CHP şefi Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “HÜDA-PAR’ın dünya görüşüne katılmayız ama düşmanlaştırmayız” ifadelerini kullanması tartışmalara neden oldu. HÜDA-PAR ile Yeşil Sol Parti’yi aynı kefeye koyan yaklaşımı ise haliyle tepkiyle karşılandı. Yeşil Sol Parti yöneticileri, haklı olarak bunun kabul edilemez olduğunu söylediler.
Bu tartışma devam ederken Kılıçdaroğlu’nun dinci-gerici birilerini danışman olarak atadığı ortaya çıktı. Parti yetkilileri danışman iddialarını önce yalanladı, ancak somut kanıtlar ortalığa dökülünce itiraf etmek zorunda kaldılar. Bu ise, CHP’de de pespayeliği gözler önüne serdi.
Adı geçen danışmanların en “ünlüleri” şunlar: Perinaz Mahpayker Yaman, Cevdet Nasırhanlı, Sadettin Kılıç. Üçünün de ortak özelliği, CHP’ye bile hücum edecek derecede gerici olmalarıdır. Cevdet Nasırhanlı, Kılıçdaroğlu’na hakaret eden ve Kadir Mısırlıoğlu gibi gericiliğin akıl hocası olan birini kendine rehber saymıştır. Sadettin Kılıç ise Almanya’da oturuyor ve AKP’nin kurduğu paravan örgütlerden, “Tayyip Erdoğan'ın uzun kolu” diye anılan, Avrupalı Türk Demokratlar Birliği'nin (UETD) başkan yardımcılığını yapmış, AKP’den Muş Milletvekili aday adayı olmuştu.
Danışman krizinde daha çok öne çıkan isim ise Perinaz Mahpayker Yaman oldu. Yaman’ın Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turundan iki gün önce, 26 Mayıs günü atandığı ve 4 Haziran’da diğer bütün danışmanlarla birlikte görevine son verildiği anlaşıldı. Perinaz Mahpeyker Yaman’ın Mustafa Kemal’e ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik hakaret içeren tweetleri ortaya çıktı. Daha önce Kılıçdaroğlu hakkında "zavallı, hain, kanı bozuk" ifadelerini kullanmış olan Yaman, 2013'te AKP'den Batman Belediye Başkanlığı aday adayı, 2018'de AKP'den Batman Milletvekili aday adayı olmuştu. Yaman'ın Said-i Nursi'yi ve tarikat şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu'nu öven paylaşımları da bulunuyor. Bunun yanı sıra İsmailağa Cemaatinden Mahmud Eren’in, “Bizim için medrese köle olarak girilen zindandan sultan olarak çıkılan yerdir” sözünü “Kesinlikle katılıyorum” diye alıntılamış.
Halk TV’den Fikret Bila’ya konuşan Kılıçdaroğlu ise konuya ilişkin "Bir arkadaşım tavsiye etti" dedi ve nedeni konusunda şunları ekledi:
"O günlerin koşullarında araştırma yapacak zamanım yoktu. Bu mesajlarını bilseydim elbette atamazdım." Bu ifade doğruysa eğer, Kılıçdaroğlu’nun “arkadaşlarının” ultra gericilerle ilişkileri olan kişiler olduğu anlaşılıyor. Öyle ya “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” derler…
Kılıçdaroğlu her ne kadar oluşan tepkiler sonucu böyle bir açıklama yapmak zorunda kalsa da CHP’ye bu tartışmalarla birlikte atfedilen ya da tepki gösterilen şey “gericilikle arasına mesafe koymaması”, tersine adım adım dinci-ırkçılara yaklaşmasıdır.
Danışman krizinden yansıyanlar, düzen partisi CHP’nin yapısal sorunlarından birini gözler önüne serdi. Düzen partilerinin içinde bulundukları çürüme, yozlaşma ya da omurgasızlık, sistemdeki çürümenin siyasal alana yansımadır. Tutarsızlık, riyakarlık, mevki paylaşımı, kirli çıkarlara dayalı iç kavgalar vb. düzen partilerinin karakteristik özellikleridir.
Bu bağlamda “danışmanlar krizine” bakıldığında, düzenin solunu temsil etme iddiasında olan CHP yönetiminin, dinci-ırkçılarla bir sorunu olmadığı görülüyor. Çünkü burjuva partiler için bu düzende “oy hesabı” esastır. Nitekim geçtiğimiz günlerde Serbesiyet’te yer alan röportajında Kılıçdaroğlu, seçim sonuçlarına dair şunları söyledi:
“İktidardan ayrılma eğiliminde olan muhafazakâr seçmen grubu sonucu belirledi. Bu aday listelerine karşı gösterilen aşırı tepkiler, bu seçmen grubunu olumsuz yönde etkiledi. Kararsız muhafazakârlar, 'Ulusalcılar iktidara gelirse eski günlere dönebiliriz' endişesiyle oylarını dönüp tekrar Erdoğan'a verdiler.”
Görünen o ki CHP şefine “akıl verenler”, dinci-ırkçı danışmanlar atayarak “muhafazakar seçmeni” devşirmenin mümkün olacağını söylüyorlar. Kılıçdaroğlu da kendisine hakaret eden birine bile partide mevki veriyor. İYİ Partili bir ırkçıyı ya da Avrupa’da “Erdoğan’ın uzun kolu” olan bir örgütün yöneticisini danışman atayabiliyor ve bu kişilere yüksek miktarda paralar ödüyor.
Bu tür örnekler iktidarı ve muhalefetiyle düzen siyasetinin nasıl pespaye bir hal aldığını gözler önüne seriyor. Emekçileri gericilikten gericilik beğenme “seçenekleri” ile karşı karşıya bırakan bu düzenin karanlık bir bataklıktan ibaret hale geldiği görülüyor.
Dinci-faşist rejimin gerici dayatmalarının belirgin bir şekilde arttığı bir dönemde CHP’den yansıyan bu tutum ve icraatlar, büyük sermaye ile emperyalistlerin tercih ettiği dinci-şeriatçı/ırkçı-faşist rejim modelinin CHP yönetimi tarafından da benimsendiği kanısını güçlendiriyor.