükleyen rejimin başı olan bu kişinin o işçilerin cenazesinde bu tür laflar edebilmesini tarif etmek kolay değil. Belli ki, maden işçileri başta olmak üzere işçi sınıfının kendisinden hesap sormak için ayağa kalkmayacağını varsayıyor. Aksi halde cinayet mahalline gelip, “öldünüz, ölüyorsunuz, ölmeye devam edeceksiniz” laflarını uluorta etmesi mümkün olmazdı.
İşçi sınıfı katillerden hesap sorana kadar bu ‘kader’ değişmeyecek
Soma’da 301 madencinin katili olan patronun eşi AKP’liydi. Bundan dolayı Saray rejimi adamı korudu. Katiller işlerinin başında, ama işçilerin davalarına bakan avukatları hapse attılar. İki asker tarafından yere yatırılan bir işçiye tekme atan adamı ise, Tayyip Erdoğan Frankfurt Konsolosluğu’nda ‘diplomat’ olarak görevlendirdi. “Soma’da 301 madenci ölmüş üzgünüz ama işçilerin toplu ölümü bu işin fıtratında var” laflarını etmesine rağmen, işçiler ondan ve kokuşmuş rejiminden yazık ki henüz hesap soramadılar. O da bu sayede pişkinliğe devam edebiliyor.
Soma’da yaptığı gibi, Amasra’da “kaderinizde ölüm varsa buna katlanacaksınız. Dünya böyle bir yer” lafları eden Tayyip Erdoğan, işçilerin sağlığı ya da güvenli için önlem filan alınmayacağını açıkça söylüyor. Nasılsa sefahat sürdüğü yazlık/kışlık saraylarında grizu patlamıyor. Rabbim böyle rabbim şöyle, şehit işçiler, Allah’ın habibi türünden laflar edip sarayına dönecek. İşçiler de ölmeye devam edecek.
‘Kader’, ‘fıtrat’ gibi söylemlerin zırvadan ibaret olduğunu din tüccarlığı yapan Tayyip Erdoğan’da çok iyi biliyor. Ama din istismarının işe yarayacağını var saydığı için, bu zırvaları tekrarlayıp duruyor. Kapitalistler ise işin kâr kısmıyla ilgililer. İşçilerin ölmesi, sakat kalması gibi konular onların ilgi alanlarına girmiyor. Yani bu korkunç cinayetler serisini engelleyebilecek tek güç işçi sınıfının kendisidir. Bunun için örgütlü, kitlesel, fiili/meşru mücadelenin yükseltilmesi şarttır. Başka bir çıkış yolu olmadığına, cinayetlere de tahammül edilemeyeceğine göre, katillerden hesap sormak ve işçilerin hayatlarını korumak için bu mücadelenin geliştirilmesi için seferber olunmalıdır.