“Devrimci kuşakların birikimi, işçi sınıfı devrimciliği şahsında güvencededir”

‘71 kopuşunun devrimci mirasını; onun ihtilalci, direngen, savaşçı geleneğine sırtını dönerek reformizmin ve parlamenter avanaklığın tatlı sularına yelken açanlar değil, ihtilalci örgüt ve kadrolarla işçi sınıfını ve emekçileri devrime kazanmaya çalışanlar temsil etmektedirler. Geçmiş kuşakların yarattıkları devrimci gelenek işçi sınıfının devrimci partisi tarafından özümsenmiş, devrimci teori, ihtilalci örgüt, devrimci sınıf bütünlüğü içinde ete kemiğe bürünmüştür. Türkiye’deki en uzun koşu bu sayede tamamlanacaktır.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 20 Mayıs 2019
  • 05:51

(Duisburg’da düzenlenen ‘71 devrimcileri anmasında BİR-KAR adına yapılan konuşmadır…)

 

Değerli dostlar, yoldaşlar,

Türkiye devrimci hareketinin kökünü oluşturan ‘71 devrimcilerini; İbrahimleri, Mahirleri, Denizleri anmak için bir aradayız. BİR-KAR olarak düzenlediğimiz etkinliğe katılarak desteklerini sunan tüm dostlarımızı ve yoldaşlarımızı en içten devrimci duygularla selamlıyorum.

“Devrimciler ölmez devrim davası yenilmez” etkinliğine hoş geldiniz!

‘71 Devrimci hareketinin simgeleşmiş isimleri bugün toplumun çok farklı kesimlerinde ortak bir değer olarak görülüyor, sahipleniliyorlar. Adları ve mirasları kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Solun geniş yelpazesi tarafından, ölüm yıldönümlerinde anlamlı anma törenleri yapılıyor. Hayatlarını anlatan kitaplar, türküler ve marşlar genç nesillere ilham vermeye devam ediyor. Onları katleden düzenin uşakları dahi, ‘71 devrimci önderleri bahsinde konuşurken, kaba bir hakarete ve karalamaya cüret edemiyorlar.

Tüm bunlar sadece kahramanlıklarından, fedakarlıklarından, ideallerine bağlı yüksek ahlaklı devrimciler olmalarından kaynaklanmıyor. Bu, aynı zamanda ‘71 devrimci kopuşunun tarihsel haklılığı ve meşruluğundan ileri geliyor.

‘71 devrimci kuşağının tarihi biliniyor. Tümü de gençliklerini 1960’lar Türkiye’sinde yaşadılar. Dönem, modern sınıf savaşımının sahnede olduğu, ülkede sol-sosyalist uyanışın yaşandığı bir dönemdi. Bu uyanışın etkilediği ve sosyalist fikirlere çektiği kitleler, özellikle de genç kuşaklar burjuva sosyalizmi çizgisinin damga vurduğu akımlar etrafında örgütleniyorlardı. Dönemin sosyalizm iddiasındaki akımlarının ufku düzen sınırlarını aşmıyordu. Dolayısıyla reformist bir öze sahipti. Araç, yol ve yöntemleri de öyle... Dönemin sosyalist olmak iddiasındaki akımları arasındaki en belirgin ayrışma, zinde güçlere bel bağlayan darbecilik ile parlamenter mücadeleyi esas almak şeklindeydi.

‘60’lı yıllar aynı zamanda Sovyetler Birliği’ndeki bozulmaya tepki olarak dünyada devrimi halkçı devrimciliğin temsil ettiği bir dönemdi. Vietnam, Çin, Küba devrimlerinin etkisi tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de derinden hissedildi. Bunun dünya çapında tetiklediği 68 rüzgârı gençliği kitlesel olarak sosyalizm ve devrim idealine yöneltti. O dönemin gençleri olan ‘71 kopuşunun önderleri, burjuva sosyalist çizgiyi ve parlamenter ya da darbeci mücadele ufkunu radikal bir şekilde sorgulamaya giriştiler. Sonuçta her biri, dünyadaki halkçı devrimci akımlardan da etkilenerek, farklı yollardan keskin bir kopuş gerçekleştirdiler. Denizler THKO’yı, İbrahim ve yoldaşları TKP/ML TİKKO’yu ve Mahirler THKP-C’yi kurdular.

Bu çıkış, Türkiye’de o güne kadar sola hakim düzen ufkundan, reformist gelenekten, parlamenterist çizgiden ileriye doğru devrimci bir sıçrama idi. Teori ve pratik, bir diğer deyişle bilinç ve eylem alanında sonraki dönemi belirleyen bir çıkış oldu. Kurulu düzenin cepheden karşıya alınması ve örgütlü zor aygıtı olan devletin zor yoluyla yıkılması perspektifinin; bunun gereği olan ihtilalci örgütlenme, siyasal faaliyet ve eylemin yolunu açtı. ‘71 devrimci kopuşuna asıl anlamını veren özellik, işte ideolojik-politik bilinçteki bu sıçramadır. O yüzdendir ki ‘71 devrimciliğinin mirası halen de tüm önemini korumaktadır.

‘71 devrimciliğinin bugüne ilham veren mirası bundan da ibaret değil elbette. O bir direniş manifestosuydu aynı zamanda.

Kızıldere’de teslim ol çağrılarına, “Biz teslim olmaya değil, ölmeye geldik” demişti Mahir Çayan. Kendi darağacında sehpayı tekmeleyen Deniz’in son haykırışı, “Yaşasın Marksizm Leninizmin yüce ideolojisi! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi!” şeklindeydi. İbrahim Kaypakkaya Diyarbakır işkencehanelerinde “ser verip sır verme”den uzanmıştı yıldızlara. Her birinin davaya olan sarsılmaz bağlılıkları, devrime adanmışlıkları ölümle sınandı. Ve bu sınavdan yüz ağartıcı bir miras bıraktılar geriye.

Bu direnişçi kimlik, örgütlü devrimci kimliğin doğal bir uzantısı idi. ‘71 devrimci kadroları, düzenin ve onun her türlü baskı ve zor aygıtının ancak örgütlü bir güçle alaşağı edileceğinin bilincindeydiler. O yüzdendir ki hayatlarının henüz çok erken bir evresinde ileri düzeyde bir fedakarlığı ve paylaşımı, kolektif emeği ve disiplini, yoldaşça bağlılığı ve militanlığı gerektiren savaşçı-devrimci örgütler yaratmaya giriştiler.

‘71 devrimci kuşağının en ayırdedici özelliklerinden bir diğerini ise tereddütsüz bir devrimci dayanışma ve siper yoldaşlığı anlayışı oluşturur. Sol içinde yalnızca ideolojik-politik eleştiri ve mücadelenin olması gerektiği ilkesini tertemiz bir şekilde tarihimize kaydettiler. Yetmedi, siper yoldaşlığını birbirleri uğruna eylem yapacak ve ölecek kadar ileri bir düzeye taşıdılar. TİKKO önderi Kaypakkaya THKO savaşçıları Sinan Cemgillerin ihbarcılarından hesap sorarken, Mahir Çayan’lar THKO militanlarıyla birlikte Denizlerin idamını engellemek için harekete geçmiş ve birlikte ölümü göğüslemişlerdi.

Onlardan bize kalan budur. Formüle ettikleri programatik görüşlerinin yanlışlıkları, kusurları ve yetersizlikleri değil, onların yarattığı devrimci mirastır aslolan.

Değerli dostlar,

Onlar henüz geçiş sürecinin sancılarını yaşayan bir toplumda ve henüz 20’li yaşların başlarındaki devrimciler olarak yarattılar bu mirası. Kurtuluşu uğruna hayatlarını verdikleri halkların ve toprakların evlatlarıydılar. Yaklaşık son 40 yıla damgasını vuran tarihsel gericiliğe, halihazırda Türkiye’yi kuşatan karanlığa rağmen ektikleri tohumlar toplumumuzun bağrında yeşermeye devam ediyor.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de burjuva düzenin tümden çürüyüp kokuştuğu bir dönemdeyiz. Gelinen yerde egemen sınıf adına kurulu düzeni savunmanın hiçbir dayanağı kalmış değil. Kapitalizmin ideologları, ekonomik çöküntü verilerini, savaş ve saldırganlık hamlelerini, sosyal yıkım reçetelerini, toplumlar için karanlık gelecek öngörülerini paylaşmak dışında bir şey diyemiyorlar. Öte yandan dünyamız dönem dönem taze rüzgarlar estiren, dalgalar halinde patlak veren, geri çekilseler de daha güçlüsü için deneyim ve enerji biriktiren sınıf ve kitle hareketlerine sahne oluyor. Tarihin ibresi bir kez daha devrim ve sosyalizme doğru dönmeye başlıyor.

Dünya genelinde dönemin en belirleyici sorumluluğu devrimci önderlik ihtiyacının karşılanmasıdır. Çelişkilerin en keskin yaşandığı ülkelerden biri olarak Türkiye, bu açıdan önemli bir avantaja sahiptir. Zira, onyıllardır bu topraklarda devrim ve sosyalizm davası uğruna kavga vermiş, emek harcamış, acı çekmiş, büyük yiğitlik örnekleri sergilemiş dünün ve bugünün devrimci kuşaklarının yarattığı birikim” işçi sınıfı devrimciliği şahsında güvenceye alınmıştır.

‘71 kopuşunun devrimci mirasını; onun ihtilalci, direngen, savaşçı geleneğine sırtını dönerek reformizmin ve parlamenter avanaklığın tatlı sularına yelken açanlar değil, ihtilalci örgüt ve kadrolarla işçi sınıfını ve emekçileri devrime kazanmaya çalışanlar temsil etmektedirler. Geçmiş kuşakların yarattıkları devrimci gelenek işçi sınıfının devrimci partisi tarafından özümsenmiş, devrimci teori, ihtilalci örgüt, devrimci sınıf bütünlüğü içinde ete kemiğe bürünmüştür. Türkiye’deki en uzun koşu bu sayede tamamlanacaktır.

İbrahimlerin, Denizlerin, Mahirlerin düşledikleri dünyanın er geç kurulacağına olan inançla, bir kez daha hepinizi devrimci duygularla selamlıyor, ‘71 devrimcilerinin anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Devrimciler ölmez devrim davası yenilmez!

Yaşasın devrim ve sosyalizm!