Sinan yoldaşın ardından... Uzun soluklu bir devrimci yürüyüş!- Nilgün Eren

Bütün bir yaşamını anlamlandıran devrim davasını ilerletilebildiğimiz, partimiz bunun gereklerini yerine getirebildiği sürece, o hep bizimle birlikte yaşayacak. Yoldaşlarımız ve parti saflarına katılan yeni güçler onun yaşamından, emekçi kimliğinden, davasına bağlılığından öğrenerek güçlenecek, partimiz onun gibi devrimcilerin emekleri sayesinde yolunun yürüme başarısını gösterecek.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 02 Mart 2019
  • 20:31

Sinan yoldaş, devrimin uzun koşusunun hem önderi hem de gerçek bir sıra neferiydi. Partimiz sadece, kendisini vareden süreçte kendine çok özgü bir yeri olan bir kurucu önderini değil, kelimenin gerçek anlamında bir parti emekçisini de yitirdi.

Gerek partinin gerek yoldaşlarının gerekse onu yakından tanıma imkânı bulan devrimcilerin anlattıkları, nasıl bir yoldaşı kaybettiğimizi yeterli açıklıkta ortaya koymuş bulunuyor. Yapılan tanıklıklar, onun bir devrimci olarak sahip olduğu nitelikler ile insani yönünün nasıl bütünleştiğini, birçok açıdan nasıl farklı bir devrimciyle yüz yüze olduğumuzu anlatıyor. Sade, mütevazi, içten, samimi, mizahi yanı güçlü, insana ve emeğe saygılı bir gerçek insan... Davası ve onun taşıyıcısı partisiyle her açıdan bütünleşmiş bir devrimci... Uzun soluklu ve kesintisiz bir devrimci yaşam...

Son nefesine kadar davasına bağlı kalarak ayakta dimdik ölen tüm devrimciler gibi kararlılık, adanmışlık, fedakarlık vb. elbette onu da karakterize eden niteliklerdi. Ama devrimci mücadeleyi yarım yüzyılı aşkın bir süre sürdürebilmesinin gerisinde, bir devrimciyi devrimci yapan bu niteliklerin yanı sıra, onu “Sinan yoldaş” yapan başka önemli niteliklere sahip olması vardı.

68 kuşağının açtığı yolda başlayan bir devrimci yaşam!

Türkiye’nin ‘68 kuşağı devrimcilerinin, Denizler’in, Mahirler’in, Kaypakkayalar’ın açtığı yolda devrimci mücadelede tereddütsüzce yerini almıştı. Özellikle bu kuşağın devrimcilerinin onun siyasal yaşamında her zaman apayrı bir yeri oldu. Onların anılarına her zaman derin bir bağlılık duydu ve bu bağlılığını her vesileyle ortaya koydu.

Saflarında yerini aldığı THKO’dan TDKP’ye varan süreçte, çalışma yürüttüğü alanda, Dersim’de ve Kürdistan’da, büyük bir inançla sarıldığı davasının gereklerini yerine getirmek için nasıl büyük bir emek harcadığını ve bu süreçte nasıl bir iz bıraktığını, yapılan tanıklıklar üzerinden biliyoruz. ‘71 devrimcilerinin direnişçi kimliğinin, kararlı ve özverili mücadelelerinin moral gücü yeni bir devrimci yükseliş döneminin önünü açmış, gücünü buradan alan bu genç devrimcinin yaratıcı çabaları da sonuçlarını üretmişti. Derinden derine yürüttüğü, sonrasında herkesi şaşırtan bu çalışma, bulunduğu alanda partisini önemli bir güç haline getirmişti.

12 Eylül yenilgisi hem partisi hem de onun için büyük bir sınav olmuş, bu sınavı geçemeyen, dahası yaşananları sorgulama diye bir sorunu olmayan bir parti gerçekliği ile yüz yüze kalmıştı. Ama o, bu süreçte yaşadığı sarsıntıya rağmen bunun yolunu kesmesine fırsat vermemişti. Direnişin ön saflarında yerini aldığı Metris zindanında, yaşananları irdeleme ve sorgulama başarısını gösterebildiği içindir ki, dışarıya güçlenerek çıkmıştı.

O dönemde partisinin saflarında, geçmişle devrimci hesaplaşmanın artık kendini dayattığı bir süreçten geçiliyor, ancak buna karşı gerici bir ayak direme yaşanıyordu. En önemli sınavlarından birini de bu süreçte verdi, tutumunu en başında geçmişle hesaplaşmadan yana koydu. Gelinen yol ayrımında en küçük bir tereddüt yaşamadığı gibi, bu süreci kararlılıkla sürükleyen devrimcilerden biri oldu.

Devrimci saflaşma ve ayrışmayla sonuçlanan bu sürecin ürünü oldu EKİM ve sonrasında TKİP. Bu sürecin her aşamasında etkin bir rol oynayan Sinan yoldaş, yaşananlardan çıkardığı derslerden, kendi öz deneyimlerinden aldığı güçle hareket etti, yeni bir hareketi var etmenin güçlükleri karşısında hiçbir zayıflığa düşmedi.

Bir devrimci yükseliş değil, yenilgi sonrası toparlanma çabalarının damgasını vurduğu zorlu bir dönemdi bu. Böyle bir dönemde, onun da içinde yer aldığı, bir elin beş parmağını geçmeyen bir grup devrimci, halkçı devrimcilikle köklü bir hesaplaşmaya yönelen, “yeni bir kültür, yeni bir gelenek”i temsil etme iddiası taşıyan bir hareketi, deyim yerindeyse, yoktan var etmek zorundaydı. Geçmişin devrimci mirası ve moral değerleri dışında dayanabilecekleri hiçbir maddi birikime sahip değillerdi.

O komünist hareket saflarında, hem bir önder hem de bir sıra neferi olarak, bu zorlu dönemi göğüsleyebilen az sayıda devrimciden biri oldu. Yola birlikte çıktıkları devrimcilerin önemli bir kısmı, o günün koşullarında bir hareketi var edebilmenin güçlükleriyle baş edemedikleri için, erken bir zamanda mücadelenin dışına düşmüşlerdi. O ise, büyük bir inanç ve kararlılıkla, son nefesine kadar yolunu yürüme başarısını gösterebildi. Elbette davasına bağlılığından ve partisine duyduğu inançtan aldığı güçle...

EKİM’i Türkiye topraklarında vareden, TKİP’ye uzanan ve sonrası süreçte onun tartışmasız bir yeri ve emeği vardır.

Gerçek bir dava insanı!

Devrimci yaşamı boyunca elbette o da tüm devrimciler gibi zorlu süreçler yaşadı, zayıflık ve yetersizlikleriyle yüzleşmek zorunda kaldı. Ama hiçbir zaman bunlara yenilmedi, yaşadığı zorlanmaları aşarak her zaman daha ileriye yürümeyi başardı. Denilebilir ki, bu onun en önemli üstünlüklerinden biriydi. Elli yıllı aşan kesintisiz ve soluklu devrimci yürüyüşünü de bu sayede başarabildi.

Onu zorlayan sorunlar ne olursa olsun hiçbir zaman bunlara takılmadı, önünü kesmesine fırsat vermedi. Partisiyle özdeşleşmiş bir devrimci olarak, bütün bir yaşamını adadığı davasının ve bu davanın taşıyıcısı partisinin ihtiyaçları neyi gerektiriyorsa, öncelikle onları yapmaya baktı. Bunu başarabilen ender devrimcilerden biri oldu.

İçinden geçilen zor dönemle bağlantılı olarak, siyasal ve örgütsel yaşamda yüz yüze kalınan sorunların ürünü gerilim ve sıkıntıları fazlasıyla yaşadığı halde, pek çok devrimcinin tuzağına düştüğü o ünlü “kırılmaları” yaşamaması, gerçek bir dava insanı olmasıyla bağlantılıydı. Parti açıklamasında da altı çizildiği gibi, devrim davasına bağlılıkta gerçekten de kusursuzdu. Çünkü devrimci mücadeleye bakışı, devrimcilik anlayışı bir bilince dayanıyordu. Ve bu bilinç onu devrimcilik dışında, devrimci mücadele dışında bir yaşama tümüyle yabancılaştırmıştı.

Partisine bağlılığının, ona duyduğu güvenin gerisinde de bu bilinç vardı. Kendisinin de kurucularından biri olduğu ve büyük bir emek harcadığı partisinin ideolojik-politik çizgisine büyük bir güven duyuyor, bunu her vesileyle dile getiriyordu. Onu bir devrimci olarak güçlü kılan da temelde buydu. Marksist bakış açısını içselleştirmiş, Marksizmin devrimci özünü ve yöntemini kavramış bir partiyi devrim davasının en büyük güvencesi sayıyordu.

İçinden geçilen sürecin olumsuz atmosferiyle bağlantılı olarak partinin gelişme süreçlerinde yaşadığı zorlanmaların geçici olduğunu, partinin çok sağlam bir zemine bastığını, devrimci değerler planında çok farklı bir yerde durduğunu, geleceğin partimizde temsil edilen proletarya sosyalizmine ait olduğunu vurgulayan konuşmalarını dinleyenler, genellikle genç devrimcilerin dışa vurabildiği devrimci coşku ve heyecanın yanı sıra, bilinçli ve deneyimli bir devrimcinin özgüvenine de tanık olmuşlardır.

Miting, panel, anma vb. kitle etkinliklerinde yaptığı konuşmaların, umutsuzluğu, yılgınlığı, tasfiyeci savrulmaları hedef alan, devrimci olanı sahiplenen ve devrimci çıkış yolunu gösteren konuşmalar olarak ilerici ve devrimci çevrelerin dikkatini çekmesi de şaşırtıcı değildir.

Devrim mücadelesinin emekçisi!

Devrimcilik bilinç işidir, inanç işidir ama devrimcilik bunlarla birlikte bir emek işidir. O kelimenin gerçek anlamında devrim mücadelesinin bir emekçisiydi. Her zaman proletaryayı temsil eden bir devrimci olarak emeğini en ileri düzeyde ortaya koydu.

12 Eylül yenilgisinin ardından proletarya sosyalizmini temsil eden bir hareketi var etmek, yalnızca ideoloji-politik açıklıkları değil, sonuçlarını kısa vadede almanın kolay olmadığı zorlu bir pratik çabayı, yoğun bir emeği gerektiriyordu. Bu sürecin güçlükleri, bu nedenle birlikte yola çıktıkları devrimcilerin yarı yolda kalması, onda hiçbir zaman zayıflık yaratmadı. Çünkü o, komünist hareketin ulaştığı ideolojik-politik açıklıklara büyük bir güven duyuyor, ama bunun kendi başına yeterli olmadığını, mesafe almanın hem soluklu bir bakışı hem de büyük bir emeği gerektirdiğini biliyordu. Yarım asırlık devrimci yaşamında hep buna uygun davrandı ve büyük bir fedakarlıkla bunun gereklerini yerine getirdi.

Büyük-küçük, partinin çok yönlü ihtiyaçlarını karşılamayı her zaman asli işi olarak gördü. Hiçbir zaman, artık biraz da başkaları omuzlasın demedi. Parti yayınlarına düzenli katkı yapmak, parti açısından özel önem taşıyan pek çok işin sorumluluğunu üstlenmek, tüm kitle etkinliklerine, mitinglere, panellere vb. katılmak, genç yoldaşlarıyla birlikte gazete satışına çıkmak, bildiri dağıtmak, stant açmak, değişik bölgelerin bağış kampanyalarına destek sunmak, parti çeperinde yer alan insanların özel sorularıyla ilgilenmek vb., tüm bunlar onun her zaman bir parti emekçisi olarak büyük bir sorumlulukla yerine getirdiği işler oldu.

Devrimci olanı sahiplenmek!

Hiçbir darlığa düşmeden, devrime, devrimci olana dair ne varsa sahip çıkan bir devrimciydi. Bu onu karakterize eden en önemli niteliklerinden bir diğeriydi. Parti açıklamasında yapılan “bir partiye sığmayan devrimci” tanımının gerisinde aynı zamanda bu var.

Her zaman devrimci ve sol hareketteki gelişmeleri yakından izlemiş, sadece devrimci çizgide ısrar edenlerle değil, tasfiyeci savrulmaları yaşayan hareketlerin saflarındaki devrimcilerle de ilişkilerini sürdürmüş, deneyimli bir devrimci olarak onları hep uyarmaya çalışmıştı. İdeolojik-politik plandaki ayrımlar ne olursa olsun, davasına inanan samimi devrimcilere yoldaşça bir sıcaklıkla yaklaşır, verdiği güven sayesinde onlarla saflarında yaşanan sorunları tartışma imkanı bulur, bunu onları zayıflatmadan, büyük bir sorumluluk duygusuyla yapardı.

Saflarımızdan geriye düşmüş olsalar da devrimle gönül bağlarını koparmayanlara karşı tutumu da farklı değildi. Sadece geçmişte devrim davasına emek verdikleri için değil, şu ya da bu nedenle örgütlü mücadelenin dışına düştükleri halde geçmişleriyle manevi bağlarını koparmayanlarla ilişkilerini sürdürmek de Sinan yoldaşa özgüydü. Ve bu tutumu, aynı zamanda onlara devrimci mücadeleye emeklerini mümkün mertebe katmaları çağrısıydı da.

Anısı partinin mücadelesinde hep yaşayacak!

O her zaman bir devrimci olarak yaşadı ve bir devrimci olarak yaşamını noktaladı. “Bir partiye sığmayan” bu soluklu ve emektar devrimci, buna uygun bir sahiplenmeyle sonsuzluğa uğurlandı.

Bütün bir yaşamını anlamlandıran devrim davasını ilerletilebildiğimiz, partimiz bunun gereklerini yerine getirebildiği sürece, o hep bizimle birlikte yaşayacak. Yoldaşlarımız ve parti saflarına katılan yeni güçler onun yaşamından, emekçi kimliğinden, davasına bağlılığından öğrenerek güçlenecek, partimiz onun gibi devrimcilerin emekleri sayesinde yolunun yürüme başarısını gösterecek.

 

 

(EKİMSayı: 315, Mart 2019)