AKP şahsında 18 yıldır iktidarda olan dinci-gericiler, Türkiye’de yağmalanmadık şey bırakmadılar. Türkiye’de en yoğun özelleştirmeler bunların devrinde gerçekleştirildi. Bu yolla, ülkenin birikmiş kamusal zenginliğini yerli veya yabancı sermayeye peşkeş çektiler. Özelleştirme yağmasından büyük bir pay alan AKP ile aveneleri, başka bazı etkenlerle beraber, bu yolla uzunca bir süre ekonomiyi “stabil” tutmayı başarsa bile, bu konuda da yolun sonuna gelmiş bulunuyorlar.
Yer üstünde yağmalanacak bir şey bırakmayan bu akbabalar, şimdi de doğaya ve yeraltına dadanmış bulunuyorlar. Ülkenin dereleri, yaylaları, dağları, koyları bile haraç mezat satılmaya başlandı. Bugün Türkiye’nin dört bir yanını, çoğunlukla emperyalist şirketlerin yaptığı maden arama ve çıkarma projeleri sarmış bulunuyor. Başını altın çıkarma şirketlerinin çektiği bu firmaların tümü de yerli ve yandaş şirketlerle işbirliği yapıyor. Bu şirketlerin faaliyetleri, çevrede geri dönüşü olmayan korkunç tahribatların yaratılması pahasına yürütülüyor.
Emperyalist şirketler yerli işbirlikçilere dayanıyor!
Son zamanlarda özellikle Kanadalı Altın şirketleri Türkiye’nin dört bir yanında altın arama çalışmalarına başladılar. Örneğin Kaz Dağları’da bir süredir faaliyet yürüten Alamos Gold, yine buraya yakın olan Halilağa Bakır Madeni Projesini işleten Liberty Gold Teck Resources, aynı bölgede ve yine Alamos Gold’un işlettiği Kirazlı Altın Madeni, Erzincan Kemaliye’de altın madeni işleten Acer Gold bunlardan sadece birkaçıdır.
Adı geçen bu emperyalist şirketlerin tümünün bir de yerli işbirlikçileri var. Mesela Alamos Gold, Doğu Biga Madencilik’le; Liberty Gold, Cengiz Holding’le; Alacer Gold, Çalık Holding’e bağlı Lidya Madencilik gibi “yerli” şirketlerle iş tutuyorlar. “Yerli ve milli” demagojisini dilinden düşürmeyen AKP-MHP ikilisi, ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini emperyalist şirketlere yağmalattırırken, kendi yandaş şirketlerine de bu yağmadan pay vermeyi ihmal etmiyor. Elbette saray rejimi de yağmadan payını alıyor.
Bu vesileyle bir kez daha görüldü ki emperyalizmin, devlet, hükümet ve sermaye katında yerli işbirlikçiler olmadan bir ülkeye hükmetmesi ve onun zenginliklerini yağmalaması mümkün değil.
Emperyalist altıncıların ve onların yerli işbirlikçilerinin Türkiye coğrafyasında el atmadıkları ve arama yapmak için ruhsat almadıkları yer yok gibidir. Konuyu Artı gerçek için haberleştiren Pelin Cengiz’in aktardığı bilgilere göre, Türkiye’nin en çok oksijen üreten bölgelerinden biri olan Kaz Dağları”nda, birbirine yakın üç maden projesinin hayata geçmesi durumunda, tam 19 bin futbol sahası (13 bin 500 hektar) büyüklüğünde bir alan maden sahası haline getirilecek.
Altını siyanür vasıtasıyla çıkaran bu katil şirketlerin çevreye verdikleri zarar korkunç boyutlardadır. Rant ve para uğruna doğayı ve insan yaşamını hiçe sayan bu pervasızlığın arkasında da dinci-faşistler var. Bunlara, yargıda, bürokraside ve yasalarda her tülü kolaylık AKP-MHP rejimi tarafından sağlanıyor. Kimisinden ÇED raporu bile istenmiyor, aleyhlerine açılan davalar düşürülüyor, bedava arazi tahsis ediliyor, maden alanları oluşturulmasına karşı çıkan yöre halkının mücadelesi kolluk kuvvetleri tarafından zorbalıkla bastırılıyor vs. Mesela daha önce ruhsatı altın madeni olan Halilağa Maden alanı, 55 milyon dolara Liberty Gold tarafından Cengiz Holding’e satıldıktan sonra birden bire Bakır Madeni olarak geçmeye başladı. Yani her türlü hile, dalavere ve manipülasyon da işin cabası.
Sabıkalı Centerra Gold Zonguldak’ta
Altın şirketlerinin yeni hedeflerinden birisi de Zonguldak oldu. Sahnede yine bir Kanadalı şirket olan Centerra Gold var. Bu sabıkalı şirketin halihazırda dünyada üç ana projesi bulunuyor. Kanada’da Milligan Dağı Altın Madeni, Kırgızistan’da Kumtor Altın Madeni ve Türkiye’de yüzde yüz Centerra Gold İştiraki olan, Kayseri Develi’de, Öksüt Madencilik (ÖMAŞ) tarafından işletilen Öksüt Altın Madeni.
Centerra Gold’un özellikle Kırgızistan’daki altın madeninde çevreye verdiği zarardan dolayı kabarık bir suç dosyası var. %33’üne Kırgız devletinin de ortak olduğu şirketin maden alanı buzul bir bölgede. Bölgede nesli tükenmekte olan kar Leoparları yaşıyor. Maden faaliyetleri buzulların daha hızlı erimesine yol açıyor ve bu da iklim krizinin derinleşmesine katkıda bulunuyor.
Pelin Cengiz’in yaptığı haberde, şirketin Kırgızistan’daki faaliyetleriyle ilgili şu bilgiler de aktarılıyor : “ Maden sahasındaki atık barajı sebebiyle sularda kirlilik, balık popülasyonunda azalma, bölgede yaşayanların tepkisine neden olmuş. Altın madenini hedef alan protestolara, tehdit, taciz ve şiddetle karşılık verilince, hem maden hem de madene karşı çıkmak tehlikeli hale gelmiş.
Maden sahasındaki çalışmalarda çok sayıda kaza meydana gelmiş. Özellikle siyanür sızıntısının sulara karışması nedeniyle binlerce kişi zehirlenirken, ölümler de yaşanmış, daha sonrasında da yüzlerce insan tedavi görmek zorunda kalmış.
Şirket, sızıntıdan sonra yaklaşık beş saat boyunca nehir suyunu içme ve sulama için kullanan Barskooon’da yaşayan 6 bin 500 kişiye haber verme zahmetinde bile bulunmamış. Barskoon köylülerinin şirketten tazminat talepleriyle ilgili mücadeleleri yıllarca sürmüş.”
Şirketin bu kirli faaliyetlerine rağmen, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) finansal destek vermekte bir sakınca görmemiş.
İşte böylesine kirli bir geçmişi olan Centerra Gold, şimdi Türkiye’de Kayseri Develi’de altın madeni işletirken, Zonguldak Alaplı’da da maden arama faaliyetlerine devam ediyor. Bu şirkete bir engel çıkarılmadığı gibi her türlü teşvik ve kolaylık da sağlanıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, proje için ÇED raporunun bile gerekli olmadığına hükmetmiş. Altın aranacak yerlerin tümü de ormanlık ve biyoçeşitlilik bakımından zengin alanlar. Yanı sıra dünyanın en yaşlı ağaçlarından biri olarak tespit edilen “Porsuk Ağacı” da bu bölgede bulunuyor. Resmi olmayan tespitlere göre bölgede şimdiye kadar 5 ile 10 bin arasında ağaç kesildi.
Zonguldak, kömür madenleri ve termik santrallerden dolayı akciğer hastalıkları ve buna bağlı kanser vakalarının emekçilerde en çok görüldüğü kentlerden biridir. Koronavirüs vakalarında da üst sıralarda yer alıyor. Hava kirliliği yüzünden yakın zamanda şehre araç giriş çıkışı yasaklanmak zorunda kalındı. Buna rağmen yeni termik santraller yapılması planlanıyor. Eğer bahsedilen altın arama ve çıkarma faaliyetleri devam ederse Zonguldak iyice yaşanmaz hale gelecek.
Altın, kullanım değeri bakımından hiç de toplumun zaruri bir ihtiyacı değil. Aksine lüks kategorisine giren bir tüketim nesnesidir. Buna rağmen, doğayı devasa boyutta tahrip ederek, havayı, suyu ve toprağı zehirlemek pahasına bu maddeyi üretmekte ısrar etmek, kapitalizmin insan ihtiyaçlarına değil, paraya ve kara dayalı işleyişine veciz bir örnektir.
Bizlere dayatılan bu acımasız gerçeklere karşı çevremizi ve doğamızı korumak için örgütlenmekten ve mücadele etmekten başka çare yoktur. Bergama, Kaz Dağları, Artvin yaylaları gibi örnekler, örgütlü olarak direnildiğinde, dinci-faşist rejime geri adım attırmanın, katil şirketleri kovup kazanmanın mümkün olduğunu göstermiştir. Komünistlerin hep vurguladığı gibi, “bir tas temiz su için bile sosyalizm” hedefiyle bu mücadeleyi büyütmek, başta yaşam alanları saldırıya uğrayan emekçiler olmak üzere, tüm ilerici-devrimci güçlerin başta gelen görevlerinden biridir.