Sudan’da ordu 25 Ekim’de darbe yaparak, yönetime el koydu. Başbakan Abdullah Hamduk ve geçiş hükümetinin bakanları gözaltına alındı. Başkent Hartum’daki Uluslararası Havalimanı uçuşlara kapatıldı. İnternet ve telefon gibi iletişim araçlarının erişimi devre dışı bırakıldı. Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Abdülfettah el-Burhan, Konsey’in ve geçiş hükümetinin feshedildiğini ve olağanüstü hal ilan edildiğini açıkladı. Seçimlerin Temmuz 2023’te yapılacağını ve Sudan’ın imzaladığı uluslararası anlaşmalara sadık olduğunu duyurdu.
Sudan’ın cuntalarla dolu bir tarihi
44 milyon nüfusu olan Sudan, 1.886.068 kilometrekarelik yüzölçümüyle Afrika kıtasının en geniş topraklarına sahip üçüncü büyük ülkesidir. Doğal kaynaklar açısından zengindir. Kızıl Deniz’e kıyısı olan ülke, petrol yataklarının yanı sıra, Nil Nehri’nin geçtiği bölgelerde verimli topraklara sahiptir.
Sudan, yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynakları nedeniyle, Osmanlıların 64 yıllık (1821-1898) işgali de dahil, tarih boyunca sömürgecilerin ve talancıların istilaları ile karşılaştı. 1956 yılında, 50 yıldan fazla süren İngiltere sömürgeciliğine karşı bağımsızlığını elde etti. Bağımsızlıktan sonra da ülke iç savaşlar, katliamlar ve askeri darbelerle çalkalandı. Zira emperyalistler ve yerli işbirlikçiler 1956’dan sonra ülkedeki etnik ve dini ayrılıkları kışkırtmaktan, askeri darbeleri ve iç çatışmaları körüklemekten bir an olsun geri durmadılar. Afrika kökenli Hıristiyanlarla Arap asıllı Müslüman çoğunluk arasında yaşanan iç çatışmalar ve iç savaşlar, on binlerce insanın hayatına mal oldu.
Bağımsızlığını kazandıktan sonra Sudan’da bugüne kadar “başarılı/başarısız” tam 15 darbe oldu. Ülke tarihinin başarısız ilk darbe kalkışması, Haziran 1957’de, İsmail Kibeyda liderliğindeki bir grup subay ve askeri öğrencinin Ezheri’yi devirme girişimi idi. Yönetimin devrildiği ilk darbe ise Kasım 1958’de gerçekleşti. Darbe, dönemin en büyük iki partisi olan Milli Ümmet Partisi ve Demokratik Birlik Partisi’nin koalisyonundan oluşan seçilmiş hükümete karşı Korgeneral İbrahim Abbud tarafından gerçekleştirildi. Ülkeyi 7 yıl boyunca yöneten Abbud, 1964’te halk ayaklanması ile devrildi. Ardından yapılan seçimle işbaşına gelen ‘sivil’ hükümet ancak 5 yıl kalabildi iktidarda.
1969’da Tuğgeneral Cafer Muhammed en-Numeyri, Komünist Partisi ve milliyetçi Arap partilerine bağlı bir grup subayla birlikte darbe yaparak iktidar koltuğuna oturdu. 1971 yılında kendisine karşı yapılan başarısız bir darbe ona konumunu daha da güçlendirme olanağı sağladı ve El Numeyri 1985 yılına kadar iktidarda kaldı. Sol ve sosyalist olma iddiası ile iktidara çöken Numeyri, daha sonra şeriatı benimsedi ve ülkeyi şeriatla yönetmeye çalıştı. Şeriatçı dayatmaların yol açtığı ve İkinci Sudan İç Savaşı olarak anılan iç savaş sırasında ülke dışında (ABD’de) iken, bir darbe sonucu iktidardan indirildi ve Mısır’a sürgüne gönderildi.
Ömer el Beşir dönemi
1989’da aralarında Ömer el Beşir’in de olduğu yeni bir askeri darbe gerçekleşti. İktidar, “Devrimci Komutanlar Konseyi”nin eline geçti. Konsey 1993’te Ömer el Beşir Başkan seçildikten sonra feshedildi. Böylece, “Devrimci” Ömer el Beşir tam 30 yıl boyunca ülkenin başına musallat oldu. Sözde devrimci El Beşir, önceli Numeyri gibi ülkeyi şeriatla yönetmeye kalktı. Hıristiyanlara savaş açtı ve tam bir soykırım yaşattı. 19 Aralık 2018’de açlık, yoksulluk, baskı ve iç savaşın yol açtığı kitlesel gösteriler, Ömer el Beşir rejimine karşı eylemlere dönüştü. Ömer el Beşir, 11 Nisan 2019’da kendisine karşı yapılan askeri bir darbe ile 30 yıllık iktidarından oldu ve tutuklandı. WikiLeaks belgeleri olarak bilinen belgelerde Ömer el Beşir’in, İngiltere’deki banka hesaplarında 9 milyar dolar parasının bulunduğu ortaya çıktı. Söz konusu paranın akıbeti halen belli değil.
Sudan’da El Beşir’in devrilmesinden sonra iki kez, asker ve sivillerden oluşan Konsey hükümetleri kuruldu. Kurulan ikinci Konsey Hükümeti bu son darbeyle devrildi. Kendilerini “ulusun kurtarıcısı” olduklarını iddia eden darbeciler, ülkeyi seçime kadar “bağımsız” bir hükümetin yöneteceğini, sivil yönetim seçilinceye kadar ordunun demokrasiye geçiş sürecini yönetmeyi sürdüreceğini açıkladılar.
Darbeye karşı protesto gösterilerinde ise en az 10 gösterici katledildi. Tutuklanan Başbakan ise protesto ve “dış baskılar” sonucu bir süre sonra serbest bırakıldı.
Yeni darbeciler El Beşir’in izindeler
Sudan’ın sıkıntılı ekonomisi büyük ölçüde ordunun denetimi altındadır. Petrol üretimi, tarım, inşaat şirketleri, mobil iletişim ve elektronik ithalatının tümü, “Askeri Sanayi Şirketi”nin kontrolüne tabidir. Buralardan elde edilen kazanç seçkin generallerin kasalarına akmaktadır. Orduya ait olduğu bilinen 200’ü aşkın şirketin yıllık gelirleri iki milyar dolar olarak tahmin edilmektedir.
2021 yılının başında, geçici konseyin Başbakanı Abdullah Hamduk, orduyu “sivil işleri Maliye Bakanlığı’na devretme”ye ikna etiğini açıklamıştı. Yani generaller en önemli gelir kaynaklarından “vazgeçeceklerdi”. Planlandığı gibi 2023’te “sivil” bir hükümet seçilecek olursa, Sudan subayları gelir kaynaklarından en önemlisini kaybedeceklerdi.
Bu duruma Sudan’ın generalleri ve derin devleti sessiz kalamazdı. Geçici hükümette yer alan, derin devletin ve ordunun merkezi figürlerinden biri olan ve darbe sırasında kendisini görünmez kılan, “Hemeti” olarak da bilinen General Muhammed Dagalo da bu duruma sessiz kalamazdı, kalmadı.
Darbe karşıtı gösterileri bastırmakla görevli Dagalo, göstericilere karşı kullanılan paramiliter Hızlı Destek Güçleri’ne (RSF) komuta ediyor. Hızlı Destek Güçleri, Ömer el Beşir döneminde kitle hareketlerini bastırmak için kurulmuştu. Hemeti lakaplı Dagalo’nun komuta ettiği bu paramiliter güçler, iç savaş sürecinde soykırım, kanlı katliam ve tecavüz gibi ciddi savaş suçlarıyla itham edilmişlerdi. Dagalo’nun Paramiliter Hızlı Destek Güçleri’nden binlercesi, Yemen ve Libya’daki savaşlarda da kullanıldı ve hala kullanıldığı var sayılıyor.
“Tecrübeli, vicdansız, gaddar” ünvanlı Dagalo aynı zamanda Sudan’da en etkili kabilelerinden biri olan Rezigat kabilesinin de lideri. Yani derin devletin kabile şefi. Mevcut darbede ön planda görünmese de Dagalo, Sudan’da devlet ve ordu içinde “en güçlü” kişi olarak kabul görüyor. Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri dahil, körfez şeyhleri ile güçlü bağlantıları var Dagalo’nun.
ABD ve bazı Avrupa ülkeleri Sudan’daki darbeyi “kınamakla” beraber, “Başbakan bırakılmazsa yardımları keseriz” açıklaması yaptılar. Başbakan bırakıldığına göre yardımların sürmesi, cuntacıların da resmen tanınması icap ediyor. Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın olduğu gibi, ABD ve Avrupa’nın da artık Sudan’da yeni müttefikleri var.
Sudan halkı mücadeleyle kazanacak
Darbe sonrasında başkent Hartum’da başlayan ve başka kentlere de yayılan protesto gösterilerine binlerce kişi katıldı. Hartum’da ve ülkenin diğer kentlerinde kadınların da yoğun katıldığı eylemlerde, yollara barikat kuran göstericiler, “Geçmişe dönmek bir seçenek değil” ve “Askeri yönetime hayır” gibi pankartlar taşıdılar, sloganlar haykırdılar. Merkez Bankası personeli greve gitti. Doktorların acil durumlar dışında, ülke genelinde askeri hastanelerde hizmet vermeyi reddettiği de gelen haberler arasında.
Asker ve paramiliter güçlerin, protestocuları tutuklamak için ev ev dolaştığı da bildiriliyor. Göstericilere saldırarak ateş açan “Hızlı Destek Güçleri” ve askerler en az 10 kişiyi katletmelerine rağmen, gösterilerin önünü alamadılar.
2018 Aralık’ından itibaren aylar süren protestoların ardından el Beşir devrilmişti. Geçen süre zarfında Sudanlılar önemli toplumsal, siyasal ve kültürel kazanımlar elde ettiler. Tüm yetersizliklerine karşın bu kazanımlar, her şeyden önce cuntacı dayatmalara karşı durmanın ve hem de esaret zincirlerinden kurtulmanın biricik yolunun işçi ve emekçilerin örgütlü direnmesinden geçtiğini gösteren somut örneklerdir.
Tüm saldırı ve baskılara rağmen Sudan halkının büyük bir çoğunluğu cuntacılara karşıdır ve onların “ulusun kurtarıcısı” yalanlarına asla inanmıyor. Diktatör El Beşir’in devrilmesi ve elde edilen kazanımlar elbette ki bir devrim olarak tanımlanamaz fakat bugünkü direnişlerin yolunu düzlediklerine kuşku yoktur. Sudan halkı, işçi ve emekçileri ayaklanmalar ve halk isyanları yolu ile defalarca diktatör devirme deneyimi elde ettiler. Bu deneyimlerle, bugün kendilerini “ulusun kurtarıcıları” olarak ilan eden cuntacıları da püskürtmeyi başaracaklardır.