1940’lı yıllarda teknik işçi şiarıyla açıldı mesleki eğitim kurumları. O yıllardan bugüne meslek liseleri ve Mesleki Eğitim Merkez’leri (MEM) sermayedarların vazgeçilmezi haline geldi. Öğrenim sürecinin yalnızca teori ile sınırlı kalmaması ve pratik ile iç içe ilerlemesi nitelikli bir eğitim sürecidir. Ancak doğası gereği hayatın her alanını sömürü ve kâr hırsı ile bürüyen kapitalizmde bu eğitim modeli, gençliğin henüz okul sıralarının başındayken sömürü çarkları içerisine çekilip, adeta istismara maruz kalması anlamına gelmektedir yalnızca. Bu istismar gelinen yerde o denli ciddi boyutlara ulaşmıştır ki, açıklanan resmi verilere göre iş cinayetlerinde bedel ödeyenlerin başını çocuk işçiler çekmektedir. Filli Boya’da staj yaparken elektrik akımına kapılarak yaşamını yitiren Oğuzhan Çalışkan’ı, okulunun atölyesinde elini giyotin makinesine kaptıran İlknur’u ve daha nicelerini unutmadık.
Gözlerini yalnızca kâr ve para bürüyen, insana yalnızca bir makinenin uzvu gözüyle bakan, çalışma ortamlarında gerekli önlemleri almayarak bir insanın yaşamından çok cebine girecek üç kuruş daha fazla parayı öncelik bilen asalak sermayedarlar, on yıllardır eğitim kurumlarını da bu acımasız amaçları doğrultusunda kullanmaktan geri durmuyorlar. Sermaye iktidarının dinci gerici ideolojiyi geleceğin işçi ve emekçilerine empoze ederken kullandığı en temel araçlarından biri olan imam hatipler, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından en fazla eğitim bütçesinin ayrıldığı yerler olurken, hemen ardından meslek liseleri geliyor. Sermayenin ihtiyaçlarını karşılamak, kalifiye eleman yetiştirmek için köleler yetiştiren bu okullar büyük bütçelerin ve yatırımların muhatabı oluyor. Sermayedarlar, gözbebeği belledikleri meslek liselerine duydukları ilgiyi açıkça belli etmekten geri durmuyorlar. Tüm bunları da eğitim kelimesinin “şirinliği” ardına sığınarak gerçekleştiriyorlar.
Yakın zamanda bir konuşma gerçekleştiren İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avdagiç, uzun zamandır ara eleman sıkıntısı yaşadıklarını belirterek, şöyle diyor: “Mesleki eğitimin müşterisi ağırlıklı olarak elbette iş dünyası. Özel sektörün çok yoğun bir şekilde mavi yakalı yetişmiş, üretime katkı verecek gençlere ihtiyacı var. Piyasa beklentileri ile eğitim sisteminin çıktılarını eşleştirecek bir yapıyı hızlı ve etkin bir şekilde hayata geçirmemiz gerekiyor.” İTO Başkanı, kuruluşundan itibaren sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenen mesleki eğitimde halen daha istedikleri verimi sağlayamadıklarını ifade ediyor ve ekliyor: “Yeni nesil, sanayi kesiminde çalışmayı tercih etmiyor. Gençlerimiz ne yazık ki mavi yaka işlere yeterince talip değiller. Sanayiyi yeni nesil için trend meslek yapmalıyız.” Konuşmasının devamında çeşitli projeler ile meslek liselerine makineler sağlamaya devam edeceklerini, mesleki eğitimin sonuna kadar destekçisi olacaklarını vurguluyor. Bu sözler esasen sermayedarların gençlere bakışını özetliyor.
Yine yakın zamanda Ankara Sanayi Odası, bir milyon lira değerinde maske üretimi konusunda Milli Eğitim Bakanlığı ile iş birliği protokolü imzaladı. MEB ve sermaye grupları arasında gerçekleştirilen daha sayısız iş birliği ise sürüyor. Nitekim MEB, 2023 eğitim vizyonunun büyük bir kısmını “Eğitimde sermaye ile iş birliği” olarak açıkladı. Bu vizyona uygun olarak da meslek liselileri sömürü çarklarına tam zamanlı katabilmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
“Meslek lisesi memleket meselesi” değil, devrim meselesidir!
Meslek liselerinde, inanılmaz bir gelişim söz konusu. Ancak bu, en başta da belirtildiği gibi, toplumun gelişimi için değil, doğrudan sermayenin gelişimine endeksli. Meslek liselerinde iki yüzü aşkın farklı bölüm bulunuyor. Bu bölümler o kadar geniş bir yelpazede ki, bir yanda CNC makinesi üretimi gerçekleştirilirken, öte yanda bir başka lisede AR-GE adı altında savunma sanayi projeleri hayata geçiriliyor. Lise atölyelerinde “Silah sistemlerini yerlileştirme ve millileştirme, dışa bağımlılığı ortadan kaldırma hedefi ile…” denilerek, Çelik Kasa Pompalı Taktik Silahları üretiliyor. Bu liselerin büyük bir kısmı da sermayedarlar tarafından bizzat açılıyor ve finanse ediliyor. Yine liselerin büyük bir kısmı organize sanayi bölgeleri içerisinde bulunuyor.
Eğitimin adeta unutulduğu pandemi sürecinde dahi tüm eğitim kurumları uzaktan eğitime geçerken, sadece meslek liseleri “eğitime” ara vermedi. Tıpkı üretim yerleri gibi meslek liseleri de kapanmadılar. Fabrikaları aratmayacak düzeyde atölyelere sahip olan meslek liselerinde, özellikle pandemi sürecinde dezenfektandan maskeye, siperlikten tıbbi ekipmana kadar birçok ihtiyaç üretildi. Bu üretim bizzat MEB tarafından “gururlara” vesile edildi. Usta başı haline gelmiş meslek öğretmenleri ve hiçbir ücret almayarak, virüs kapma riski ile adeta köle gibi çalıştırılan öğrencilerin tonlarca dezenfektan üretmesi başarı hikayesi olarak gösterildi. Son senelerinde 3 gün staj yapıp 2 gün okula giden liseliler, pandemi sürecinde hafta boyunca staj yaptıkları işyerlerinde ucuz işgücü olarak çalışmaya devam etmek zorunda bırakıldılar.
Sermaye devleti için meslek liselerinin önemi büyük. Meslek lisesi onlar için adeta “memleket meselesi” durumunda. Öyle ya, henüz sıralarının başında dinci-gerici müfredat ile uysal köleler haline getirilen, sermayenin her ihtiyacına uygun ucuz, nitelikli, kalifiye elemanlar olarak yetiştirilen geleceğin -günün- işçileri onlar. Sermaye devleti tarafından meslek liselilere gösterilen önem o denli büyük ki, eğitimin uzun bir aradan sonra yüz yüze açılıyor olması şerefine, Sultanahmet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin açılışına bizzat Tayyip Erdoğan katıldı.
İşçi ve emekçilerin yaşadığı semtlerde en az imam hatipler kadar yaygın olan meslek liseleri, emekçilerin çocuklarını en azından bir meslek sahibi olsun diyerek gönderdikleri bir “gelecek” kapısı olarak görülüyor. Meslek lisesi diploması ise kolda duran bir “bilezik” olarak lanse ediliyor. Oysa ki meslek liseleri çocuk işçiliğin yasal kılıfı haline gelmiş durumdadır. Eğitimin her alanındaki gençlerin ve meslek liselilerin yaşadığı tüm sorunlar ancak sınıfsız bir toplum mücadelesini büyütmekle, işçi sınıfının iktidara geçmesiyle çözülebilir.
M. Nevra