Covid-19 pandemisine karşı geliştirilen aşılama savaşımı ağır aksak ilerliyor. Bu satırların yazıldığı sırada dünyada aşılanan insan sayısı 1 milyar 300 milyona ulaşmıştı. Ancak bu rakamın son derece yanıltıcı olduğunu unutmamamız gerekmekte. Zira veriler, aşıya erişimde acımasız bir eşitsizliğin söz konusu olduğunu gösteriyor: Bugüne değin yapılan aşıların yüzde 80’inin en yüksek gelirli on zengin ülkede uygulanmış olduğu gözleniyor. Bu yalın gerçek karşısında dünyada birçok sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin vurguladığı sözcük aşı soykırımı.
Ancak yalın gerçeklerin ifadesi sadece zengin ülkelerin üretilmiş aşılara önceden el koymasından ibaret değil. Sorunun özü şu ki tıp dünyasının ulaşmış olduğu teknik ve fiziksel kapasiteye karşın gene de yeterince doz aşı üretilememekte. Bu tespitin en önemli nedenlerinin başında da ilaç ve aşı üretim şirketlerinin tekelci kâr savaşımı geliyor. Aşıyı geliştirmiş bulunan ilaç tekelleri ellerinde tuttukları patent imtiyazlarını fikri mülkiyet hakları gerekçesiyle paylaşmaya yanaşmayarak aşıların küresel biçimde ucuz olarak üretilmesi ve dağıtımı önündeki en büyük engeli oluşturmakta.
Bütün bu tartışmalar geçen hafta ABD Başkanı Biden’ın Dünya Ticaret Örgütü’ne (WTO’ya) başvurarak “Covid aşılarının ticaretinde ve teknoloji paylaşımında fikri mülkiyet haklarının korunmasını amaçlayan patentlerin serbest bırakılmasını önereceği” haberiyle yeni bir ivme kazandı. ABD Ticaret “Bakanı” Katherine Tai, Başkan Biden adına yaptığı paylaşımda “öz itibarıyla kendilerinin de fikri mülkiyete saygılı olduklarını” ancak “istisnai dönemlerin istisnai önlemler gerektirdiğini” vurgulamaktaydı.
Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Tedros Ghebreyesus, Biden ve ekibinin bu girişimine Covid-19 pandemisine karşı atılan tarihsel bir adım niteliğinde olduğunu dile getirerek sahip çıktı. Dünyamızdaki birçok sivil toplum örgütü ve özellikle Sınır Tanımayan Doktorlar grubu da bu girişim sayesinde “dünyamızda Covid-19 ile mücadelede gerekli olacak tıbbi araç ve malzemenin ülkeler arasında paylaşımının kolaylaşacağı” umudunu paylaşmaktaydı.
Bu destekleyici yaklaşımlara karşın, dünya ilaç tekellerinin sözcülerinden hiç de şaşırtıcı olmayan biçimde “ama...” ile başlayan karşı savlar yükselmeye başladı. Örneğin, Uluslararası İlaç Üreticileri ve Birlikleri Başkanı Thomas Cueni, BBC’ye verdiği demecinde “aşı patentlerinin rastgele biçimde her yerde paylaşılması sonucunda aşıların kalite ve güvenirliğinin korunamayacağı üzerine olan kaygılarını” paylaşıyor ve “düşünülmekte olan serbest teknoloji transferinin uygulamaya konulmamasını” arzu ettiğini vurguluyordu.
Cueni ile birlikte ilaç şirketlerinin sözcüleri de aşının yeterli miktarda üretilememesine yol açan en önemli sorunların gene bizzat Avrupalı devletlerin ve Amerika’nın başını çektiği ihracat engellerinden ve hammadde ticareti üzerine olan kısıtlamalarından kaynaklandığını, patentlerin serbest paylaşımının tek başına sorunu çözmeye yeterli olmayacağını savlamaktaydı. BioNTech’in kurucu ortağı Dr. Özlem Türeci ise CNN International kanalına verdiği demecinde kendi aşılarının üretiminde 50 binden fazla adım gerektiğini belirterek “deneyimli personel, özel tesisler, hammaddeye erişimin” gerekliliğine vurgu yapıyordu.
Dediğimiz üzere, gerçekler basit ve yalın değil. Örneğin UNICEF kendi verilerine dayanarak sunduğu paylaşımlarda “dünyada kurulu Covid-19 aşı üretim kapasitesinin sadece yüzde 43’ünün kullanılabildiğini” aktarıyor. Massachusetts, Amherst Üniversitesi’nden Profesör Jayati Ghosh, bugün pandeminin en ağır yaşandığı Hindistan’da, Hindistan Serum Enstitüsü’nün sadece AstraZeneca ve Novovax aşılarını üretmeye yetkili olduğunu ancak Hindistan’da tıp sisteminde bu yetkinlikte en az yirmi adet daha enstitü bulunduğunu ve bunların aşıları güvenilir ve etkin bir biçimde üretme yetkinliklerinin var olduğunu belirtmekte. Bu yetkinliğin önündeki en önemli engelin ise fikri mülkiyet lisans ve patentlerinin oluşturduğunu dile getirmekte.
Aşıya erişimin hiçbir şekilde vazgeçilemez bir insan hakkı olduğunu vurgulayan Halkların Aşı Birliği (*) örgütü ise dünyanın en büyük üç aşı işletmesi olan GlaxoSmithKline (GSK), Merck ve Sanofi’nin aralarındaki pazar paylaşımı anlaşmasına dayanarak bu yıl sadece 225 milyon doz üretmeyi kararlaştırdıklarını duyuruyor. Halkların Aşı Birliği, söz konusu üç aşı tekelinin bu tür idari kararları doğrultusunda dünya nüfusunun sadece yüzde 1.5’ine yetecek kadar aşı üretmeyi planladıkları bilgisini paylaşmakta.
Küresel sistem aşıyı üretme teknolojisine sahip olmasına karşın, yeterli üretim ve dağıtım mekanizmalarını harekete geçiremiyor. Dolayısıyla, sorunun özünü oluşturan kapitalist sistemin insan sağlığını kamusal bir hizmet değil, bir ticari mal olarak değerlendirmesi gerçeği tartışmaya açılmadıkça bütün tartışma da anlamını yitiriyor...
(*) People’s Vaccine Alliance: https://peoplesvaccine.org
Cumhuriyet / 12.05.21